MUHTELİF MEVZULAR...

Özgür DENİZ - 27.03.2020

ŞEHİTLER

 

Gerçek; odun gibidir, süslü değildir, estetik değildir, teskin etmez, rahatsız eder ve acı verir. Geçelim! İlk evvelde o yiğitleri 9 ay karınlarında taşıyan, nice acılarla onları doğuran, onlara sütlerini veren, o soylu, asil, cefakâr, vefakâr, yürekleri bitevi acılardan acılara sürgün olmuş, hayatın en zorlu gecelerini yaşamış, nice zamanlar üzerlerine karabasanlar çökmüş, nice ağır sıkıntılara ve zorluklara sabırla göğüs germiş, yarınlara dair nice güzel umutlarla yaşamış ve mezkûr derin acıyı da bir ömür yüreklerinde aynı tazelikle taşıyacak olan anaların, elbette tüm ailenin de, başları sağolsun, kurban olduğum Allah onlara sabır, metanet, sağlık, afiyet versin, acılarını tahfif eylesin. Âmin. Gelelim katı, saf, sert gerçeğe; şimdi hayat büyük mikyasta maddi midir? Bir zaman sonra gelip, acılar yüreklere gömülüp, yaşamın çetin zorluluklarıyla karşılaşılacak mıdır? Beslenme, barınma, giyinme vb. ihtiyaçlar kendini hissettirecek midir? Evet, hayat maddidir ve zorluklar gelip karşınıza kazık gibi dikilecektir kardeşim ve ateş düştüğü yeri fasılasız yakmaya devam edecektir, kimse pezevenklik yapmasın. Yüreğimizdeki duyguyu da sorgulamaya sakın ola kimse yeltenmesin. Benim yüreğimde ki acının zerresini taşısın sorgulayacak olan ondan sonra gelsin sorgulamasın, vursun tepeme. Masallara karnım tok, yalanlara kulaklarım tıkalı, merhamet gösterilerine yüreğim hissiz. Ben her daim gerçeğe inandım ve gerçeğe göre hareket ettim ve eylemsiz söyleme tükürüp geçtim. Bilhassa aşağılıkça, namussuzca, şerefsizce, riyakârca, münafıkça duygulardan ve düşüncelerden tiksindiğim kadar hiçbir şeyden tiksinmedim. Bana konuşmayın kardeşim, bendeniz eylem isterim, eylem beklerim, eyleme bakarım, eyleme inanırım. Misal mi istersiniz? Şu sanatçı gezinen aşüfteler, piç kuruları, komparador pezevenkler, vb. her türden adiler mütemadi konuşurlar, yürekleri acı doludur, derin yasa bürünmüşlerdir, acılardan acılara sürgündürler ama iş eyleme geldi mi arasanız da bulamazsınız, kim bilir hangi deliğe girmişlerdir. Ulan namussuzlar, madem o kadar yaslısınız, acı dolusunuz, gerçekten böylesiniz, o zaman mevcudiyetleri sebebiyle kazanıp, varlıklarıyla sefa sürdüğünüz servetinizin milyonda birini o kahramanların ailelerine bağışlasanız ya. Nihayetinde onlar şehit oldukları için sizler yaşıyorsunuz, devr-i âlem yapıyorsunuz. Gerçi bu topraklar üzerinde dem süren kim varsa, o şehitlere borçlarını son nefeslerine dek ödeyemezler. Bağışlayanınız oldu mu hiç? Varsa sözüm onlara değil elbette. Eğer o kahramanlardan birinin ailesini kötü durumda görürsem dümdüz giderim yemin ediyorum. Eğer onların birinin sefalet içerisinde yaşadığını hissedersem, görürsem, duyarsam bedduaların en ağırını yaparım, hem de aklınıza gelebilecek her şeye, herkese. Yemin ederim yaparım. Zerre merhamet edersem şerefsiz, namussuz ve pisliğin teki olayım. Onlar, devran süren namussuzlardan daha iyi yaşamayı hak ediyorlar. Onlar can veriyorlar lan can! Yalanı sevmem. Laf olsun torba dolsun misali de konuşmam. Acılar bittiğinde gerçekler başlar, hayatın idamesi gerekir ve hayatın idamesi maddeye merbuttur. Şarlatanlığa, dalkavukluğa, itliğe lüzum yok. O kavruk yüzlü, gani gönüllü, gariban, yağız Anadolu evlatlarını 9 ay karnında taşıyıp, nice sancılar çekip, acılar içinde kıvranıp, nihayet dünyaya getiren ve onlar sayesinde yüreklerinde güzel umutlar taşıyan o soylu, asil analara, saf Anadolu kadınlarına çendan nakit BİR MİLYON (1.000.000) TL verip, aylık ON BİN (10.000) TL bağlamazsanız boşuna konuşmayın beyler. Şehitliğin maddeyle ölçülemeyeceğini bendenizde biliyorum, bu martavalları gidin başkalarına okuyun. O zaman maddeyle ilintinizi mutlak olarak kesin ve bundan böyle de hasbi şekilde yapın ne yaparsanız. Bilakis zevzeklik etmeyin. Söylenen hiç ama hiçbir söze inanmıyorum. İnanmamam için de sonsuzcasına sebeplerim var. Şu dünyada Allah’tan başka kimseden korkum, çekincem yoktur, çiğ yemedim karnım ağrımaz, ismim, cismim, adresim bellidir. Allah’tan gayrı tek bir kuldan korkarsam da namussuzum. Kimsiniz, kaç paralıksınız, cürmünüz nedir ki korkacam sizden lan bilmem ne soyları? Herkes menfaatlerine göre hareket eder, bendenizse Yüce Rabbimin içimde ki varlığının delili olan vicdanıma göre hareket ederim. Herkes haddini bilecek! Kimse boş boş konuşmayacak, gidecek eylem yapacak önce.

