Dünyadaki hiçbir olguyu, olayı; Kur’an’ı, İncil’i, Tevrat’ı,
Zebur’u okumadan ama tertil, tedebbür, taakkul ile okumadan anlayamazsınız. Ama
öyle bilindik, alelade, sığ, sıradan, yeknesak, alışılagelmiş kalıpsal okuma
teknikleriyle değil, tamamen alışılmışın dışında bir okuma yaparak. Ki, zaten o
vakit, alışılmışın dışında bir bakış açısı da spontane tezahür edecektir ve
belki de başka bir dünyaya (((ki, bu dünya düzeni muhakkak değişmelidir ve
elbette değişecektir, insan kazanacaktır sonunda, görülmedik hiçbir hesap
kalmayacaktır))) açılan kapının kilidi olacaktır bu. Zira insanlığın
alışılmışın dışında bir okuma yapmaya ve bakış açısına ihtiyacı vardır. Çünkü
alışılmış okuma yöntemleri ve bakış açıları insanlığı hasta etmekten,
sömürülmesine kapı aralamaktan, sefilleştirmekten, köleleştirmekten,
kullaştırmaktan, sürüleştirmekten, mankurtlaştırmaktan başka hiçbir sonuç
tevlit etmemiştir. Yekpare insanlık, bugün, dünyaya, tabiata, olgulara ve
olaylara aynı pencereden bakmaktadır, kimse farklı pencerelerden bakmaya
cesaret edememektedir. Nihayetinde de herkesin gördüğü resim aynı olmaktadır.
Böyle olunca da tornadan çıkmış yorumlar beyinleri dumura uğratmaktadır ve
kimse de dünyayı değiştirmeye matuf eylemde bulunamamaktadır. Oysa gerçek şudur
ki; kuşkusuz yorumlama, çözümleme yapılacaktır ama mühim olan değiştirmeye
cesaret edebilmektir. Peki böylesi bir şey kimin, kimlerin işine yaramaktadır?
Yeni bir dünya kaçınılmazdır ya da kıyamet kapınızdadır! Geçelim! Başınıza
gelen tüm kötülükler kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bilakis
dünyada aynı yerinde duruyor, tabiatta olabildiğince sessiz, sakin ve
başkaldırmıyor. Ki, yapabilecekleri ne vardı ki? Bir şey yapılıyorsa orada özne
vardır, özne bir şey yapıyorsa orda tepkisiz bir nesne vardır. Özne bitevi arar,
nesne bu arayışa sessizce aracılık eder ama özne tüm yüreğini ortaya koymuyorsa
bu arayışta, aradığına asla erişemez. Aranan doğru aranmalıdır, arayışta
dürüstlük olmalıdır, bilakis ortaya çıkacak sonuçlardan kimse sorumlu
olmayacaktır. Velakin insan denilen yaratık azgınlaştı, sapıttı, doğru yoldan
ayrıldı, zulümler arttı, kötülükler tekasür etti, doğmamış çocukların ve
yetimlerin haklarına tasallut zirve yaptı, yaşamak sevinçleri zehirlendi.
İnsanın, insana yaptığını hiçbir varlık yapmadı. İster Tanrı’nın gazabı deyin,
ister sessiz çığlıkların biriken enerjisinin etkisi deyin (((illa ki sessiz
çığlıkları bir çığa dönüştürüp başınıza düşürecek Yüce Güçte olacaktır, bilakis
sessiz çığlığa cevabı kim verecektir? Çaresizin çaresi kim olacaktır?))), başımıza
gelenlerin geleceği belliydi, ta başından beri. Çünkü önce zemin hazırlanır
sonra ilan yapılır. Zemin hazırlanmadan duyuru olursa kaos olur. İnsan
bozulmayagörsün ondan daha tehlikeli, daha aşağılık, daha korkunç bir yaratık
göremezsiniz ve göremiyorsunuz. Kaderimizi çiziyoruz, çizdiğimiz kaderimizi
misafir ediyoruz. Eve gelen misafirden şekvacı olunur mu? Zira senin davetin
olmasa gelmezdi. Sen davet ettin, buyur ettin, onun için ortamı hazırladın ve o
da geldi. Şimdi niye dertleniyorsun ki? Ya da özene bezene, ince eleyip sık
dokuyarak yaptığın evden niçin şikâyetçi oluyorsun ki? Başkası yapmadı, hiçbir
şeyini başkası seçmedi, her şeyi kendi ellerinle yaptın, o zaman sorun ne?
Günahlarınızı saysam saymakla bitecek gibi değil, zaten saydırmazsınız da. Oysa
sayılmasına müsaade etseniz herkes kurtulacak! Günahla yüzleşmek, günahtan
kurtulmanın olmazsa olmaz biricik önkoşuludur. Ya insan olacağız ya da bağıra
bağıra geberip gideceğiz. Biriktirdiğiniz günahların hesabı görülmeyecek mi
sandınız? Siz altyapısı hazırlanmadan ortaya konulmaya çalışılan üstyapının
kabil olabileceğini mi zannettiniz? Sebep belli, çözüm belli, sonucu yaşıyoruz.
Sonuçlar ağırlaşınca zaten başından belli olan çözümler tezahür eder ama bedeli
ağır olacaktır. Noldu? Korktunuz mu? Niye korkuyorsunuz ki? Çağırırken
korkmuyorsunuz ama. Sahtekârlar, yalancılar, düzenbazlar, dalkavuklar,
namussuzlar. Oysa öyle cüretkârsınız, öyle zalimsiniz, öyle riyakârsınız ki,
sanki kurtuluş müjdeniz var ellerinizde. Kafanıza göre takılıyordunuz, sesleriniz
çok kirli çıkıyordu, hareketleriniz tiksindiriciydi. Ama yine sizlere benzeyen,
kendiniz gibi olan birilerinin felaket oyunları sizleri korkutmaya yetti de,
arttı bile. Hayır yani, ne umuyordunuz ki ne bulacaktınız, bulduğunuz şey
istemezmiş gibi yaptığınız ama istediğiniz şeydi. Niye almıyorsunuz? Zorla
veriyordunuz ama ve almak zorunda kalıyorlardı! Almak sırası kendinize gelince
mi tehdit ve tehlike teşkil eder oldu? Herkes zevzeklik ediyor. Gerçeği
gizlemenin bedeli insanlık tarihi boyunca hep ağır olmuştur. Niye kimse gerçeğe
dokunmuyor, gerçeği görmezden geliyor. Küçücük, basit, aşağılık dünya menfaati
için mi? Aynen öyle, birileri dünya umuru uğruna gerçeğin gizlenmesinin münasip
olabileceğini sanıyorlar. Belki de bilmiyorlar diyeceğim ama bilebileceklerini
bile örtüyorlar. Gerçekten korkmayacaksın bebeğim! Günahsız olan niye korksun
ki? Oysa günahsız olan gerçeği alır yanına, çıkar meydana ve pervasızca söyler
söyleyeceğini. Peki, günahsız kim? İlk taşı günahsız olan atsın! Neyse, durman
gerektiğin yerde de durmalısın, durmamalısın ama durmak zorunda kalmak diye bir
şey var… Korkmakta haklısınız efendiler ve hep korkacaksınız!
KIYAMET...
Özgür DENİZ - 22.03.2020
Tarih: 22.03.2020
Okunma: 449
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.