ÇÜRÜYÜŞ...9...

Özgür DENİZ - 28.12.2019

Komprador pezevenkler ve taşeronları tarafından bizlere söylenen şudur; hakkınız olmayan yaşamı yaşamaya çalışıyorsunuz, işte şikâyet ettiğiniz şeyin sebebi budur! Durduğunuz yerde durursanız, sınırlarınızı bilirseniz, hak ettiğinize razı olursanız sebeb-i şikâyetiniz kalmaz. Ama hak ettiğimizin ne olduğunu kim belirleyecektir? Yahut onlara böyle bir şeyi belirleme yetkisini kim vermiştir? Veyahut biz bunu gerçekten hak ediyoruz diye eyvallah edip boyun mu eğeceğiz? Siz hakkınız olmayana göz dikiyorsunuz, size sunulandan daha fazlasını istiyorsunuz ama bu kabil değildir diyorlar. Sanki toplum hazinesi onların özel hazinesi! Çünkü onlara göre kendileri bulundukları yeri hak etmektedirler ve bizlerin de bulunduğumuz yer hak ettiğimiz yerdir. Biz onlardan bir şey istediğimizde, ki istediğimiz şey kesinlikle hak ettiğimiz şeydir, hemen susturulmaktayız ama onlar bizlerden bir şey istediklerinde, ki istemezler emrederler, hemen yerine getirmek zorundayız. Peki, hangi kitaba, hangi yasaya göre? Onlar menfaatleri uğruna ve para tanrısı adına bizim güzelliklerimizi yok edebilirler, bizim hayatlarımızı mahvedebilirler ve bu onların en tabii haklarıdır ama bizlere güzel bir dünya istemek yasaktır, çünkü bizler o dünyayı hak edecek hiçbir şey yapmadık ve yapmamızda muhaldir hatta güzel bir dünyaya layıkta değilizdir, güzel bir dünyaya layık olmaya çalışırsakta haddimizi aşmış oluruz. İşte bizden böyle bir dünyayı ve yaşamı gönüllü olarak tolere etmemizi istiyorlar. Kabul etmeyeceğiz, direneceğiz elbette ki! Onlar kendilerini öyle büyük, bizleri öyle aşağı görüyorlar ki, kendileri her türlü masiyete batmış olsalar da, kendilerinin karşılarında bizlerin secde etmemizi istiyorlar, verdiklerine razı olmamızı bekliyorlar. Kendileri hak etmedikleri bir özgüvenle arz-ı endam eylerlerken insanlık toprağında, bizlerden ise hak etmediğimiz bir boynu büküklükle dolaşmamızı istiyorlar. Hangi hadle? İşte biz, bunlara hadlerini bildirmek zorundayız! Çünkü bizim topraklarımızda bize racon kesmeye yeltenmektedirler. Niye? Korktuk, sustuk, boyun eğdik diye. Bizler kendi topraklarımızda insanca yaşamak hakkımızı icap ediyorsa söke söke alabileceğimizi bunlara hissettirmedikçe, bunlara hadlerini bildirmedikçe ve kim olduklarını bunlara öğretmedikçe hiçbir zaman hak ettiğimiz yerde olamayacağız ve her devirde sefaletin şarkısını terennüm etmek mukadderatımız olacaktır.

 

Kapitalist pezevenkler diyorlar ki; yekpare dünya bizimdir ve bu dünyanın neresinde olursa olsun ve o yerlerde kimler bulunurlarsa bulunsunlar ve dahi bulundukları yerlerin sahibi olurlarsa olsunlar birileri, bizler o birileriyle eşit değiliz, onlar bizden aşağıdırlar, ta ki onlar bulundukları yerin sahibi, bizde yabancısı olsak dahi oraların, ki biz hiçbir yerin yabancısı değil her yerin gerçek sahipleriyiz, çünkü her yerde egemen olan tanrı bizim tanrımızdır ve bizim tanrımızın indinde bizler daha eşitizdir ve bu durum, bize kulluk için varolan insanlığın yazgısıdır. Biz her şeyi hak ederiz ama herkesin neyi hak ettiğini de yine biz biliriz diyorlar. İhtiyaçları biz belirleriz, bizim ihtiyaç olarak görmediğimiz şeyleri ihtiyaçmış gibi görmeye kimsenin hakkı yoktur diyorlar. Kabul ediyor musunuz bunu ey insançocukları! Onlar daha eşit olduklarını ve üstün olduklarını hiçbir zaman unutturmazlar gettolaştırdıkları insanlığa. Hiçbir zaman daha fazlasını isteyemezler, hiçbir zaman müsaade edilenin dışına çıkamazlar, hiçbir zaman layık görülmediklerine göz dikemezler gettolaştırılanlar bunların dünyalarında. Şayet hak etmedikleri bir şeyi istiyorlarsa, insanlıklarını verip onu satın alabilirler. Kapitalist pezevenklerin tek şartı budur verecekleri karşısında; insan olduğunu unutmak! Hayatın her aşamasında hatırlatılır bu şart insan olanlara. Çünkü hak etmediklerini almanın vazgeçilmez ve esnetilemez önkoşuludur bu. Ki, bu koşul yerine getirildiği takdirde bile, boyunlarında zincirle, ayaklarında bukağı ile, bileklerinde kelepçe ile dolaşmak zorundadırlar dünya zindanı içinde yani köle olduklarını asla ve kata unutmamalıdırlar. İşte eşitsizlik bu derece kuvvetlidir ve vazgeçilmez bir yasadır kapitalist pezevenkler ile gettolaştırılanlar arasında. Bu azim ve şedit eşitsizliğin sindirilmesini istiyorlar bizden. Sindirecek miyiz? Onlar hesap sorarlar bizden, çünkü onların mülkiyetinde yaşamaktayızdır. Onlar bir şeyler verirler bize, çünkü her şeyin sahibi onlardır. Bizler, bir hiç olduğumuz kabul etmek zorundayızdır. Üstelik tüm bunlardan sonra bizlerden kendilerine minnet etmemizi beklerler. Öyle ya, bizim olmayanı bize vermişlerdir, bize merhamet etmişlerdir! Onlara göre her şey doğal seyrinde gelişmektedir. Onlar doğal olarak bulundukları yerdedirler, bizlerinde bulunduğumuz yerde bulunmamız doğaldır. Çünkü eşitsizlik doğaldır! Ve bu sözde doğallığa yahut doğalmış gibi tolere ettirilmeye çalışılan anormalliğe isyanın, öfkenin doğal olmadığını söylerler tüm bunlardan sonra. Ama sizler ey insançocukları! Her şeyin doğal seyrinde ilerlediğini ve gerçekleştiğini tolere edebilecek misiniz? İnsanın nefreti, öfkesi, isyanı her şeyden daha doğaldır ve insani olandır oysa. Çünkü insanın olduğu yerde susku yoktur, insanın olmadığı yerdedir susku ve insan susmaz zulüm karşısında. Bu yüzden zulme, adaletsizliğe, eşitsizliğe, insanlık dışı olan her şeye öfkelenin, isyan edin. Kin duyun insan haysiyetini ve onurunu yok eden adaletsizliğe ve katıksız, saf, duru olsun kininiz, kutsal olsun, insani olsun, insanca olsun!

Tarih: 28.12.2019 Okunma: 434

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?