ACİL CEVAP...

Özgür DENİZ - 10.07.2019

Sayın Devletim! Yine sana mektubum var. Ama bu mektubum aciliyeti olan ve acil cevap bekleyen bir mektup. Daha öncekilerin ulaşıp ulaşmadığını bilemem ama yine de her ihtimale binaen yazıyorum, belki dahası da olacak. Her mektubumu mutlak doğallıkla, olanca samimiyetimle, derin bir hüzünle ve yüreğim kanayarak yazdığımı bil. Bendeniz senin acayip bir vatandaşınım ve bendenizi böylece hoşgör. Geçelim! Bu mektubumu acil koduyla gönderiyor ve acil cevap bekliyorum. Belki de ruhumu huzura kavuşturmak için böyle yapıyorum. Zira ruhumda bir gram huzur yok. Çünkü hep bir tereddüt, hep bir belirsizlik egemen dünyama. Böylesi bir şeyinde cehennemden farkı yok. Bu mektubumdan belki bugün, belki yarın haberin olur, belki de hiç olmaz. Fakat bu mektup bendenizden çıktıktan sonra sen sorumlusun bendeniz değilim. Ama bu mektubuma bir cevabın olmasını ve cevap verme zorunluluğunun bulunduğunu bilmelisin. Bendenizin devletimsen bana saygı duymak zorundasın ama hayatımın tüm boyutlarıyla. Bendenizin Tanrım değilsin ve olmadığını da defaatle ifade ettim. Şunu da unutma; hiçbir zaman bendenizin Tanrım olmayacaksın. Ne senin kulunum, ne de kölenim. Özgür bir vatandaşınım ve bademada böyle olacak, böyle kalacak. Aksini ne sen düşün ne de bendeniz asla düşünmeyeceğim. Binaenaleyh birazcık özgür ve rahat konuşuyorum, eh artık bunu da tolere edebilirsin. Nihayetinde ömrünü sana adamış bir vatandaşın var karşında. İkimizde birbirimize karşı haddimizi bilmek zorundayız. Ki, bendeniz istesem de istemesem de zaten bilmek zorundayım ve bilirim de ve hiçbir zaman bilmemezlik etmedim de ama sen de bizahmet bunu gönüllü olarak yap. Ben bilmediğimde sen kuşkusuz bildirirsin ama ya sen bilmezsen kim bildirecek? İşte bu yüzden gönüllü bilmeni istirham ediyorum. Sana son nefesime kadar önereceğim tek bir şey var: Allah’ı, Yüce ve Kadim İnsanlık Umdelerini sakın ama sakın ola ki unutma! Bildiğine eminim; bir şey ne kadar yükselirse, düşüşü o derecede sert olur. Vatandaşlarının gövdelerine hükmettiğin için onlara gerçekten hükmettiğini düşünme. Zira bedene zincir vurulabilir ama ruhlar zincirlenemez. Sen, sen ol ruhlarda egemenlik kurmaya çalış. Kalenin içine giremedikten sonra etrafını kuşatmış olmak hiçbir anlam ifade etmez. O kaleyi yıkıp yok edersen de devlet olmanın anlamı kalmaz. Zaten aposteriori bir mevcudiyetsin, öyleyse ruhlara in ki payidar olabilesin. Söyleyeceğim başka şeyler olsa da ilk evvelden konunun özüne girmek ve esas durumu yansıtmak istiyorum. Geçelim!

 

