İsterim ki kimse kusura bakmasın, kimse de üzerine alınmasın,
mutlak genelleme yapmıyorum. Haddizatında yapabilirim de ama adil
davranmamaktan korkuyorum. Maalesef dünyanın yalan olduğu belli de, insanın
kendini şerefli sayması bir o kadar trajikomik tüm olan bitenlerden sonra.
Şerefli kılınmak ayrıdır, şerefini taşıyarak yaşamak apayrıdır,
karıştırılmamalıdır. Gördüklerime, yaşadıklarıma, hissettiklerime inanırım.
Gösterilen hiçbir şeye de inanmamayı tercih ederim. Yaşasın şüphe! Buna rağmen
kusura bakan baksın, üzerine alınan alınsın, umursayan kim? Gerçekler acıdır
bebeğim! Gerçekler acıtıyor diye gerçeğe düşman mı olacaksın? Ol! Maateessüf
her şey dilimizde, eylemde sıfırız ama görseniz kallavi laflar eder, büyük
roller keseriz. Severiz büyük konuşmayı, çünkü küçük yaşamlarımızı
gizliyoruzdur ardında. Kaf dağının ardından konuşmayı, beylik laflar etmeyi,
deveye hendek geçirtmeyi severiz. Nasıl olsa gelirimiz çok, giderimiz yok.
Bizden giden yok, elden gidenden bana ne. Tıpkı duaların da sadece dilimizde olduğu
gibi, sözlü duanın gerçekleşmesi için fiili duaya olan ihtiyacı bilmeyiz,
bilsekte umursamayız ama namussuzca karşılık bekleriz. İşte biz böyleyiz.
Namussuz, sahtekâr, riyakâr, münafık, tiksindirici tipleriz. Tefrik etmiyorum,
kâmilen böyleyiz ama genelleme değildir bu, her tarafımız böyle anlamında
kâmilen böyleyiz diyorum yani kimse ben şu kimliğin müntesibiyim nasıl böyle
olabilirim demesin diye, bir kimliğe sahip olmak böyle olmaktan kurtarmıyor
bebeğim! Keşke münhasıran kimlik sahibi olmakla yücelebilseydik,
kurtulabilseydik, insan olabilseydik, o zaman alçak insan bulunmazdı yeryüzünde
değil mi? Her işimizde böyleyiz ama işlerimizi büyük kavramlarla, mahiyeti ulvi
olgularla lanse etmekle bir halt ediyoruz sanırız. Dilimizle insanlık yapmayı
ama eylemlerimizle hayvan gibi yaşamayı kanıksamışızdır ve bunu bildiğimiz
halde aynı yolda yürümeye devam ederiz. Kompradorlar karşısında köpekleşiriz
ama ulvi erdemlerden bahsetmekten de geri durmayız. Komprador pezevenklerin
ricasını kıramaz, insanı yanımızdan kovarız ama meydana çıktık mı büyük davalar
adına kallavi nutuklar atmayı, ulvi olgulardan, kadim değerlerden, büyük
insanlıktan söz etmeyi severiz. İnsanın bir ricası olsa dönüp bakmayız, bir
kodaman it gelse hemen ayağa fırlar, karşısında hizaya geçer, daha söylemeden
niyetini anlar, dalkavukluk eder, boynumuzu eğer, emret deriz. Kimimiz Allah
der kazanır, kimimiz Atatürk der kazanır, kimimiz Türk der kazanır, kimimiz
Kürt der kazanır. Yani biz değerler tüccarıyız! Hiçbir şeyin sahibi değiliz,
ticaretini yapan tacirleriz. Ama kazanmak için deriz sadece, kazandırmak için
değil. Ki, ticaret niye yapılır değil mi ya? Çünkü dediklerimize kendimiz de
inanmayız ama kazanmak uğruna inanıyormuşuz gibi yaparız. Zira kazanmanın
yolunun bu olduğuna inanmışızdır. Kazandırıyorsa sorun yoktur, yaşamasakta
olur! Kapitalizm hepimizin amansız düşmanıdır sözde ama özde hepimiz
kapitalistizdir yani tiksindirici mahlûklarızdır fakat yine de kapitalizmle
savaşıyoruzdur! Kapitalizmle gerçekten savaşmayı göze aldınız mı hiç, behemehal
savaştınız mı? Hayır, yapmamışızdır ama yapıyormuşuz gibi görünmekten
hoşlanıyoruzdur, çünkü fiyakası vardır. Kahrolsun kapitalizm! Ne güzel
söyleniyor değil mi? Dilinizle değil yüreğinizle, aklınızla, eylemlerinizle
savaştınız mı diyorum. Yoksa diliyle savaşmayan yok zaten, o haliyle kapitalist
bile kapitalizmle savaş halindedir zira. Hiç birlik olmayı, birlikte dövüşmeyi,
kapitalizmin gerçek diye sunduğu yalanları reddetmeyi, komprador pezevenklerin
malikanelerine girmeyi değil onları dışarı çıkamayacak hale getirmeyi, sizi
