ÇÜRÜYÜŞ...2...

Özgür DENİZ - 13.12.2019

İnsan, insanlığını çaldırdı ama hala insan olduğunu, insan gibi yaşadığını sanıyor, aynada gördüğü insan silüetine kanıyor. Artık ne haysiyetli yaşamak ne de saygı duyulacak bir varlık olduğunu düşünmek umurunda bile değil. Bilakis, saygı duyanlara hakaret edecek kadar haysiyetinden tecerrüt etmiş olan ama bir canlıymış gibi görünen ölü o. Çünkü insani yanına dair ne varsa ya da onu insan kılan ne varsa sömürüldü kapitalizm tarafından ve kapitalizmin acımasız, vahşi bir canavarına dönüştürüldü, kan içen, et yiyen bir vampire döndü adeta ve bunu kanıksadı, bunun suç olmadığını sandı ve alıştıkça inandı buna. Oysa kutsal bir kini olur insanın. Kızmıyorsa, öfkelenmiyorsa, başkaldırmıyorsa, susuyorsa, düşmanını bilmiyorsa nasıl insan olabilir insan? Hiçbir şey olmasına lüzum görülmeden onurlu bir hayatı hak ettiğine inanılması gereken bir varlıktır insan; insan doğduğu için. Üzerine hiçbir şey yapıştırmadan ve tanımlamaya gerek duyulmadan kabullenilmesi gereken ve hak ettiği ne ise bihakkın kendisine iade edilmesi gereken bir varlık. Ama istemesi gerekiyordu insanın. O ise verilmesini bekledi. Çünkü verileceğine inandırılmıştı, şartlandırılmıştı, alıştırılmıştı. İsteme denmişti, isyan etme denmişti, efendilerin isteklerine uy ve terbiyeli ol denmişti. Ama sanıldığı gibi olmayacaktı, olmazdı, olmadı. Zira her şey alıştırılasıya kadardı. İnsanı, alışmak çürüttü. Önce olguları tersyüz ettiler, sonra istendik olaylar yarattılar, sonra hayattan birazcık koklattılar, önce beyin ölümü gerçekleşti, ardından ruhunu bir fanusun içine koydular, alışasıya kadar bu halde bıraktılar, nihayet bıraktılar ama artık o denizden çıkarılmış bir balık gibiydi, belki çırpınır gibiydi ama nafileydi. Ama insanın bir şeye kesin olarak inanması gerekiyordu; insan olduğuna ve her ne pahasına olursa olsun insan olmaktan, insanca yaşamaktan vazgeçmeyeceğine ve kendisini bundan vazgeçirenlere, vazgeçirmeye çalışanlara ve kendisine insanlık dışı muameleyi hak görenlere karşı kutsal bir kin, bitmeyen bir öfke duyması gerektiğine ve mutlaka ama mutlaka, gerekiyorsa, insanca yaşamak uğrunda başkaldırmasının bir insanlık ödevi olduğuna.

 

İnsan, varoluşundan bu yana putlar edinmiştir ve alışmıştır putlara kayıtsız, şartsız tapmaya. Bu yüzden de gerçeklere her çağda kör kalmıştır, yalanlarına da kendince bahaneler bulmuştur. Hiç kimsenin varlığını inkâr etmediği hatta etmeye tevessül dahi edemediği aklını hiçbir zaman kullanmamıştır. Kullanmaya çalışanlar olduysa bile bunlar kötülük çiçekleri olarak görülmüşler ve ezilmişlerdir. Kapitalizm buradaki açıktan içeriye sızmış ve onun için sürekli yeni putlar icat etmiştir. Edindiği putlara benzerlerini de tapmaya zorlamıştır insan ve bu uğurda kan dökmekten dahi imtina etmemiştir. Tabi bunun karşısında put kırıcılarda olmamış değildir. Ama her zaman lanetlenmişlerdir putları reddettikleri için. İnsan kendisine hak görmediğini putlara hak görmüştür. Onlar için ölmüştür ama onlar insan için kıpırdamamışlardır bile. Haddizatında kapitalizmden de nefret etmektedir insan ama onun sunumlarını da reddetmek nefsine ağır gelmektedir yahut onu yok etmeye çalıştığı halde aynı zamanda varolması için de elinden geleni yapmıştır. Yani hem beslemiştir hem de kesmek istemiştir, fakat beslediği kendisinden daha kuvvetli hale geldiği için kendisi kurban olmuştur. Çünkü sunulan şeyler cezbedicidir, gönül okşayıcıdır ve güç istencini karşılamaktadır. Putlar her zaman sahte mutluluk reçeteleri sunar ve sunduklarıyla kendilerine bağlarlar ve eylemlerin yönlerini belirlerler. İnsan, insanlığını tedricen kaybeder, anladığında geri dönüşün imkânsız olduğunu farkeder. Artık saflığını kaybetmiş ve yaşadıklarını inanca dönüştürmüş olan insan sessizce çürümeye başlamıştır. Çürüdükçe içinde yaşadığı koşullara uyum sağlamış, uyum sağladıkça alışmış, alıştıkça da, gerçeğin, yaşadığı hayat olduğunu sanmıştır. İnsan düşmüş, düşüncede çürümeye başlamış ve el uzatan kimse olmayınca da (((ki, kim el uzatabilirdi ki?))) insanlıktan çıkmış bir varlık olarak ama en tehlikeli varlık olarak tarih sahnesinde tebeyyün etmiştir. Yaşadığımız çağda ise kokusu hissedilmeye başlamıştır. Ve insanın kokusu çok tiksindiricidir.

Tarih: 13.12.2019 Okunma: 426

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?