MELUNLAR VE AHMAKLAR...

Özgür DENİZ - 01.09.2019

“Mülk Allah’ındır. İktidar Allah’ındır. Din Allah’ındır. Karun’u vurun. Firavun’u vurun. Belam’ı vurun.” Bu söz, şehit doktor üstad Ali Şeriati’ye aittir (((filhakika doğruysa kime ait olduğu da önemsizdir, ki kişiler hakikatin kıstası da değildirler ve olamazlar da))) ve dip derinliğince baktığınızda yani hissederek ve anlayarak (((yani namusluca ve samimiyetle))) tüm boyutlarıyla çözümlemesini yaptığınızda mutlak surette isabetlidir ve doğrudur, çünkü hakikatle mütenasiptir. Bana zaman hangi zaman demeyin sakın (((farklı olan zaman gösterin o zaman, zaten farklı zamanlar olsun istiyoruz bir kez de, niye yeknesak zamanların ve kuru bir hayatın kurbanları olalım?))), yemin ediyorum gün yüzü görmemiş küfürler ederim. O zaman tüm zamanlar için geçerli olan hakikati nereye koyacağız? O zaman böyle gelmiş böyle gitsin deyip umarsızca mı yaşayacağız? Kendi ellerimizle kendimize kötülük edeceğiz ama işimize gelmediğinde başkası bize kötülük yapmış olacak öyle mi? Dünyayı değiştirmek diye bir niyetimiz yoksa niye varız, niye yaşıyoruz bu dünyada Allah ve İnsanlık aşkına? O zaman kutsal vaadin manası nerde kalıyor? Hak iddia edilenlerde ki hakkımız ne olacak o zaman? Rahat olun, kimse gelipte şu da senin hakkındır deyip kendi isteğiyle hiçbir şey teslim etmeyecek size. Sürekli konuşarak neye ulaştık, ne elde ettik bugüne kadar? Çünkü bu tür masalları dinleyerek geldik bugünlere. Evet, doğrudur kardeşim, üçü de Allah’ındır ve gasp etmeye yeltenenler vurulmalıdır, kimse boş konuşmasın, masal anlatmasın. Vurun derken de yanlış anlaşılmasın, zira beyniyle ve kalbiyle anlayanlar kuşkusuz öyle anlamayacaklardır ama anlamak istedikleri gibi anlayanlarda umurumuzda değildir. Çünkü karnım tok boş sözlere, uyutan masallara. Madem konuşacaksın, hakkı konuş, haksızlık karşısında konuş, zalim karşısında konuş. Hakikati örtmek için konuşmaya yeltenme, dilsiz şeytan olma. Utan! Zaman hangi zaman ve biz hala uyuyoruz ya, yazıklar olsun insanlığımıza. Bizleri bitevi ıvır zıvır şeylerle uyutuyorlar, önümüze bir yem atıyorlar (((birkaç kavram etrafında dolandırıp duruyorlar bizleri mütemadiyen ve o kavramlar uğruna bizi birbirimize yediriyorlar))), bizler onu didikledikçe, arka taraftan malı götürüyorlar. Nerede kaldı insanlık onuru? Susmak, sessizce mama beklemek yakışır mı insan olana? Aldatıcıların peşinden sürü gibi sürüklenip gidiyoruz (((bizleri aldatmaktan başka ne yaptılar yüz yıllar boyunca?))). Herkes peşinden gittiklerinin kendilerinden olduklarına inanıyor ahmakça ve böylece aldanıyor, kurban oluyor. Öyle bir alıştırmışlar ve alışmışız ki melunların düzenine, bir türlü farklısını düşünemiyoruz (((üstelikte vaad edilen bir düzen apaçık orada durduğu halde))). Kırıntılarla avunuyoruz ve kırıntıların peşine düşmüşüz. Sürekli bir birimizi yiyoruz ve yediklerimizin mezarını kazıyoruz. Sürüngenden ne farkımız var böylesi bir durum da? Elbette ki vurun acımayın, acırsanız namertsiniz, onlar size merhamet ettiler mi hiç, ediyorlar mı, ederler mi? Tiksiniyorum yalancı, düzenbaz, riyakâr sömürgenlerden ve onlara inanan, kul ve köle olan sürüngenlerden. Biz insan olarak varolduk ve şerefli kılındık be! Dünyayı cennet kılacağımıza, leşinin peşine düşüp birbirimizi yiyoruz köpek gibi. Bana emrolunduğu gibi olan tek bir tane insan gösterin ya. Hakikati eğip bükmeden olduğu gibi apaçık şekilde ortaya koyan. Kulundan korktuğu kadar Allah’tan korkanlar nerede? Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına gösterin. Herkes yalancı ve namussuz. Böyle deyince kızılıyor, ne kızıyorsunuz ki, evet bir daha söylüyorum, yalancısınız ve namussuzsunuz. Dünya uğruna söylemediğimiz yalan, söylediğimiz tek bir hakikat yok. Herkes daha çok semirme peşinde yemin ediyorum. Yeter gayrı ya. Aşağılık insanların sundukları ve zorladıkları namussuzca yaşamdan bıktık artık. Yeryüzünde ki, acıların, azapların, açlıkların, sefaletlerin, sömürülerin, sürgünlerin, cinayetlerin ve zulümlerin temel nedeni bunun tam tersinin olmasıdır. Yani mülkün de, iktidarın da, dinin de