Sayın Devletim! İstiyorum ki; bugün terörist olarak gördüğün kişileri, kurumları, yapıları, örgütleri, teşekkülleri ve yarın herhangi bir sebeple terörist ilan edeceğin kişileri, kurumları, yapıları, örgütleri, teşekkülleri bana şimdiden bildir ki onlardan uzak durayım, onlarla ilişki kurmayayım ve iletişime geçmeyeyim. Hatta sen de yol verme onlara asla ve kata, hiçbir şartta ve koşulda. Çünkü bu bendeniz vatandaşında aldanma yaratabilir ve o vakit bendenizi itham edemezsin, edebilirsin ama etmemelisin. Hatta ne yiyeceğimi, ne giyeceğimi, ne dinleyeceğimi, nereleri gezeceğimi, nasıl konuşacağımı, nasıl ağlayıp güleceğimi, kimlerle oturup kalkacağımı, hülasa; nasıl yaşamam gerektiğini de bildir ki, ona göre adımlarımı atayım hayat yolunda. Belki böyle bir talebi daha önce de iletmiş olabilirim ama bu sefer daha sarih olarak ifade ediyorum. Bu yüzden de acil kodlu mektup olarak yazıyorum bunu. Açık açık söyle, iş işten geçtikten sonra söyleme. Bilakis bugün bunları yapmaz da yarınlarda böyle bir şey yaparsan bunun ne telafisi olur ne de affı. Bunu yap ki, bendeniz vatandaşın bir ömür adadığı, ter, yaş, kan akıtarak hak ettiği, emek vererek kazandığı haklarından ve en temel yaşamsal gereksinim olan ekmeğinden olmasın. Ki, insançocuklarını Allah bile açlığa mahkûm etmiyor ki, sen asla ve kata edemezsin, etmemelisin. Allah’ın kulları olarak hep şöyle dua ederiz bilirsin; ‘’Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin!’’ Daha önemlisi huzur içinde yaşayabileyim, hep bir tereddüt, hep bir belirsizlik egemen olmasın hayatıma ve mütemadiyen diken üstünde yaşamayayım, beynim daralmasın, ruhum kanamasın. Birazcık merhamet diyorum yani. Aksi takdirde benim devletim olamazsın. Burada da kusura bakamazsın. Yoksa verdiğim ömrü gram gram geri isterim, elbette veremezsin ama istemenin de günahı olmaz ve istemek ihanet değildir, hele de istediğimi devletimden istiyorsam. Ki, insan denilen de birazda istemek değil midir? Ha gücüm mü var, yapabileceğim bir şey mi var madden? Hayır, senin karşında tabir caizse bir böcek gibiyim. İstediğin zaman, istediğin şekilde, istediğin bahaneyle bir böcek gibi ezmeye kudretin kifayet eder. Ama bendeniz insanım unutma ve münhasıran gövdeden müteşekkil değilim! Her fiziğin bir metafiziği olduğunu bilirsin. Metafiziği attığın zaman fiziğin varolması muhaldir. Çünkü huzur içinde yaşamam ve bu topraklar da yaşamaktan ve dahası senin vatandaşın olmaktan gurur duymam buna bağlı yani beni tuzağa düşürmemelisin. Çünkü devlet vatandaşına tuzak kurmaz. Yanlış mı düşünüyorum? Bendeniz masumiyetimin cezasını çekmemeliyim. Zira bendeniz senin zihnini okuyamam ki ama sen bendenizi her şeyimle bilirsin, ta ki ruhum istisna.

 