 

MÜLTECİLER

 

Avrupa denilen domuzlar diktatoryasına, bırakın millet olmayı leşten farkı olmayan şeytanlaşmış konsorsiyuma diyecek hiçbir şeyim yok, diyemem de, çünkü onları insan olarak görmüyorum zaten, hatta hayvan bile değiller ve dahi olamazlar da. Biz kendimize bakacağız, kendimizi sigaya çekeceğiz önce. Zira şeytanın görevi belli, insanın görevi belli. Şeytanı itham etmek namussuzluk ve sefilliktir, kolaycılıktır, sorumluluktan kaçmaktır, kendini temize çıkarmaya yeltenmektir. Geçelim! İnsanlığın bittiği yer! Şimdi bu kader mi diyelim? Yani Allah mı istedi böyle olmasını? Öyleyse susalım, eyvallah edelim, kadere boyun bükelim. Yok başkaları istedilerse, o zaman kimler istedi? Ve ne yapılmalı, hangi çareye başvurmalı? O küçücük, daha hayatlarının ilk demlerinde böylesi bir yaşamın mahkûmu oldular niçin? Acılardan acılara sürgün küçücük yürekler yürekleri yakıyor. Yemin ediyorum yürek dayanamaz o küçücük yüreklerin maruz kaldıkları acıya. Ey kendini Müslüman diye bilen, tanıtan dünya neredesin, ne iştesin, kimlesin? Eyyy Coninin, Toninin, Siyonun, Nazinin köpeği olmuş pislik, şerefsiz, alçak, namert efendiler onlar sizin kardeşleriniz değil mi? O küçücük yürekleri göre göre, bile bile, çığlıkları duya duya nasıl yaşayabiliyorsunuz? Onlar insan değil mi? Tüm bunlar olurken nasıl olurda bir araya gelip çözüm üretmek adına gayret sarf etmezsiniz? Onların da bir yaşam hakları yok mu? Daha kendilerini bile tanımadan, bilemeden yaşamak sevinçleri nasıl olurda zehirlenebilir ve nasıl olurda buna sessiz kalınabilir? Daha okul çağında ki yavruların böylesi bir yaşama mahkûm olmasında kimdir suçlu olan? Yunan zulmü kan kusturur ama Müslüman dünya sessiz. Bu sessizliğinde bir bedeli elbet olacaktır ey dilsiz şeytanlar! Ey namertler, ey alçaklar, ey beytülmalı keferelere peşkeş çeken ama kendi kardeşlerini naçar ve kimsesiz bırakan it soyları, mutlaka çok ağır bedeller ödeyeceksiniz er ya da geç! Bir çift söz de, o mültecileri soymaya tevessül eden itlere; ulan şerefsiz pislikler çaresizliği, garipliği fırsat bilip, küçücük yavruların rızkına nasıl el atarsınız, nasıl olurda onları soymaya yeltenirsiniz, nasıl olursa böylesi bir durumu fırsat bilip ellerinde ki paraya göz dikersiniz? Siz insan bile değilsiniz ki, nerede Türk olmak, Müslüman olmak. Önce bi insan olmayı deneyin, ondan sonra olabiliyorsanız belki başka şeylerde olursunuz. Yazıklar olsun be, ölmüş lan, insanlık ölmüş bu dünyada. Baktınız mı suretlere sürüyle insan var zannedersiniz ama nerde… Herkes menfaatinin köpeği olmuş bu dünyada. Herkes kendi kazandığına bakıyor, nasıl kazanırsa kazansın, kazansın yeter ki!

