Sizin çocuklarınız hastalanmasınlar aman. Onların vücutları
narindir, örselenmeye gelmez, dayanamazlar, hemencecik yıkılırlar. Sonra
sevgililerinin kollarını kim dolduracak? Şuh kahkahalar kimlerle atılacak
sonra? Doktorlarının ayaklarına gelmesi de çare olmaz ki. Nasıl eyvallah ederiz
böyle bir şeye? Sonra üzülürüz, acıya gark olur ruhumuz, gövdemiz yorgun düşer.
Biz hastalanırız onların yerine. Biz alışığız, gebersekte hastalıktan kim
üzülecek nasılsa. Ha varız ha yokuz bu dünyada, ikisi de birdir bize.
Sizin çocuklarınız yoksulluk nedir bilmesinler aman. Onlar
alışmışlardır dünya nimetlerinden bolca faydalanmaya. Devlet hazinesi onlara
çalışır nasılsa. Böyle bir şeyi kaybedebilirler mi? Yediklerinin önlerinde, yemediklerinin
arkalarında hazır olduğuna alışmışlardır bir kere. Sonra bu nimetler kimin için
var ki, sizin çocuklarınız için değilse? Biz açlıktan gebersekte olur. Biz
alışığız böylesi yaşamlara. Biz zaten hiçbir zaman nimete alışamadık ki,
vaktimiz olmadı, sıra gelmedi tatmaya dünya nimetlerini, dünyanın acılarını
savmaktan.
Sizin çocuklarınız acı çekmesinler aman. Onlar acıya mı
dayanabilirler. Hayatlarında acı nedir bilmemişlerdir. Karşılaşınca kafayı
üşütürler sonra. Acı bizim için, biz acı için yaratıldık nasıl olsa. Acılardan
acılara sürgün olduk ömrümüz boyunca ve alıştık acılarına hayatın, dünyanın,
insanların. Biz alışığız acılara çekeriz onların yerine. Onlar üzülmesinler
yeterki. Acı çekmeye onların ruhu küçük gelir. Onlar mutlulukların çocuklarıdırlar.
Onlar hazzın, hızın, nazın çocuklarıdırlar. Bilmezler ki acı nedir?
Sizin çocuklarınız işsiz falan kalmasınlar aman. Onların
gövdeleri dayanamaz iş aramaya. Yorgun düşer hemen. Hem öyle sokaklara çıkıp iş
aramak kolay mı? Fiyakaları da bozuluverir ki! Devlet kime iş bulmak için var
ki hem? Sizin gözleriniz ağlamamıştır hiç. Gözyaşı ıslatmamıştır hiç
kirpiklerinizi. Estetiğiniz bozulur zaten öyle bir durumda. Biz alışığız
ağlamaya, hiç kurumadı ki gözlerimiz, hiç sakinleşmedi ki yüreklerimiz, hiç derin
bir nefes almadı ki gövdelerimiz. Biz işsizliğe de, aşssızlığa da, yuvasızlığa
da alıştık, arkadaş olduk bu tür şeylerle. Bankalar, çek senetler, bonolar
kimler için var ki hem?
Sizin çocuklarınız hücrelere girmesinler sakın ola. Onlar
güneşsiz yapamazlar. Onlar sizleri görmeden yapamazlar. Hem siz nasıl
dayanırsınız böyle bir şeye? Annelerinin yürekleri çok narindir onların,
dayanamaz ölüverirler kahırlarından. Kaldıramaz o hassas kalpleriniz. Hem
yalnız ne yaparlar ki o karanlık yerlerde çocuklarınız? Korkmazlar mı? Biz
gireriz o karanlık odalara. Bizim evimizdir oralar. Biz ne zaman güneşli
günleri gördük ki zaten? Karanlık dokunmaz bize, korkutmaz bizi. Hem o gencecik
çocuklarınızın narin bilekleri nasıl dayanacak kelepçelerin ağırlığına? Hem
bizim kimimiz var ki, bizim için büyük avukatlara, büyük müdürlere emirler
verecek? Devletin hâkimleri, savcıları, büyük müdürleri kimleri kurtarmak için
durur ki oralarda? Bir dayımız yok ki, emir versin de suçsuz yere girdiğimiz
kodeslerde bizi bekletmesinler. Sizinkiler suçlu olsalar da bir gece kalmazlar.
Onlar sıcacık, kuş tüyü yataklarda, yıllanmış şarapların eşliğinde, Afrika
odunlarının ateşinin armonilerinde sevgilerinin koyunlarında uyumak için
vardırlar.
Sizin çocuklarınız ölmesinler aman. Onlar yaşamak için var
oldular, yaşamak onlar içindir, hakkıdır onların. Bizim hakkımız mı olacaktı,
elbette onların hakkıdır. Onlar ölürlerse kim yaşayacak bu topraklarda? Kim
tadını çıkaracak bu güneşli göklerin, bu denizlerin, bu görkemli mekânların?
Biz ölürüz onlar yaşasın diye. Ardımızdan o tatlı dillerinizle büyük nutuklar
çekersiniz bizim için, sitayişe boğarsınız bizi. Bu ödüldür ki yeter bize, rahatlatır
toprağa düşen canımızı! Sizin çocuklarınız yaşasın diye ölmek için doğduk zaten
biz!
Güzel de mi böyle bir hayat, beyler, paşalar, ağalar,
efendiler! Alıştınız de mi böyle bir hayata? Kim alışmaz ki, ömrü boyunca,
nesilden nesile böyle bir hayatı yaşamışsa? Bırakamazsınız gayrı. Bırakılır mı
hiç. Kim bırakır ki? Böyle bir hayatı gönüllü olarak sunan köleler varken?
Ne biçim bir şeysin sen be hayat? Kahrol hayat! Dünya kahrol!
Kahrolsun şeytan, kahrolsun şeytanlaşmış insanlar, kahrolsun zalimler, kötüler,
kötülükler, kahrolsun şerefsiz, soysuz, namussuz beyler, paşalar, ağalar,
efendiler. Yaşasın insan! İnsanlık yaşasın! İyilik hep yenilecek! Belki de
kader bu ya da bitmeyen bir keder kendi kendimize hazırladığımız.
Ne acıdır ki; din böyle bir dünya yaratmak için kullanıldı.
Kimlik böyle bir dünya yaratmak için kullanıldı. Eğitim böyle bir dünya
yaratmak için kullanıldı. İdeolojiler, partiler, cemaatler, mezhepler, örgütler
hep böyle bir dünyaya giden yoldaki basamak oldular. Sadece biz aptallığımızdan
dolayı fark edemedik ve fark edemiyoruz.
Ey insançocukları! Ne kravatlı kabadayıların ne de silahlı kabadayıların
dünyamızı karartmalarına müsaade etmeyelim. Onların kirli, kanlı, karanlık kavgalarının
kurbanları olmayalım. Başlıktaki hitaba bakarak gizli bir gurura kapılmayın haaa
beyler, paşalar, ağalar, efendiler. Böyle hitaplar düz algılanmaz. Söylenirken
de düz söylenmez zaten. Haddizatında bu vasıfları hak edenler değilsiniz de.
Sizler lağım çukurundan çıkmış birer yaratıksınız. Sizi adam yerine de
koyduğumu sanmayın. Sizler birer hiçsiniz. Sadece zavallı, cahil, güya çaresiz
ve ahmak insanlarca hepleştirilenlersiniz.