gasp edilmiş olmasıdır. Ve her biri insanları sömürmek için vahşice ve alçakça kullanılmaktadır. İnsanlık mülk aracılığıyla sömürülmekte, iktidarlar aracılığıyla zincirlenmekte, din aracılığıyla aldatılmaktadır ve götürülüp faşist emperyalizmin karanlık zindanlarına tıkılmaktadır. Yazık günah be! İnsanlık bu üç gücü ele geçirenler tarafından muhasara altına alınarak zincire vurulup zindana tıkılmıştır. Tüm bunlar doğru mu? Kesinlikle, şeksiz ve şüphesiz doğru. Buyurun yalanlayın yüreğiniz yetiyorsa! Hissedelim ve anlayalım sadece. Yeter ki görmesini bilelim. Bakar kör olmayalım. Oysa mülkün münhasıran muayyen zümreler arasında dolanıp duran bir egemenlik aracı, zulüm arası olmaması gerekmiyor muydu? Kimse kusura bakmasın, hakikat ortadadır ve hakikati ancak cahillerden gizleyebilirsiniz ve yalanlarınızla ancak sürüleri sürükleyebilirsiniz peşinizden. Herkes Allah’ın mülkü üzerinde çalışıyor, iş üretiyor, kazanıyor, maişetini temin ediyor. Yani insanlığın ortak mülkü üzerinde. Bu yüzden de mülkiyet iddiasında bulunamaz kimse. Ama maalesef Allah’ın mülkünü mülk edinip kullarını kullaştırmışlar ve istedikleri gibi devran sürmektedirler. Gariplerin, yetimlerin, çaresizlerin haklarını gasp etmektedirler, beytülmal’a çökmektedirler. Elbette çalıştığının karşılığını alır herkes, almaya hakkı vardır. Ama çalıştığından fazlasını almaya da tevessül edemez, hak sahibi de değildir. Mülkü inhisarına geçirip insanlığı sefalete sürükleyemez. Allah’ın mülkünü inhisarlarına geçiren mülk hırsızları, insanlık üzerinde acımasız bir egemenlik tesis etmişlerdir ve insanlığı vahşice sömürmektedirler. Allah’ın yasalarını çiğnemişler, kendi nefislerine göre yasalar üretmişler, ürettikleri yasalarla en temel insani hakları gasp etmişler ve insanlığın alınterini, kanını, yaşını kendi kasalarına akıtmak için kılıflar bulmuşlardır. Özgür insanı tutsaklaştırmışlar ve kullaştırmışlardır. Aynı şekilde Allah’ın uyandıran ve dirilten dinini kendi elleriyle tahrip ve tahrif ederek yeniden yoğurmuşlar ve insanlığı uyutmak ve öldürmek için kullanmaktadırlar. Bugün din bir afyondan ibarettir. Değildir diyenin alnını karışlarım, yüreği yetiyorsa muhkem hüccetlerle inkâr etsin de görelim. Ürettikleri dinle insanlığı aldatıp, Karunların ve Firavunların küreği olmayan köhne kayıklarına bindirmektedirler insanlığı ve bilinmeyen meçhullere doğru sürüklemektedirler. Kimse de şöyle kafasını iki elinin arasına alıp, yüreğinin sesini dinleyip düşünmüyor da; ya noluyor, niye böyle oluyor, kim böyle yapıyor diye. Farklı bir dünya mümkün mü acaba diye düşünmüyor bir kez olsun. Çünkü çürümüş bir insanlık var ve bu çürümüş insanlığın kokusuyla tüm insanlık tedricen ölüyor. Mutlu sürüngenler yüzünden tüm insanlık açlığa, acıya ve sefalete mahkûm olmaktadır. İnsanlık hak ettiğini bile alamazken, insanlık düşmanları hak etmediklerini de alıyorlar metazori olarak. Çünkü üç kutsal güçte onların monopollerine girmiş bulunmaktadır. Mütemadiyen melun sömürgenler kazanıyor, çünkü onlara kazandıran, yaptıklarına suspus olup boyun eğen sürüngenler var hem de sayamayacağımız kadar çok. Bu ülkede yüz yıldır kompradorlar kazanıyorlar ve herkes kompradorlara çalışıyor. Çalışmıyorlar görüntüsü ardında çalışıyorlar. Çünkü herkes aynı türküyü farklı dille söylüyor ama aynı duyguyu empoze ediyorlar yani sömürgenlere hayranlık duygusunu. Düşmanlıklar bile sömürgenleri güçlendirmek adına sergileniyor yani düşmanlık diye bir şey koskoca bir yalandan ibaret. Aldatıyorlar ve aldanıyoruz maatteessüf. Ne zaman uyanacağız ve hakikatleri göreceğiz? Ne zaman kuru lakırdıları bırakıp insanlık onuruna yaraşır şekilde yaşamak adına eylemler ortaya koyacağız? Ne zaman dünyayı değiştirmek namına harekete geçeceğiz? Nasıl bir devrimle sarsıldıklarını ne zaman göstereceğiz melun sömürgenlere? Kendi mülkümüzde köleyiz ama bunun nedenini ve nasıl kabil olabildiğini ve ne yapabileceğimizi hiç sorgulamıyoruz. Çünkü beynimiz meflûç, kalbimiz meflûç, vicdanımız meflûç, gövdemiz meflûç...

Tarih: 01.09.2019 Okunma: 905

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?