 

ÖĞRETMEN

 

Hayatı yapmak mı önemli, yapılan hayatı yaşamak mı? Evi yapmak mı önemli, yapılan eve girip, orada yaşamak mı? Öğrenmek mi önemli, öğrendiklerini hayat içerisinde kullanmak mı? Öğretmenler hayat yapar, ev kurar, öğretir; öğretmen olmayanlar yapılan hayatı yaşar, kendilerine öğretilenleri uygular, hazır edilmiş eve girer? Geçelim! Haddizatında olgunun özünü tam anlamıyla karşılayamasa da, toplum bazında algılandığı ve tavsif edildiği haliyle ifade etmek mevzuyu berraklaştıracak, anlaşılmasını kolaylaştıracaktır, filhakika muallim mevhumu ile tavsif edilmeleri daha isabetlidir ve mevzuyu daha derinden ihata eder ama farketmez. İnsanlığın gerçek önderleri peygamberler kimlerdi? Hakiki ve öz mahiyetiyle ve saf tanımlamayla gerçek muallimler değil miydiler? Öğretmenler ruhların sanatkârları, gövdelerin mimarlarıdırlar. Ahlakın, edebin, hülasa; insanlığın öğrenildiği ilk adrestirler, ana kucağından sonra. Öğretmenler, cehalet mikrobunun düşmanlarıdırlar, aklın, bilmin, ilmin ışığıyla aydınlığı getirip karanlığı def ederler. Okutur, yazdırır, kendi ayakların üzerinde durmasını öğretir, aydınlığın yolu gösterir ve bir birey kılar seni. Doğruyla yanlışın, gerçekle yalanın tefrik edilmesini öğretir öğretmen. Dokunmadığı tek bir hayat yoktur yekpare hayatlar içerisinde. Ama dokunduğu her hayat tarafından da yakılan, yıkılan, yok edilen bir hayatın kurbanlarıdırlar. Kimse kusura bakmasın gerçekleri söylediğim için, zira yalandan, sahtecilikten, ikircikli tavırdan tiksiniyorum. Öğretmen düştüğü vakit insanlık düşer, insanlığın ayakta ve hayatta kalması öğretmenin ayakta ve hayatta kalmasına merbuttur. Öğretmensiz bir hayat, cehaletin esir aldığı ve karanlığın egemen olduğu bir hayattır. Binaenaleyh, insanlık dünyasında tazim ve tebcil edilecek ilk ve yegâne insan topluluğudurlar. Anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır, öyleyse sadede gelelim ve iyi ki varsınız, çünkü siz var diye insanlık yaşıyor hala diyerek noktayı koyalım yoksa ne sayfalar, ne zamanlar, ne de kelimler kifayet etmez ama el yorulur, dil yorulur, gönül yorulur, zaman bile yorulur! Vesselam.

 

BİR SORU: Bu ülke de kaç öğretmen var acaba ve ne iş yaparlar, etkileri nedir hayata tüm boyutlarıyla ve birbirleriyle ilintileri ne mesabededir, kendilerine ve birbirlerine verdikleri değer nedir?

