İnsanlık ailesinde, bir din sahibi olanlar vardır, bir de
herhangi bir dinle iltisakı olmayanlar vardır kabaca. Biz ilk evvelde kendi
dünyamızdan sorumluysak, her şeye kendi dünyamızın penceresinden bakmamız icap
eder. Mesela; bu taraflara bir soru tevcih etsek nasıl bir cevapla karşılaşırız
ya da nasıl bir cevaba ulaşırız? Din sahibi olanlar hiç kuşkusuz Allah’a ve
ahiret gününe inandıklarını beyan ederler. Peki, gerçekten beyan ettikleri
gibi; Allah’a ve Ahirete inanıyorlar mı? Din sahibi olmayanlar hiç kuşkusuz
insanı yüceltirler ve dünyanın insana layık bir yer olması gerektiğine
inanırlar ya da böyle olduklarını beyan ederler. Peki, gerçekten beyan
ettikleri gibi; insana ve dünyaya inanıyorlar mı? Naçizane fikrimce iki tarafta
inançlarında samimi değiller, çünkü iki tarafta inançlarının tersini
yaşamaktadırlar. Bu gözler gördüğüne inanır evvelAllah. Allah’a ve ahirete
inanan da, insana ve insana layık dünyaya inanan da muayyen bir disiplinle,
düşünceyle, duyguyla yaşar. İki tarafta insanları acımasızca kullanmaktadırlar,
aldatmaktadırlar, sömürmektedirler. Suç bunlarda mıdır? Kuşkusuz anlamaktan
daha çok inanmayı tercih eden insançocuklarıdır. Düşünerek yaşamaktan daha çok
duygularıyla yaşamayı tercih eden insançocuklarıdır. Yalanlar cehenneminde bir
şeyler ölüyor ağır ağır. Dindarsam, neden sorulacağıma göre yaşarım. Dindar
değilsem, bu dünyada nasıl bilineceğime göre yaşarım. Tabi ölüm diye katı, sert
ve acımasız bir gerçek olduğu için böyle söylüyorum. Ölüm olmasa, sorulacak
olanın da, bilinmeyi istemenin de anlamı olmazdı. Başka bir şey de beni
ırgalamaz. Peki, bu minvalde yaşayan kim var? Peki, insanları neye göre
değerlendirecem? Elbette ki yaşamlarına göre. Yaşlandığında hesap akla gelir
ama hesabın akla geldiği an hesabın kesildiği andır ve yeniden hesap yapılmaz!
Garip şeyler, garip dünya, garip insan, garip hayat… kaos…
DİN İÇİNDE-DİN DIŞINDA...
Özgür DENİZ - 07.09.2019
Tarih: 07.09.2019
Okunma: 735
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.