Sayın Devletim! Yazık değil mi bu toprakların çocuklarına, vatandaşlarına? Sindire sindire, hazzede hazzede yaşasak olmaz mı? Niye acının toprakları olur bu topraklar? Bu toprağın çocukları olmak, burada doğmuş ve burada yaşıyor olmak suç mu? Umudun toprakları olamaz mı, yapılamaz mı bu topraklar? Niye hep hiçbir anlam ifade etmeyen, enerjilerimizi berhava eden, hiçbir kimseye bir şey katmayan ama aksine sürekli bir şeyler alan, tedricen ileri değil ama geri götüren işler olur burada? Niye üretmeyiz de hep tüketiriz? Niye vatandaşların olarak acılar denizinde yüzeriz mütemadiyen? Şöyle ağız dolusu gülsek, ağlamalarımızda bile bir anlam olsa, kardeşçe yaşasak olmaz mı? Dört mevsimi hissede hissede niye yaşayamayız burada? Senin görevin nedir Allah aşkına? Böyle şeyler bizlerinde hakkı değil mi? Niye olmasın, niye olmuyor? Niye kendimizin hatalarımızı, günahlarımızı sarf-ı nazar eyliyoruz da, daima başkalarına hamlediyoruz tüm günahları, suçları? Bugün mektup mahiyetinde bir yazı okudum içim yandı, kavruldu, küle döndü. Tabi ki de daha önceden yazılmış, kuvvetle muhtemel birkaç günlük ve duygu yoğunluklu bir paylaşım. İnsanlar burada yaşamaktan niye mutsuz olurlar? Kimdir mutsuz eden ve niyedir mutsuz edilirler? Bu dünyaya haksız acılar çekmeye mi geldik? Hayır, böyle bir sonuçla karşılaşmak için gelmedik. Bu dünyaya köle doğmadık, yaşarken köle olamayacağız, köle olarakta ölmeyeceğiz. Bu dünyaya yaşamaya geldik ve yaşayacağız inadına, yaşamı seçeceğiz herkese rağmen, insanca, namusluca, kendimiz olarak. Doğal acılara eyvallahım olmaz. Doğal sevinçleri tatmaya geldim. Yaşamak, hayatın doğal akışına bırakmak istiyorum kendimi ama zincirlere vurulmuş hissediyorum kendimi ve bu hissiyattan kurtaracak olan da sensin beni. Ha bunu niye söylüyorum? Çünkü böylesi durumlarda bitevi sana atıfta bulunuyorlar da ondan böyle söylüyorum. Yani bizlerin gözüne çok garip eylemler olarak yansıyan şeyleri yapan senmişsin gibi söylüyorlar ya o yüzden böyle söylüyorum. Yani acayip şeylerde hep seni öne sürüyorlar ya ve sen de böyle yapıldığını çok iyi biliyorsun ya. Zira kapalı değil, direkt olarak açıkça sana atıfta bulunuyorlar. Eğer gerçek buysa, böylesi bir şeyi niye yaptığını da çözemiyorum. Şayet payidar olman içinse, şahsi fikrimce doğru olduğunu düşünmüyorum bu yolun. Zira böylesi bir şey payidarlığı temin etmez ama tedrici olarak inhitatı ve türabı çabuklaştırabilir. Çünkü böylesi bir şey azim adaletsizliktir fakat devletler adaletle vardırlar, yaşarlar. Oğul babasının baba oğlunun suçunu yüklenemez. Başka bir devlet senin vatandaşın olduğum için beni terörize edebilir mi? Bil ve unutma ki, senin yasalarının üzerinde de bir yasa vardır ve sen nasıl bizim kaderimize dokunuşlarda bulunuyorsan, senin de kaderine dokunuşlarda bulunan bir BİR vardır! Bizler insançocukları olarak nasıl düşünmekle mükellefsek ve düşünmeden edemiyorsak, birazcıkta sen denesen düşünmeyi, nasıl olur? Bir düşün bakalım, iyiliğini mi istiyorum, kötülüğünü mü yahut bendenizin istediğim kadar sen kendi iyiliğini istiyor ve kendini düşünüyor musun? Eylem yoksa, nutuklar öldürücüdür!

Tarih: 10.07.2019 Okunma: 787

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

24.05.2018 - 05:35

Küçücük yazıları çok zor okudum. Adaletsizlik yazdıklarınızın çok ötesinde... Devlet hazinesini, memleket malını kemiren akıl almaz sayıda fare var. Düzen, o şekilde kurulmuş. İktidara gelenler ve bürokratik iktidar, adaletsizliği düzeltmek için hiçbir şey yapmıyor. Düzenden yararlanıyor. Selâmlar...

Özgür Deniz

24.05.2018 - 11:07

SUSUYORUM...

Saygıdeğer Paşam! Aziz ve saygıdeğer varlığınızı derin ve kalbi muhabbetle selamlıyorum. Hiçbir şey diyemiyorum. Ben varolduğum varlık sahnesinde sadece ve sadece Yüce Rabbimin ADALETİNE inanırım. Saygılar ve Hürmetler Paşam. Ama insan bakmalı ve görmeli, düşünmeli ve sorup sorgulamalı, hissetmeli ve hareket etmeli.

İsmail Hakkı Cengiz

24.05.2018 - 05:35

Küçücük yazıları çok zor okudum. Adaletsizlik yazdıklarınızın çok ötesinde... Devlet hazinesini, memleket malını kemiren akıl almaz sayıda fare var. Düzen, o şekilde kurulmuş. İktidara gelenler ve bürokratik iktidar, adaletsizliği düzeltmek için hiçbir şey yapmıyor. Düzenden yararlanıyor. Selâmlar...

Özgür Deniz

24.05.2018 - 11:07

SUSUYORUM...

Saygıdeğer Paşam! Aziz ve saygıdeğer varlığınızı derin ve kalbi muhabbetle selamlıyorum. Hiçbir şey diyemiyorum. Ben varolduğum varlık sahnesinde sadece ve sadece Yüce Rabbimin ADALETİNE inanırım. Saygılar ve Hürmetler Paşam. Ama insan bakmalı ve görmeli, düşünmeli ve sorup sorgulamalı, hissetmeli ve hareket etmeli.