Komprador pezevenkler ve taşeronları
tarafından bizlere söylenen şudur; hakkınız olmayan yaşamı yaşamaya
çalışıyorsunuz, işte şikâyet ettiğiniz şeyin sebebi budur! Durduğunuz yerde
durursanız, sınırlarınızı bilirseniz, hak ettiğinize razı olursanız sebeb-i
şikâyetiniz kalmaz. Ama hak ettiğimizin ne olduğunu kim belirleyecektir? Yahut
onlara böyle bir şeyi belirleme yetkisini kim vermiştir? Veyahut biz bunu
gerçekten hak ediyoruz diye eyvallah edip boyun mu eğeceğiz? Siz hakkınız
olmayana göz dikiyorsunuz, size sunulandan daha fazlasını istiyorsunuz ama bu
kabil değildir diyorlar. Sanki toplum hazinesi onların özel hazinesi! Çünkü
onlara göre kendileri bulundukları yeri hak etmektedirler ve bizlerin de
bulunduğumuz yer hak ettiğimiz yerdir. Biz onlardan bir şey istediğimizde, ki
istediğimiz şey kesinlikle hak ettiğimiz şeydir, hemen susturulmaktayız ama
onlar bizlerden bir şey istediklerinde, ki istemezler emrederler, hemen yerine
getirmek zorundayız. Peki, hangi kitaba, hangi yasaya göre? Onlar menfaatleri
uğruna ve para tanrısı adına bizim güzelliklerimizi yok edebilirler, bizim
hayatlarımızı mahvedebilirler ve bu onların en tabii haklarıdır ama bizlere
güzel bir dünya istemek yasaktır, çünkü bizler o dünyayı hak edecek hiçbir şey
yapmadık ve yapmamızda muhaldir hatta güzel bir dünyaya layıkta değilizdir, güzel
bir dünyaya layık olmaya çalışırsakta haddimizi aşmış oluruz. İşte bizden böyle
bir dünyayı ve yaşamı gönüllü olarak tolere etmemizi istiyorlar. Kabul etmeyeceğiz,
direneceğiz elbette ki! Onlar kendilerini öyle büyük, bizleri öyle aşağı
görüyorlar ki, kendileri her türlü masiyete batmış olsalar da, kendilerinin
karşılarında bizlerin secde etmemizi istiyorlar, verdiklerine razı olmamızı
bekliyorlar. Kendileri hak etmedikleri bir özgüvenle arz-ı endam eylerlerken
insanlık toprağında, bizlerden ise hak etmediğimiz bir boynu büküklükle dolaşmamızı
istiyorlar. Hangi hadle? İşte biz, bunlara hadlerini bildirmek zorundayız!
Çünkü bizim topraklarımızda bize racon kesmeye yeltenmektedirler. Niye?
Korktuk, sustuk, boyun eğdik diye. Bizler kendi topraklarımızda insanca yaşamak
hakkımızı icap ediyorsa söke söke alabileceğimizi bunlara hissettirmedikçe,
bunlara hadlerini bildirmedikçe ve kim olduklarını bunlara öğretmedikçe hiçbir
zaman hak ettiğimiz yerde olamayacağız ve her devirde sefaletin şarkısını
terennüm etmek mukadderatımız olacaktır.
Kapitalist pezevenkler diyorlar ki;
yekpare dünya bizimdir ve bu dünyanın neresinde olursa olsun ve o yerlerde
kimler bulunurlarsa bulunsunlar ve dahi bulundukları yerlerin sahibi olurlarsa
olsunlar birileri, bizler o birileriyle eşit değiliz, onlar bizden aşağıdırlar,
ta ki onlar bulundukları yerin sahibi, bizde yabancısı olsak dahi oraların, ki
biz hiçbir yerin yabancısı değil her yerin gerçek sahipleriyiz, çünkü her yerde
egemen olan tanrı bizim tanrımızdır ve bizim tanrımızın indinde bizler daha
eşitizdir ve bu durum, bize kulluk için varolan insanlığın yazgısıdır. Biz her
şeyi hak ederiz ama herkesin neyi hak ettiğini de yine biz biliriz diyorlar.
İhtiyaçları biz belirleriz, bizim ihtiyaç olarak görmediğimiz şeyleri
ihtiyaçmış gibi görmeye kimsenin hakkı yoktur diyorlar. Kabul ediyor musunuz
bunu ey insançocukları! Onlar daha eşit olduklarını ve üstün olduklarını hiçbir
zaman unutturmazlar gettolaştırdıkları insanlığa. Hiçbir zaman daha fazlasını
isteyemezler, hiçbir zaman müsaade edilenin dışına çıkamazlar, hiçbir zaman
layık görülmediklerine göz dikemezler gettolaştırılanlar bunların dünyalarında.
Şayet hak etmedikleri bir şeyi istiyorlarsa, insanlıklarını verip onu satın
alabilirler. Kapitalist pezevenklerin tek şartı budur verecekleri karşısında;
insan olduğunu unutmak! Hayatın her aşamasında hatırlatılır bu şart insan
olanlara. Çünkü hak etmediklerini almanın vazgeçilmez ve esnetilemez
önkoşuludur bu. Ki, bu koşul yerine getirildiği takdirde bile, boyunlarında
zincirle, ayaklarında bukağı ile, bileklerinde kelepçe ile dolaşmak
zorundadırlar dünya zindanı içinde yani köle olduklarını asla ve kata
unutmamalıdırlar. İşte eşitsizlik bu derece kuvvetlidir ve vazgeçilmez bir
yasadır kapitalist pezevenkler ile gettolaştırılanlar arasında. Bu azim ve
şedit eşitsizliğin sindirilmesini istiyorlar bizden. Sindirecek miyiz? Onlar
hesap sorarlar bizden, çünkü onların mülkiyetinde yaşamaktayızdır. Onlar bir
şeyler verirler bize, çünkü her şeyin sahibi onlardır. Bizler, bir hiç
olduğumuz kabul etmek zorundayızdır. Üstelik tüm bunlardan sonra bizlerden
kendilerine minnet etmemizi beklerler. Öyle ya, bizim olmayanı bize
vermişlerdir, bize merhamet etmişlerdir! Onlara göre her şey doğal seyrinde gelişmektedir.
Onlar doğal olarak bulundukları yerdedirler, bizlerinde bulunduğumuz yerde
bulunmamız doğaldır. Çünkü eşitsizlik doğaldır! Ve bu sözde doğallığa yahut
doğalmış gibi tolere ettirilmeye çalışılan anormalliğe isyanın, öfkenin doğal
olmadığını söylerler tüm bunlardan sonra. Ama sizler ey insançocukları! Her
şeyin doğal seyrinde ilerlediğini ve gerçekleştiğini tolere edebilecek misiniz?
İnsanın nefreti, öfkesi, isyanı her şeyden daha doğaldır ve insani olandır oysa.
Çünkü insanın olduğu yerde susku yoktur, insanın olmadığı yerdedir susku ve
insan susmaz zulüm karşısında. Bu yüzden zulme, adaletsizliğe, eşitsizliğe,
insanlık dışı olan her şeye öfkelenin, isyan edin. Kin duyun insan haysiyetini
ve onurunu yok eden adaletsizliğe ve katıksız, saf, duru olsun kininiz, kutsal
olsun, insani olsun, insanca olsun!