 

SAĞLIK EMEKÇİLERİ

 

Böylesi bir zamanda hiç kuşkusuz önderlerimiz sağlık emekçileridirler. Her birine minnettarız. Saygımız da, sevgimiz de, muhabbetimiz de kalbidir, nihayetsizdir ve ilanihayedir. Tüm kalbimizle, bilincimizle sonsuzcasına teşekkürler ediyoruz her birine tek tek. Eyvallah, canlarını dişlerine takıyorlar, gece gündüz demeden fedakarca çalışıyorlar. Ki, Allah güç, kuvvet, sabır, direnç ve sağlık versin onlara. Kalbi ve baki muhabbetle selamlıyoruz ve alkışlıyoruz her birini. Vatanlarına ve milletlerine karşı ödevlerini ifa ediyorlar. Kutsal bir ödev ifa ediyorlar hiç şüphe yok ki. Meslekleri mucibince böylesi bir süreçte de ellerini taşın altına koymaları gereken ilk öncüdürler, zira mesele sağlıktır. Bu sebeple de onlar içinde her türlü fedakarlığın yapılması gerektiği, maddi manevi elden gelenin sarf-ı nazar edilmemesi gerektiği ifade edilmektedir, ki haklı bir taleptir ve karşılanmalıdır da. Ama burada bu toprağın çocuğu olan herkesin de ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıkları, zor zamanlar da gövdelerini taşın altına koymakta ve koyacaklarında tereddüt etmedikleri de akılda tutulmalıdır. Zira bugün fedakarlık yapma günü bir zümrede ise, yarın başka bir zümrede olacaktır. Ve günü geldiğinde de herkes ödevini zerre imtina etmeden bihakkın ifa edecektir. Devlet babadır ve herkes onun evladıdır! Vicdanım buyurduğu için gönlümdekileri dile getirdim naçizane.

 

ÖMÜRDE BİR KEZ

 

Hiçbir kimsenin, hiçbir kliğin, hiçbir zümrenin ne düşündüğü, ne söylediği ve hangi kirli ya da temiz niyetle söylediği umurumda bile değildir. Düşücesinde ve duygusunda tam bağımsız bir bireyim. Hayatı boyunca aklını kiraya vermemiş ve benzerlerince yönlendirilememiş bir bireyim. Bendeniz vicdanımda hissettiğimi, indi mülahazalarımı olanca samimiyetimle ve ciddiyetimle kendi dilimce söylüyorum. Söylemeyi de bir hak olarak görüyorum. Vatandaşı olduğum, kendisine karşı tüm ödevlerimi eksiksiz yaptığım, hatta uğruna canımdan bile vazgeçtiğim (((ki, askerlik ödevini bihakkın ifa etmiş birisiyim))) devletimden tüm ömrüm boyunca ilk defa bir şey istirham ediyorum; böylesi olağanüstü zamanlardan geçtiğimiz ve hep birlikte inşaAllah üstesinden gelmeye çalıştığımız bir zorlu süreçte bahusus istirham ediyorum; lütfen ama lütfen, gıda ve temizlik maddelerinde ve elektrik, su, doğalgaz gibi hayati tüketim ihtiyaçlarında hiç olmazsa 2021 yılının Ocak ayına kadar vergiyi kaldırır mısın sayın devletim? Çocukların senin içinse, sende çocukların içinsin. Biz evlatsak, sen babasın ve evlatlık ödevini bihakkın yapan bizlere babalık ödevini bihakkın yapmalısın. Sen evde kal diyorsun ve kalıyoruz. Biz de böylesi bir talepte bulunuyoruz ve karşılanacağını umuyoruz ve talebimizi karşılayacağına da tüm kalbimizle ve bilincimizle inanıyoruz. Artık ödev senindir!

