DÜNYA VE
İNSAN
Dünya garip bir yerdir. Sıcağı soğuğu vardır, acısı sevinci,
aptalı zekisi, yağmuru çamuru, kavgası teslim oluşu vardır, daha nice şeylerle
lebaleptir; canlı, cansız. İnsan garip bir varlıktır. Kalbi, gövdesi, kafası
vardır. Duyguları, düşünceleri, hareketleri vardır. Bir çiçeğin topraktan
bittiği gibi, insan da vehleten bitivermiştir yeryüzünde. Kuşkusuz öylesine
değil, bir şey için. Çünkü sebepsiz hiçbir şey yoktur ve hiçbir sebep boşuna
değildir, bir sonuç doğurur. İnsan savaşır. Çünkü hayat bir savaştır. Mezarlar
ölülerle doludur. Hep buraya ait değilsin. Ait olmadığın yere ait olmak için
savaştıkça kaybedeceksin. Ait olmadığın yerde varolmak için savaşacaksın.
Varolmak yokluğa direnmek değildir. Korkaklar sinerler, giderler sürüye uyarlar
ve sürüleşerek yok olurlar. Çünkü savaşmak korkunçtur, her tarafından acı
fışkırır, kazanması varsa da kaybetmesi de vardır. Sürüye uymak acıtmaz. Uyku
acıyı hissettirmez. Ölüye acı dokunur mu? Acıya hisseden canlı bir yürek
gerekir. Savaşmak bedel ister. İstemek önce vermeyi ister. Vermeyince, istemek
vermez. Bir ideolojiye ya da dine niye inanılır; yaşamayacaksak,
savunmayacaksak, anlatmayacaksak, yaymayacaksak ve uğrunda bedel ödemeyeceksek?
Bir şeye varolmak için tutunmayacaksan, niçin vardır, niçin varsın? Varım
diyebilmek için, varlığını ortaya koyacağın kuvvetlere ihtiyacın vardır. Olduracak
olanlar yoksa, öldürecek olanların kurbanı olursun. Islanmıyoruz boşu boşuna
yağmurlarda, debelenmiyoruz öylesine çamurlu toprakta, elbette göreceğimiz güneşli
günler vardır ve her şey onun içindir. Sefaletle, acıyla, yoksullukla
savaşıyorsak cesurca, elbette kavuşacağımız mutlu yarınlar vardır ve her şey
onun içindir. Özgürlük göklerdedir, savaştığımız her gün, özgürlüğe yükselen
merdivenin tırmandığımız bir basamağıdır. Bu dünyada beklediğimiz, özlediğimiz,
uğrunda savaşmayı göze aldığımız tek bir ereğimiz vardır; insanın insan gibi ve
onuruyla yaşamasıdır.
MERHAMET
Acı dolu bir dünya. Merhametsiz ve zalim insan. Karmakarışık,
cevapsız bir bilmece gibi hayat. Allah’ım! Sana duam, bu kulunu böyle bir
garabet hal içinde, merhametsiz bir insan kılma, hele merhametsiz bir inanan
yapma asla. Merhametsiz kalacağıma canım çıksın daha iyi. Hele inanan bir insan
olarak merhametsiz olamam, olmamalıyım, lütfen kalbimi kurutma, merhametimi
öldürme. Çünkü hem inanıyor olduğum iddiasında olup hem de merhametsiz olmaktan
utanç duyarım, kendimi insan olarak göremem. Böylesi tiksindirici bir duruma
düşemem, çünkü o zaman düşerim. Zira hem inandığını haykırıp hem de merhametsiz
olanlardan tiksindiğim kadar hiçbir şeyden tiksinmiyorum şu dünyada. Zaten bu
dünyada insanlığı öldüren, kalbi acıtan, beyni çatlatan, insanı düşüren;
merhametsizlikten ve adaletsizlikten başka nedir ki? Benzerlerini ölü canlara
dönüştüren bir insanlık içinde yaşamak zehir gibi bir şey. Maalesef
benzerlerimizi ölü canlara dönüştüren ve altımızda ki toprağı perişan eden
insanlarız. Bir tek insan da olsa sevinçlerini çalmak, umutlarını öldürmek,
hayallerini kirletmek, mutluluğunu yok etmek, bir çocuğun gülümseyen yüzünü
karanlığa mahkûm etmek, elinden oyuncağını almak ne acı bir şey, zehir gibi bir
şey, cehennem gibi bir şey. Eğer, bu dünyada yaşarken, bir gün bir zalimle
karşılaşırsam ve çok karşılaşmak istiyorum bir zalimle, lütfen merhametimi
öldür benim Rabbim, çünkü Senden daha merhametli değilim.