“Mülk Allah’ındır. İktidar Allah’ındır. Din Allah’ındır.
Karun’u vurun. Firavun’u vurun. Belam’ı vurun.” Bu söz, şehit doktor üstad Ali
Şeriati’ye aittir (((filhakika doğruysa kime ait olduğu da önemsizdir, ki
kişiler hakikatin kıstası da değildirler ve olamazlar da))) ve dip derinliğince
baktığınızda yani hissederek ve anlayarak (((yani namusluca ve samimiyetle)))
tüm boyutlarıyla çözümlemesini yaptığınızda mutlak surette isabetlidir ve
doğrudur, çünkü hakikatle mütenasiptir. Bana zaman hangi zaman demeyin sakın
(((farklı olan zaman gösterin o zaman, zaten farklı zamanlar olsun istiyoruz
bir kez de, niye yeknesak zamanların ve kuru bir hayatın kurbanları olalım?))),
yemin ediyorum gün yüzü görmemiş küfürler ederim. O zaman tüm zamanlar için
geçerli olan hakikati nereye koyacağız? O zaman böyle gelmiş böyle gitsin deyip
umarsızca mı yaşayacağız? Kendi ellerimizle kendimize kötülük edeceğiz ama
işimize gelmediğinde başkası bize kötülük yapmış olacak öyle mi? Dünyayı değiştirmek
diye bir niyetimiz yoksa niye varız, niye yaşıyoruz bu dünyada Allah ve
İnsanlık aşkına? O zaman kutsal vaadin manası nerde kalıyor? Hak iddia
edilenlerde ki hakkımız ne olacak o zaman? Rahat olun, kimse gelipte şu da
senin hakkındır deyip kendi isteğiyle hiçbir şey teslim etmeyecek size. Sürekli
konuşarak neye ulaştık, ne elde ettik bugüne kadar? Çünkü bu tür masalları
dinleyerek geldik bugünlere. Evet, doğrudur kardeşim, üçü de Allah’ındır ve
gasp etmeye yeltenenler vurulmalıdır, kimse boş konuşmasın, masal anlatmasın.
Vurun derken de yanlış anlaşılmasın, zira beyniyle ve kalbiyle anlayanlar
kuşkusuz öyle anlamayacaklardır ama anlamak istedikleri gibi anlayanlarda
umurumuzda değildir. Çünkü karnım tok boş sözlere, uyutan masallara. Madem
konuşacaksın, hakkı konuş, haksızlık karşısında konuş, zalim karşısında konuş.
Hakikati örtmek için konuşmaya yeltenme, dilsiz şeytan olma. Utan! Zaman hangi
zaman ve biz hala uyuyoruz ya, yazıklar olsun insanlığımıza. Bizleri bitevi
ıvır zıvır şeylerle uyutuyorlar, önümüze bir yem atıyorlar (((birkaç kavram
etrafında dolandırıp duruyorlar bizleri mütemadiyen ve o kavramlar uğruna bizi
birbirimize yediriyorlar))), bizler onu didikledikçe, arka taraftan malı
götürüyorlar. Nerede kaldı insanlık onuru? Susmak, sessizce mama beklemek
yakışır mı insan olana? Aldatıcıların peşinden sürü gibi sürüklenip gidiyoruz
(((bizleri aldatmaktan başka ne yaptılar yüz yıllar boyunca?))). Herkes
peşinden gittiklerinin kendilerinden olduklarına inanıyor ahmakça ve böylece
aldanıyor, kurban oluyor. Öyle bir alıştırmışlar ve alışmışız ki melunların
düzenine, bir türlü farklısını düşünemiyoruz (((üstelikte vaad edilen bir düzen
apaçık orada durduğu halde))). Kırıntılarla avunuyoruz ve kırıntıların peşine
düşmüşüz. Sürekli bir birimizi yiyoruz ve yediklerimizin mezarını kazıyoruz.
Sürüngenden ne farkımız var böylesi bir durum da? Elbette ki vurun acımayın,
acırsanız namertsiniz, onlar size merhamet ettiler mi hiç, ediyorlar mı,
ederler mi? Tiksiniyorum yalancı, düzenbaz, riyakâr sömürgenlerden ve onlara
inanan, kul ve köle olan sürüngenlerden. Biz insan olarak varolduk ve şerefli
kılındık be! Dünyayı cennet kılacağımıza, leşinin peşine düşüp birbirimizi
yiyoruz köpek gibi. Bana emrolunduğu gibi olan tek bir tane insan gösterin ya.
