Bu topraklar neyi ifade ediyor? Diyanet denilen kurumun
görevi nedir? Cami denilen bu yapıların varoluş gayesi nedir? Bu imam da kim?
Bu hutbeler ne anlatır? Camiye niye gideriz? Bu toplulukta ne oluyor? İmamı
dinlerken gerçekte dinlediğimiz kimdir? İmam anlatırken, gerçekte anlatan
kimdir? Şimdi bu sorular aklıma gelmesin mi, dilim sormasın mı aklıma geleni?
Aklımı ve dilimi zincirleyebilir miyim, zincirlemem gerekiyor mu, zincirlemek
zorunda mıyım? Ya bu sorulara insan gibi cevap vereceksiniz ya da haddinizi
bileceksiniz ve tiksindirmeyeceksiniz (((ki zaten bu ülkede olan biten her şeyi
ve herkesin, her kesimin yaptığı şeyleri gördükçe midem bulanıyor,
tiksiniyorum, çünkü ahlak çökmüş, insanlık yerlerde sürünüyor, hayâ edep hak
getire, kızaracak tek bir yüz kalmamış, yetim hakkı yiyen yiyene))). Napayım
kardeşim, insanım ben insan. İnsan olarak gelmişim bu dünyaya. Dünyaya
atılmışsam, dünyada varsam, burada yaşıyorsam ve de üstelik insansam; susamam,
susmayacağım. İnsan susmak için doğmamıştır ve susmakta yakışmaz zaten insana.
Çünkü bir gün konuşacak olan insan, bugün susamaz, susarsa hiçbir zaman
konuşmaya hakkı olamaz. Dinden mi dönmeli miyim yoksa? Bu ülkede yaşamak dindar
yaşamayı imkânsız kılıyor da ondan böyle söylüyorum (((haddizatında sonsuz
derin bir mevzuu ve diplerine indikçe garip sorular, sorgulamalar tezahür
ediyor, bu yüzden mevzuya girmeyeceğiz))). Anlatacağım! Her dem bu dünyaya niye
geldiğimi sorguluyorsam ve her dem ruhum bana öldürmeye değil diriltmeye
geldiğimi haykırıyorsa sessizce (((ki bazen keşke gelmeseydim olmaz mıydı yahut
acaba nasıl giderim diye sorup duruyorum))), o zaman diriltmek için ne yapmam
gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyorum. Yaşamak varken öldürmek niye? Yaşatmak
için yaşamdan vazgeçmeyi göze alma cesareti veren Tanrı’ya şükürler olsun. Zira
hiçbir zaman nasıl daha güzel yaşarım diye bir düşüncem olmadı, her zaman
insanlık nasıl daha güzel yaşar ve dünyayı birlikte nasıl güzelleştirebiliriz
diye düşündüm. Sahi biz yaşayanları diri mi zannediyoruz? Ölü canlardan
dirilteceğimiz kimse yok mu? Hareket eden herkesi canlı mı sayıyoruz? Hiç merak
ediyor muyuz biz niye dünyaya geldik ve niye buradayız diye? Bu dünya neresi,
insan kim, din nedir? Kardeşim ya bu camileri kaldırın, imamlık müessesi diye
bir şeyi ilga edin, diyaneti kapatın hatta daha ötesi Kur’an’ı yasaklayın ya da
haddinizi, hududunuzu bilin ve oturun oturduğunuz yerde. Hem cami denilen cem
olunan yerde hakkı ayakta tutmak haykırılacak, adalete şahitlik yapanlar olun
denilecek, peygamber gibi emin olun tavsiyesinde bulunulacak, doğruluktan dem
vurulacak, su-i zandan kaçınılması öğütlenecek, önyargının felaketinden dem
vurulacak, fitne ve fesadın tehlikeleri anlatılacak, sözün doğrusunun ve
güzelinin söylenmesi gerektiği izah edilecek, hem masum insanların şeref ve haysiyetine
karşı hassas olunması gerektiği ifade edilecek hem de hayatta tam tersi
yapılacak ve üstelik orada söylenenleri hayata aktaranlar hayatın içerisinde en
tehlikeli insanlar olarak görülüp bir kaşık suda boğulmaya çalışılacak. Bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu mu derlerdi ya da dam başında saksağan vur beline
kazmayı mı? Ne biçim iştir bu? Biz münafık mıyız (((ki zerre şüphe varsa
namussuzum)))? Hangi dine inanıyoruz? Ya da inandığımız bir din var mı? Yahut
din böyle mi buyuruyor? İnandığımız din, bize, konuşurken başka konuşmayı
yaşarken başka yaşamayı mı öğütlüyor? Şimdi camiye girdiğimde bendenize; güven
veren ol, adalete şahitlik yap, hakkı ayakta tut denilecek ama bendeniz dışarı
çıkınca tam tersini yapacam öyle mi ve bir de doğruluktan, dürüstlükten dem
vuracam öyle mi? Haddizatında içeride öyle söylenirken, zımnen, sakın ha
söylenenleri ciddiye alıp dışarı da yapma mı denilmektedir acaba? Peki, bu din
nasıl bir dindir? Ya da biz nasıl inananlarız? Ya da her şey nasıl bir şey?
Tiksindirmemeliyiz, tiksindirici olmamalıyız!
DÖNMELİ MİYİM?...
Özgür DENİZ - 10.08.2019
Tarih: 10.08.2019
Okunma: 788
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.