parçalara ayırmalarını umursamayıp ne kadar da farklılıklar taşısanız da
birlikte sırt sırta yürümeyi ve dövüşmeyi düşündünüz mü hiç? Sizi aldatanın
sizden olduğunu bildiğiniz zaman onu terk etmeyi başarabildiniz mi ve sizden olmayanların
yanına gidip mahcup ama asil bir şekilde oturmayı denediniz mi? Sizi
düşmanlarınıza satanların ardından çekilmeyi istediniz mi hiç? Yoksa o
komprador pezevenklerin süslü ve deni dünyalarına gıpta mı ettiniz, düşmanmış
gibi gözükürken dostane duygularla gizli gizli müşahede mi ettiniz onların
dünyalarını? Kendi onurlu sokaklarınıza elveda deyip onların karanlık
alemlerine girmeyi mi düşlediniz hep? Cezbeye mi kapıldınız o dünyaların
yalancı görkemi karşısında? Yoksa olanca görkemine rağmen yine de paylaşmak,
birlikte yaşamak, mutlu olmak yolunda savaşmayı mı tercih ettiniz? O,
partilerinizi, cemaatlerinizi, örgütlerinizi yöneten karanlık efendilerle
çarpışmayı gerçekten istediniz mi yoksa kendi kendinizi tatmin yolunu mu
seçtiniz? Savaşıyormuş gibi görünmek ama savaşmamak. O, partilerinizi perde
önünde dövüştüren ama perde ardında aynı amaçlar uğruna birleştiren ve
savaştıran, o cemaatlerinizin şeyhlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldayan ve
şeyhlerinizin ağzıyla size ulaştıran ve kafalarınızı, ruhlarınızı uyuşturan, o
örgütlerinize silahlar taşıyıp birbiriyle savaştıran ve kardeşi kardeşe
vurduran karanlık efendilere gerçekten düşman oldunuz mu hiç ve gerçekten
halkın çocuklarını değil onları vurmayı istediniz mi hiç? Onlarla mücadele
etmeyip, mazlumların ensesine sıkan ama insanın yanında gözüken pezevenkelerin
pisliklerini yüzlerine vurdunuz mu hiç? Enselerine sıkılan mazlumlar mıydı
komprador pezevenklerin kanlı paralarını çoğaltan ve koruyan? Sizin önünüze
bıraktıkları kemikler tatlı geliyor de mi? Bir iki kemik düştüyse payınıza,
paylaşmak niye de mi, birlikte gülmek, eğlenmek, mutlu olmak niye? Sonra da
gelsin sahtekârca nutuklar. Biz insanız öyle mi ve biz şerefliyiz öyle mi ve
biz gerçekten büyük ülkülerin insanıyız öyle mi? Bizler büyülü kelimelerle
cezbeye tutulmuş zavallılarız ve büyü bozulsun istemiyoruz. Taaa
çocukluğumuzdan beri kafamız ve ruhumuz öyle bir hipnotize edilmiş ki artık
biz, biz değiliz. Gayrı kendimiz olmakta istemiyoruz. Çünkü geldiğimiz aşamadan
sonra bir de yeniden gerçeğe dönüp kavgaya yeniden başlayamayız. Gerçek diye
bilip inandığımız şeylerin çökmesinden, inandığımız ve adandığımız şeylerin
yalan çıkmasından, aldatıldığımızın ve aptal yerine konduğumuzun kafamıza dank
etmesinden öyle korkuyoruz ki, ödümüz patlayacakmış gibi oluyor. Maalesef
aldatıldık, büyülü kelimlerle uyutulduk, düşlerimiz kirletildi, umutlarımız
çalındı, yarınlarımız karartıldı bebeğim. Ve biz hala aynı alemde geziniyoruz!
Utanmak kimin içindi ve utanmayı bilen kim kaldı şu âlemde? Utanmanın kalmadığı
âlemde, olmayacak ne olur ki? İnsan kazanacak sonunda ama insan olduğunu,
kızaracak bir yüzü olduğunu hatırladığı ve utanmayı öğrendiği zaman!
''Haydi gidelim dostum! Öcünü almak için haksızlıkların.
Asi yıldızlar parlasın alnımızda, yenemezsek ölürüz ne çıkar!''
Che Guevara
''Al götür beni bu köleler ülkesinden. Herkesin aptal ve
herkesin korkak olduğu bu ülkeden. Her korkak ve aptalın satın alındığı, fakat
her birisinin kendisini bedava sattığı bu ülkeden!''
Jonathan
Swvit
''Aç birini doyurursanız iyisiniz, harikasınız, ne kadar da
yardımsever birisiniz ama açların neden aç olduğunu sorduğunuz zaman, kötü
niyetle de değil tamamen tüm samimiyetinizle sorduğunuz zaman, sizden kötüsü
yok, suçlusunuz, tehlikelisiniz ve susturulmalısınız. İşte dünya dediğimiz şey
böyle bir şey! Aşağılık, namussuz ve ikiyüzlü insanların dünyası.''
Özgür Deniz