Bugün herkes birbirinden bihaberdir ve
kimse kimsenin nasıl yaşadığını anlamak çabasında değildir. Yoksulu gören
yüzünü çevirmektedir. Yoksulluk yokmuş gibi davranılmaktadır. Akıl toprağa
gömülüp üzerine beton dökülmüştür, vicdan ölmüştür, merhamet sürünmektedir.
Acımasız ve korkunç bir birey-cilik egemendir yaşama. Çünkü herkes nasıl daha fazla
alabilirim, çalabilirim, daha güçlü ve zengin olabilirim derdindedir. Herkes
güçlenmek, zenginleşmek ve hayatı, hayatları kontrol etmek sevdasındadır. Kapitalizmin
insafsız mengenesinde sıkışıp kalmıştır herkes. İnsançocukları acının,
ıstırabın mahkûmudur, dertler zinciriyle kuşatılmıştır ama dillere bakarsanız
her şey olağan seyrindedir. Oysa insanların sofralarında kuru ekmekten başka
bir şey yoktur, çocukların ayaklarında ayakkabıları yoktur, suçsuz suçludur ve
suçlu suçsuzdur, çalışana üretene dinlenmek yasaktır, tatil münhasıran
birilerinin hakkıdır, birileri daha üstündür, çalışıp üreteneler vergi yükü
altında inim inim inlemektedirler. Sınırlarını kompradorların-para babalarının belirlediği
yaşam içerisinde güya mutluluk pozları veren bir insan tipi vardır karşımızda.
Bugün kazanan herkes kapitalizmin pazarından kazandığı için o pazarın
dağılmasından yana değildir ama dağılmasını istiyormuş gibi göstermektedir
kendini ve konuşturmaktadır dilini. Ne acıdır ki, insançocukları da böylesi
büyük yalanları yemektedirler. Kimse kapitalizmin yok olması uğruna fedakârlıkta
bulunacak, bir şeylerden feragat edecek durumda değildir. Kapitalizm yok
olmalıdır ve gereken ne ise yapılmalıdır dediğiniz ve muhtelif çözüm
önerilerinizi sunduğunuz zaman herkes susup kalmaktadır. İstenmektedir ki, kapitalizm
kendiliğinden yok olsun gitsin ve biz yine de konforumuzdan, zevkimizden,
rahatımızdan hiçbir taviz vermeyelim. Yani hem kapitalistçe yaşayalım hem de kapitalizm
yok olsun. Böyle bir dünyanın olduğunu varsayıyorlar ama olması gereken dünyaya
ütopya diyorlar. İnsan bu kadar ikiyüzlüdür işte ve çürümenin keskin bir
göstergesidir aynı zamanda bu ikircikli tavır. İnsan, insanlık şerefini
taşıyabilmelidir ve o şerefe seza bir yaşam peşinde olmalıdır.
Yaşamın sınırlarını ve yaşam oyununun
kurallarını kompradorlar-para babaları belirlediği için, kendilerine sınırı
olmayan bir yaşamı hak görmektedirler, elbette diğer yaşamlardan kısarak, çalarak.
Üstelikte insanlığa ait olan bir mülk üzerinde bunu yapmaya cüret
edebilmektedirler. Bu cüretkârlığı ve sahte cesareti de, insanlığın zaman
sürecinde derinleştirilmiş korkusundan almaktadırlar. Çünkü güç onlardadır,
para onlardadır, silah onlardadır; güçleriyle, silahlarıyla ve paralarıyla da
tüm insanlığı esir almışlardır. Önce birazcık vermişler, koklatmışlar sonra
kaybetmenin acısını hissettirmişler, daha sonra da köleleştirmişlerdir. Velakin
esir olan, esirliği gönüllü olarak tolere edebilen filhakika insanlığın ta
kendisidir. Çünkü böyle bir yaşama mahkûmdur ama olabildiğince de duyarsızdır,
tepkisizdir, öfkesizdir. Maateessüf kızılsa da, reddedilse de insanlığın bugün
sürüden hiçbir farkı yoktur. İnsanlığın gücü haddizatında onların oyunlarını
bozabilir, korku duvarlarını yıkabilir, zincirlerini kırabilir ve onlardan,
çaldıkları, üzerine çöktükleri mülkü geri alabilir ama insanlık maalesef
böylesi görkemli bir sonucu ortaya çıkaracak birlikten, bilinçten, şuurdan,
mukavemetten uzaktır. Sefil bir fikir ayrılığının pençesinde birbirine
düşmanlık ederek sefaletin girdaplarında kıvranmaktadırlar. Politikanın,
ekonominin, bilimin, yaşama dair her şeyin sınırlarını onlar belirlemekte,
kuralları onlar koymakta ve istediklerine ama istedikleri kadar özgürlüğü onlar
sunmaktadırlar. İnsanlık ise böylesi bir yaşamın içerisinde yaşadığını sanacak
kadar cehaletin pençesinde kıvranmaktadır. Maalesef hastayız ve sürekli hasta
bir nesil yetiştiriyoruz. Kaybetme korkusu insanı perişan etmektedir. Neyi
kaybedeceğinden korkmaktadır acaba insan? Hiçbir şeyi olmayan insan olmayan
şeylerini kaybedeceği korkusuyla yaşamaktadır ve trajikomik, patolojik bir
vakadır bu ve bu korkudur ki; insanı düşürmekte, çürütmekte, öldürmektedir. Kapitalizmin
yaratmaya çalıştığı insansız ve çürümüş dünyaya diren ey insan!