Hakikati eğip bükmeden olduğu gibi apaçık şekilde ortaya koyan. Kulundan
korktuğu kadar Allah’tan korkanlar nerede? Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık
aşkına gösterin. Herkes yalancı ve namussuz. Böyle deyince kızılıyor, ne
kızıyorsunuz ki, evet bir daha söylüyorum, yalancısınız ve namussuzsunuz. Dünya
uğruna söylemediğimiz yalan, söylediğimiz tek bir hakikat yok. Herkes daha çok
semirme peşinde yemin ediyorum. Yeter gayrı ya. Aşağılık insanların sundukları
ve zorladıkları namussuzca yaşamdan bıktık artık. Yeryüzünde ki, acıların,
azapların, açlıkların, sefaletlerin, sömürülerin, sürgünlerin, cinayetlerin ve
zulümlerin temel nedeni bunun tam tersinin olmasıdır. Yani mülkün de, iktidarın
da, dinin de gasp edilmiş olmasıdır. Ve her biri insanları sömürmek için
vahşice ve alçakça kullanılmaktadır. İnsanlık mülk aracılığıyla sömürülmekte,
iktidarlar aracılığıyla zincirlenmekte, din aracılığıyla aldatılmaktadır ve
götürülüp faşist emperyalizmin karanlık zindanlarına tıkılmaktadır. Yazık günah
be! İnsanlık bu üç gücü ele geçirenler tarafından muhasara altına alınarak
zincire vurulup zindana tıkılmıştır. Tüm bunlar doğru mu? Kesinlikle, şeksiz ve
şüphesiz doğru. Buyurun yalanlayın yüreğiniz yetiyorsa! Hissedelim ve anlayalım
sadece. Yeter ki görmesini bilelim. Bakar kör olmayalım. Oysa mülkün münhasıran
muayyen zümreler arasında dolanıp duran bir egemenlik aracı, zulüm arası
olmaması gerekmiyor muydu? Kimse kusura bakmasın, hakikat ortadadır ve hakikati
ancak cahillerden gizleyebilirsiniz ve yalanlarınızla ancak sürüleri sürükleyebilirsiniz
peşinizden. Herkes Allah’ın mülkü üzerinde çalışıyor, iş üretiyor, kazanıyor,
maişetini temin ediyor. Yani insanlığın ortak mülkü üzerinde. Bu yüzden de
mülkiyet iddiasında bulunamaz kimse. Ama maalesef Allah’ın mülkünü mülk edinip
kullarını kullaştırmışlar ve istedikleri gibi devran sürmektedirler.
Gariplerin, yetimlerin, çaresizlerin haklarını gasp etmektedirler, beytülmal’a
çökmektedirler. Elbette çalıştığının karşılığını alır herkes, almaya hakkı
vardır. Ama çalıştığından fazlasını almaya da tevessül edemez, hak sahibi de
değildir. Mülkü inhisarına geçirip insanlığı sefalete sürükleyemez. Allah’ın
mülkünü inhisarlarına geçiren mülk hırsızları, insanlık üzerinde acımasız bir
egemenlik tesis etmişlerdir ve insanlığı vahşice sömürmektedirler. Allah’ın
yasalarını çiğnemişler, kendi nefislerine göre yasalar üretmişler, ürettikleri
yasalarla en temel insani hakları gasp etmişler ve insanlığın alınterini,
kanını, yaşını kendi kasalarına akıtmak için kılıflar bulmuşlardır. Özgür
insanı tutsaklaştırmışlar ve kullaştırmışlardır. Aynı şekilde Allah’ın
uyandıran ve dirilten dinini kendi elleriyle tahrip ve tahrif ederek yeniden
yoğurmuşlar ve insanlığı uyutmak ve öldürmek için kullanmaktadırlar. Bugün din
bir afyondan ibarettir. Değildir diyenin alnını karışlarım, yüreği yetiyorsa
muhkem hüccetlerle inkâr etsin de görelim. Ürettikleri dinle insanlığı aldatıp,
Karunların ve Firavunların küreği olmayan köhne kayıklarına bindirmektedirler
insanlığı ve bilinmeyen meçhullere doğru sürüklemektedirler. Kimse de şöyle
kafasını iki elinin arasına alıp, yüreğinin sesini dinleyip düşünmüyor da; ya
noluyor, niye böyle oluyor, kim böyle yapıyor diye. Farklı bir dünya mümkün mü
acaba diye düşünmüyor bir kez olsun. Çünkü çürümüş bir insanlık var ve bu
çürümüş insanlığın kokusuyla tüm insanlık tedricen ölüyor. Mutlu sürüngenler
yüzünden tüm insanlık açlığa, acıya ve sefalete mahkûm olmaktadır. İnsanlık hak
ettiğini bile alamazken, insanlık düşmanları hak etmediklerini de alıyorlar
metazori olarak. Çünkü üç kutsal güçte onların monopollerine girmiş
bulunmaktadır. Mütemadiyen melun sömürgenler kazanıyor, çünkü onlara
kazandıran, yaptıklarına suspus olup boyun eğen sürüngenler var hem de
sayamayacağımız kadar çok. Bu ülkede yüz yıldır kompradorlar kazanıyorlar ve
herkes kompradorlara çalışıyor. Çalışmıyorlar görüntüsü ardında çalışıyorlar.
Çünkü herkes aynı türküyü farklı dille söylüyor ama aynı duyguyu empoze
ediyorlar yani sömürgenlere hayranlık duygusunu. Düşmanlıklar bile sömürgenleri
güçlendirmek adına sergileniyor yani düşmanlık diye bir şey koskoca bir
yalandan ibaret. Aldatıyorlar ve aldanıyoruz maatteessüf. Ne zaman uyanacağız
ve hakikatleri göreceğiz? Ne zaman kuru lakırdıları bırakıp insanlık onuruna
yaraşır şekilde yaşamak adına eylemler ortaya koyacağız? Ne zaman dünyayı
değiştirmek namına harekete geçeceğiz? Nasıl bir devrimle sarsıldıklarını ne
zaman göstereceğiz melun sömürgenlere? Kendi mülkümüzde köleyiz ama bunun
nedenini ve nasıl kabil olabildiğini ve ne yapabileceğimizi hiç sorgulamıyoruz.
Çünkü beynimiz meflûç, kalbimiz meflûç, vicdanımız meflûç, gövdemiz meflûç...
MELUNLAR VE AHMAKLAR...
Özgür DENİZ - 01.09.2019
Tarih: 01.09.2019
Okunma: 912
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.