SOYSUZLAR ÇETESİ...

Özgür DENİZ - 26.10.2019

Sizin çocuklarınız hastalanmasınlar aman. Onların vücutları narindir, örselenmeye gelmez, dayanamazlar, hemencecik yıkılırlar. Sonra sevgililerinin kollarını kim dolduracak? Şuh kahkahalar kimlerle atılacak sonra? Doktorlarının ayaklarına gelmesi de çare olmaz ki. Nasıl eyvallah ederiz böyle bir şeye? Sonra üzülürüz, acıya gark olur ruhumuz, gövdemiz yorgun düşer. Biz hastalanırız onların yerine. Biz alışığız, gebersekte hastalıktan kim üzülecek nasılsa. Ha varız ha yokuz bu dünyada, ikisi de birdir bize.

 

Sizin çocuklarınız yoksulluk nedir bilmesinler aman. Onlar alışmışlardır dünya nimetlerinden bolca faydalanmaya. Devlet hazinesi onlara çalışır nasılsa. Böyle bir şeyi kaybedebilirler mi? Yediklerinin önlerinde, yemediklerinin arkalarında hazır olduğuna alışmışlardır bir kere. Sonra bu nimetler kimin için var ki, sizin çocuklarınız için değilse? Biz açlıktan gebersekte olur. Biz alışığız böylesi yaşamlara. Biz zaten hiçbir zaman nimete alışamadık ki, vaktimiz olmadı, sıra gelmedi tatmaya dünya nimetlerini, dünyanın acılarını savmaktan.

 

Sizin çocuklarınız acı çekmesinler aman. Onlar acıya mı dayanabilirler. Hayatlarında acı nedir bilmemişlerdir. Karşılaşınca kafayı üşütürler sonra. Acı bizim için, biz acı için yaratıldık nasıl olsa. Acılardan acılara sürgün olduk ömrümüz boyunca ve alıştık acılarına hayatın, dünyanın, insanların. Biz alışığız acılara çekeriz onların yerine. Onlar üzülmesinler yeterki. Acı çekmeye onların ruhu küçük gelir. Onlar mutlulukların çocuklarıdırlar. Onlar hazzın, hızın, nazın çocuklarıdırlar. Bilmezler ki acı nedir?

 

Sizin çocuklarınız işsiz falan kalmasınlar aman. Onların gövdeleri dayanamaz iş aramaya. Yorgun düşer hemen. Hem öyle sokaklara çıkıp iş aramak kolay mı? Fiyakaları da bozuluverir ki! Devlet kime iş bulmak için var ki hem? Sizin gözleriniz ağlamamıştır hiç. Gözyaşı ıslatmamıştır hiç kirpiklerinizi. Estetiğiniz bozulur zaten öyle bir durumda. Biz alışığız ağlamaya, hiç kurumadı ki gözlerimiz, hiç sakinleşmedi ki yüreklerimiz, hiç derin bir nefes almadı ki gövdelerimiz. Biz işsizliğe de, aşssızlığa da, yuvasızlığa da alıştık, arkadaş olduk bu tür şeylerle. Bankalar, çek senetler, bonolar kimler için var ki hem?

 

Sizin çocuklarınız hücrelere girmesinler sakın ola. Onlar güneşsiz yapamazlar. Onlar sizleri görmeden yapamazlar. Hem siz nasıl dayanırsınız böyle bir şeye? Annelerinin yürekleri çok narindir onların, dayanamaz ölüverirler kahırlarından. Kaldıramaz o hassas kalpleriniz. Hem yalnız ne yaparlar ki o karanlık yerlerde çocuklarınız? Korkmazlar mı? Biz gireriz o karanlık odalara. Bizim evimizdir oralar. Biz ne zaman güneşli günleri gördük ki zaten? Karanlık dokunmaz bize, korkutmaz bizi. Hem o gencecik çocuklarınızın narin bilekleri nasıl dayanacak kelepçelerin ağırlığına? Hem bizim kimimiz var ki, bizim için büyük avukatlara, büyük müdürlere emirler verecek? Devletin hâkimleri, savcıları, büyük müdürleri kimleri kurtarmak için durur ki oralarda? Bir dayımız yok ki, emir versin de suçsuz yere girdiğimiz kodeslerde bizi bekletmesinler. Sizinkiler suçlu olsalar da bir gece kalmazlar. Onlar sıcacık, kuş tüyü yataklarda, yıllanmış şarapların eşliğinde, Afrika odunlarının ateşinin armonilerinde sevgilerinin koyunlarında uyumak için vardırlar.

 

Sizin çocuklarınız ölmesinler aman. Onlar yaşamak için var oldular, yaşamak onlar içindir, hakkıdır onların. Bizim hakkımız mı olacaktı, elbette onların hakkıdır. Onlar ölürlerse kim yaşayacak bu topraklarda? Kim tadını çıkaracak bu güneşli göklerin, bu denizlerin, bu görkemli mekânların? Biz ölürüz onlar yaşasın diye. Ardımızdan o tatlı dillerinizle büyük nutuklar çekersiniz bizim için, sitayişe boğarsınız bizi. Bu ödüldür ki yeter bize, rahatlatır toprağa düşen canımızı! Sizin çocuklarınız yaşasın diye ölmek için doğduk zaten biz!

 

Güzel de mi böyle bir hayat, beyler, paşalar, ağalar, efendiler! Alıştınız de mi böyle bir hayata? Kim alışmaz ki, ömrü boyunca, nesilden nesile böyle bir hayatı yaşamışsa? Bırakamazsınız gayrı. Bırakılır mı hiç. Kim bırakır ki? Böyle bir hayatı gönüllü olarak sunan köleler varken?

 

Ne biçim bir şeysin sen be hayat? Kahrol hayat! Dünya kahrol! Kahrolsun şeytan, kahrolsun şeytanlaşmış insanlar, kahrolsun zalimler, kötüler, kötülükler, kahrolsun şerefsiz, soysuz, namussuz beyler, paşalar, ağalar, efendiler. Yaşasın insan! İnsanlık yaşasın! İyilik hep yenilecek! Belki de kader bu ya da bitmeyen bir keder kendi kendimize hazırladığımız.

 

Ne acıdır ki; din böyle bir dünya yaratmak için kullanıldı. Kimlik böyle bir dünya yaratmak için kullanıldı. Eğitim böyle bir dünya yaratmak için kullanıldı. İdeolojiler, partiler, cemaatler, mezhepler, örgütler hep böyle bir dünyaya giden yoldaki basamak oldular. Sadece biz aptallığımızdan dolayı fark edemedik ve fark edemiyoruz.

 

Ey insançocukları! Ne kravatlı kabadayıların ne de silahlı kabadayıların dünyamızı karartmalarına müsaade etmeyelim. Onların kirli, kanlı, karanlık kavgalarının kurbanları olmayalım. Başlıktaki hitaba bakarak gizli bir gurura kapılmayın haaa beyler, paşalar, ağalar, efendiler. Böyle hitaplar düz algılanmaz. Söylenirken de düz söylenmez zaten. Haddizatında bu vasıfları hak edenler değilsiniz de. Sizler lağım çukurundan çıkmış birer yaratıksınız. Sizi adam yerine de koyduğumu sanmayın. Sizler birer hiçsiniz. Sadece zavallı, cahil, güya çaresiz ve ahmak insanlarca hepleştirilenlersiniz.

Tarih: 26.10.2019 Okunma: 478

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?