 

ÇÖZÜMLEME

 

Birisi bana söyleyebilir mi lütfen? Bir insançocuğu var diyelim, bu insançocuğunun arkasında duracak tek bir kimsesi yok ve son derece naçar durumda (((ailesinin gücü belli, ekonomik gücü belli, konumu belli))) ya da bazı durumlardan dolayı imtina edildiğinden (((ama gerçekliğine şahit olunmuş bir durumdan dolayı imtina edildiğinden değil, ki şehadetini izah ette bizde anlayalım nasıl, ne zaman, hangi halde şahit oldun, bilakis ahmakça, abuk sabuk varsayımlarla ya da birilerinin yönlendirmeli bilgilendirmeleriyle imtina edildiğinden yoksa bilgiyi Allah’tan mı aldınız?))) kimse arkasında durmuyor yahut küçücük, ucuz, basit menfaatler uğruna vurun abalıya yapılıyor, kanun ona vuruyor, güç ona vuruyor, insanlık ona vuruyor, iftiraların, fitnelerin, fesatların bini bi para (((bendenizin naçizane diyeceğim şudur ki, siz siz olun, sakın ola ki, önünü ardını, sağını solunu düşünmeden, görmediğiniz, bilmediğiniz, hakkında sahih bilgiye sahip olmadığınız yahut güneş gibi gerçekliğini müşahede edip, hissetmediğiniz bir şey hakkında kesin yargıya varmayın ve tek bir insançocuğunu haksız yere itham etmeyin ya da nasıl, niçin, ne uğruna itham ettiğinizi bir düşünün, ta ki canınızdan bir parça olan kan kardeşiniz bile olsa bir şeyi söyleyen yine de düşünün, Allah şahit olsun ki acılardan acılara sürgün olursunuz ve kıyamete değin lanetlenirsiniz))). Bazen son teknoloji ile mücehhez ordularınız bile çaresiz kalır gelecek olanın, gelmekte olanın karşısında ve eliniz, kolunuz, ayağınız bağlanır kalır inanın, isterseniz inanmayın, gördüğünüz, hissettiğiniz ve bizatihi yaşadığınız halde. Şimdi bu insan bağırsa da, çağırsa da, çıldırsa da duyan olmuyor. Tabir caizse yaşamak sevinci göz göre göre, bile isteye katlediliyor yani bu insan umutsuzluğun dibine gömülüyor, nasıl bir acı yaşıyor hissedebilir misiniz, hissedebiliyor musunuz, yürekleri, beyinleri yakan bir durum değil mi? Peki hiç mi duyan olmaz? Yani insanlık kör, sağır, elsiz, dilsiz, hissiz kaldığı için bu insanın sessiz çığlığı hiç mi duyulmayacak? Allah şahit olsun ki duyulacak ve duyan olacak. Siz duymasanız da elbet Bir duyan olacak ve O duyduğu vakit sizin tüm duymalarınızın hiçbir anlamı kalmayacak. Çünkü duymanız gereken vakitte duymadınız, çere olmanız gerekirken çare olmadınız, uyarmanız gerekirken uyarmadınız. İşte bu sebeple and olsun ki, çok büyük felaketleri en dibine kadar yaşayacaksınız. Rızık Allah’tandır ve Allah’ın verdiği rızkı hiçbir kimse kesmeye cüret ve cesaret edemez, kendini biliyorsa da etmemelidir. Siz Allah’ın yasalarını hafife mi alıyorsunuz?

 

BİR SÖZ

 

Kuşlar gibi uçmayı öğrendik ve yüzmeyi balıklar gibi. Bir tek kardeşçe yaşamayı beceremedik insan gibi, şu fani dünyada. Ey insançocuğu! Söyle şimdi, bir hayvan kadar bile olamayan biz niye geldik bu dünyaya? Tamam biz istemedik, maruz kaldık bu hayata diyelim ama böyle mi yaşamak zorundaydık? Nasıl geldiysek öyle yaşayamaz mıydık? Geldik ve bir gün döneceğiz. Bakış açına göre nasıl yorumlarsan yorumla ne farkeder? Kaçış yok. Hiç mi akletmiyorsun, hissetmiyorsun, garipsemiyorsun, dahası gökleri, yerleri, insanlık âlemini ve ne varsa masivaya dair şöyle temaşa edince içini hüzünde mi basmıyor? Yaprak gibi soluyor, rüzgar gibi geçip gidiyorsun ah ile, vah ile. Yani nedir, seni insanca eylemlerden alıkoyan ya da kardeşçe bir yaşamdan uzak kılan? Gerçekten bu kadar mı zor insanca, hakça bir düzen kurmak ve o düzen içersinde kardeşçe yaşamak?

Tarih: 27.03.2020 Okunma: 407

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?