RESİM: Resmi
koyamadım ama Allah adına yemin ederim ki gerçek. Bir dostum gönderdi. Kendi
gözlerim şahit. Bir Pazar yerinden. Pazar yarın kurulacak. Ama bugünün
sabahının sessizliğinde bir teyze, yarına hazırlık için bugünden Pazar yerine
gelen kamyonlardan düşen sebzeleri ve meyveleri topluyor. Misal; düşen bir
domatesin ne halde olduğunu düşünün artık. Geçelim!
Bakınız efendiler! Bana süslü nutuklar çekmeyin, boş masallar
okumayın, yalan hikâyeler anlatmayın. Çünkü böylesi şeylere karnım o kadar tok
ki, yiyecek bir zerre boşluğum yok. Ki, sizleri de o kadar iyi biliyorum ki,
diyecek hiçbir şeyiniz olamaz. Eğer birazcık insansanız onurlu olun.
Hiçbirinizin pislikleri bendenizi ilgilendirmiyor. Ki, zaten pisliklerinize
gömülüp kalırsınız birgün, gömülüp kalacaksınız elbette. Çünkü herkesin başına
kendi elleriyle işlediği pisliklerin yansıması muhakkak gelecektir. Belki de
geleni fark etmeyecek kadar taş kafalısınız, ki taş kafalısınız. Bendeniz,
karşımdaki sert, katı, acımasız gerçeğe mıh gibi çakmışım gözlerimi, kapatmışım
dışarıdaki tüm etkilere beynimi, örtmüşüm kalbimi sığ duygulara. Bu gördüğünüz
manzara karşısında ne düşünüyorsunuz, ne yaptınız, ne yapacaksınız onu
söyleyin. Yahut bu toprakların çocukları nasıl bu hale düştü anlatın. Yoksa
anlatalım mı? Kader mi diyorsunuz?!!!? Bu gördüğünüz manzara bugünün manzarası.
Bir Pazar yeri ve Pazar yarın kurulacak. Ama Pazara yanaşan kamyonlardan
dökülen sebzeleri toplayan bir insan var burada, sabahın sessizliğinde ve
kimsesizliğinde. Ve şu insanlar kadar gerçek ve sahici, ne derece acıtıcı da
olsa. Bir insan! Anlıyor musunuz? İnsan mısınız? Bir domatesin kamyondan
düştükten sonraki halini düşünebiliyor musunuz? Bir dostum çekmiş göndermiş.
Dostun ne yapmış mı, önemli olan şikâyet etmek değil çare bulmak mı diyorsunuz.
Orasını sadece Allah bilecek! Ya siz efendiler, asıl bir şeyler yapması gereken
sizler ne yaptınız? Bunu söylemek kötü mü, çirkin mi? Sizlerden daha kötü, daha
çirkin, daha tiksindirici bir manzarayla hiçbir zaman karşılaşmadı bu gözler.
Haydin bağıralım hep bir ağızdan; Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar
Müslümanız diye, Tek Yol İslam diye, Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diye. Ne
geçti elinize? Yok mu ettiniz yoksulluğu, doyurdunuz mu karnına taş bağlayan
açları? Kimi mutlu ettiniz papağan gibi aynı şeyleri terennüm ederek? Bugüne
değin dillere pelesenk edilmiş ve terennüm edile gelmiş klişe laflar bunlar,
peki bunları fasılasız terennüm ederek ne yaptınız bugüne kadar? Hangi işsize
iş, aşsıza aş, yuvasıza yuva verdiniz? Bana şunu yaptık deyin canımı yiyin ama
yok, tek bir şey bile gösteremezsiniz. Şayet gösterilebilecek bir şeyiniz
olsaydı, çendan bunu hissederdik. Soruyorum herhangi bir allame geçinene,
normal mi bu? Bir izahınız olacak mı? Yoksa şarlatanlık yapmanın, hakikati
örtmenin getirisi daha mı iyi? Normal diyebiliyorsanız, o zaman başka sorulara,
sorgulamalara yönelir bu vicdan. Bu gördüğünüz, sessizliğe mahkûm ama yanardağ
gibi olmuş yüreklerden fışkıran volkanlar yakacak sizleri birgün, ey zalimler,
ey vicdansızlar, ey yürekleri kurumuş, beyinleri dumura uğramış asalaklar!
Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya, tıksırıncaya, kusuncaya kadar yiyin. And
olsun ki, bir gün kıstırılacak ve kusturulacaksınız! Yemin ediyorum
acınmayacaksınız! Veyl olsun sizlerin insanlığınıza, veyl olsun biriktirdiğiniz
haram servetlerinize, veyl olsun odun kütükleri gibi olan görkemli
kalıplarınıza, veyl olsun cahil beyinlerinize ve hissiz yüreklerinize. Haddinizi mutlaka bileceksiniz!