“Tedirginlik” diyorum… Evet, halkımız sığınmacılardan bilinçaltı bir tedirginlik duyuyor. Bu tedirginlik, sığınmacıların toplumsal ve ekonomik dokuyu bozmasından dolayı derin bir rahatsızlık şeklinde kendini gösteriyor.
Kadir Has Üniversitesi bir araştırma yapmış. Hazırladıkları grafikte, sığınmacılardan rahatsız ve memnun olanların oranını görüyorsunuz. Her ne kadar “memnun olanlar”ın sayısı gittikçe azalıyorsa da hâlâ %7-8 oranında memnun olanlar varmış!
Allah Allah!
Ne iş?
Nasıl oluyor bu?
Bornova’da “araçlarında” yaşayan Suriyelileri görüyorum. Perişan vaziyetteler… Yine gerek Bornova-Bayraklı’da, gerekse İzmir’in değişik yerlerinde kalabalık caddelerde, trafik ışıklarında “dilenen sığınmacılar” var. Bunların nesinden memnun oluyorlar, acaba?
Bunlardan tek memnun olabilecek kesim, onları “ucuz işçi” olarak çalıştıranlar olabilir!
Sandıklı’da bir arkadaşım bunlardan biri… Fakat o bile bana şöyle dert yandı: “Bunlar önce karı-koca geldiler. Ardından, üç akrabalarını, ondan sonra da yedi akrabalarını daha getirttiler. Bu arada, burada üç çocukları oldu”.
Demek, sığınmacıları “ucuz işçi” olarak çalıştıranlar bile rahatsız! Çünkü tedirginlik şuuraltımızda, derinlerde… Seziyoruz ki toplumsal dokumuzun bozulması ileride “yıkıcı” sonuçlar doğurabilir. Ayrıca bu mesele, "iç" ve “dış” GÜVENLİK sorunları çıkarabilir.
Şu anda Türkiye’nin en hayatî meselesi SIĞINMACI meselesidir.
Hemen çözemezsek, yakında başımız çok ağrıyacak.
“Sığınmacı” kavramını kullanıyoruz.
Doğru tanım budur. Çünkü Türkiye’nin taraf olduğu bir “MÜLTECİ” antlaşması veya sözleşmesi yoktur. Dolayısıyla, ülkeye izinsiz giren herkes “sığınmacı” olarak kabul edilir. Yani geçicidir… Yani “misafir”dirler. Misafirliğin bir süresi vardır. O süre dolunca kendi evlerine dönmeleri gerekir. Misafirliğin gereğinden fazla uzaması, ev sahibini de misafiri de “zora” sokar.
Nitekim sokuyor!
İki taraf da çok çok çok zorda!
x x x
TAVSİYE
KOMŞUSU AÇKEN TOK YATAN MÜSLÜMANLAR