ŞEHİTLER
Gerçek; odun gibidir, süslü değildir, estetik değildir,
teskin etmez, rahatsız eder ve acı verir. Geçelim! İlk evvelde o yiğitleri 9 ay
karınlarında taşıyan, nice acılarla onları doğuran, onlara sütlerini veren, o
soylu, asil, cefakâr, vefakâr, yürekleri bitevi acılardan acılara sürgün olmuş,
hayatın en zorlu gecelerini yaşamış, nice zamanlar üzerlerine karabasanlar
çökmüş, nice ağır sıkıntılara ve zorluklara sabırla göğüs germiş, yarınlara
dair nice güzel umutlarla yaşamış ve mezkûr derin acıyı da bir ömür
yüreklerinde aynı tazelikle taşıyacak olan anaların, elbette tüm ailenin de,
başları sağolsun, kurban olduğum Allah onlara sabır, metanet, sağlık, afiyet
versin, acılarını tahfif eylesin. Âmin. Gelelim katı, saf, sert gerçeğe; şimdi
hayat büyük mikyasta maddi midir? Bir zaman sonra gelip, acılar yüreklere
gömülüp, yaşamın çetin zorluluklarıyla karşılaşılacak mıdır? Beslenme, barınma,
giyinme vb. ihtiyaçlar kendini hissettirecek midir? Evet, hayat maddidir ve
zorluklar gelip karşınıza kazık gibi dikilecektir kardeşim ve ateş düştüğü yeri
fasılasız yakmaya devam edecektir, kimse pezevenklik yapmasın. Yüreğimizdeki
duyguyu da sorgulamaya sakın ola kimse yeltenmesin. Benim yüreğimde ki acının
zerresini taşısın sorgulayacak olan ondan sonra gelsin sorgulamasın, vursun
tepeme. Masallara karnım tok, yalanlara kulaklarım tıkalı, merhamet
gösterilerine yüreğim hissiz. Ben her daim gerçeğe inandım ve gerçeğe göre
hareket ettim ve eylemsiz söyleme tükürüp geçtim. Bilhassa aşağılıkça,
namussuzca, şerefsizce, riyakârca, münafıkça duygulardan ve düşüncelerden
tiksindiğim kadar hiçbir şeyden tiksinmedim. Bana konuşmayın kardeşim, bendeniz
eylem isterim, eylem beklerim, eyleme bakarım, eyleme inanırım. Misal mi
istersiniz? Şu sanatçı gezinen aşüfteler, piç kuruları, komparador pezevenkler,
vb. her türden adiler mütemadi konuşurlar, yürekleri acı doludur, derin yasa
bürünmüşlerdir, acılardan acılara sürgündürler ama iş eyleme geldi mi arasanız
da bulamazsınız, kim bilir hangi deliğe girmişlerdir. Ulan namussuzlar, madem o
kadar yaslısınız, acı dolusunuz, gerçekten böylesiniz, o zaman mevcudiyetleri
sebebiyle kazanıp, varlıklarıyla sefa sürdüğünüz servetinizin milyonda birini o
kahramanların ailelerine bağışlasanız ya. Nihayetinde onlar şehit oldukları
için sizler yaşıyorsunuz, devr-i âlem yapıyorsunuz. Gerçi bu topraklar üzerinde
dem süren kim varsa, o şehitlere borçlarını son nefeslerine dek ödeyemezler.
Bağışlayanınız oldu mu hiç? Varsa sözüm onlara değil elbette. Eğer o
kahramanlardan birinin ailesini kötü durumda görürsem dümdüz giderim yemin
ediyorum. Eğer onların birinin sefalet içerisinde yaşadığını hissedersem,
görürsem, duyarsam bedduaların en ağırını yaparım, hem de aklınıza gelebilecek
her şeye, herkese. Yemin ederim yaparım. Zerre merhamet edersem şerefsiz,
namussuz ve pisliğin teki olayım. Onlar, devran süren namussuzlardan daha iyi
yaşamayı hak ediyorlar. Onlar can veriyorlar lan can! Yalanı sevmem. Laf olsun
torba dolsun misali de konuşmam. Acılar bittiğinde gerçekler başlar, hayatın
idamesi gerekir ve hayatın idamesi maddeye merbuttur. Şarlatanlığa,
dalkavukluğa, itliğe lüzum yok. O kavruk yüzlü, gani gönüllü, gariban, yağız
Anadolu evlatlarını 9 ay karnında taşıyıp, nice sancılar çekip, acılar içinde
kıvranıp, nihayet dünyaya getiren ve onlar sayesinde yüreklerinde güzel umutlar
taşıyan o soylu, asil analara, saf Anadolu kadınlarına çendan nakit BİR MİLYON
(1.000.000) TL verip, aylık ON BİN (10.000) TL bağlamazsanız boşuna konuşmayın
beyler. Şehitliğin maddeyle ölçülemeyeceğini bendenizde biliyorum, bu
martavalları gidin başkalarına okuyun. O zaman maddeyle ilintinizi mutlak
olarak kesin ve bundan böyle de hasbi şekilde yapın ne yaparsanız. Bilakis
zevzeklik etmeyin. Söylenen hiç ama hiçbir söze inanmıyorum. İnanmamam için de
sonsuzcasına sebeplerim var. Şu dünyada Allah’tan başka kimseden korkum,
çekincem yoktur, çiğ yemedim karnım ağrımaz, ismim, cismim, adresim bellidir.
Allah’tan gayrı tek bir kuldan korkarsam da namussuzum. Kimsiniz, kaç
paralıksınız, cürmünüz nedir ki korkacam sizden lan bilmem ne soyları? Herkes
menfaatlerine göre hareket eder, bendenizse Yüce Rabbimin içimde ki varlığının
delili olan vicdanıma göre hareket ederim. Herkes haddini bilecek! Kimse boş
boş konuşmayacak, gidecek eylem yapacak önce.
MÜLTECİLER
Avrupa denilen domuzlar diktatoryasına, bırakın millet olmayı
leşten farkı olmayan şeytanlaşmış konsorsiyuma diyecek hiçbir şeyim yok,
diyemem de, çünkü onları insan olarak görmüyorum zaten, hatta hayvan bile
değiller ve dahi olamazlar da. Biz kendimize bakacağız, kendimizi sigaya
çekeceğiz önce. Zira şeytanın görevi belli, insanın görevi belli. Şeytanı itham
etmek namussuzluk ve sefilliktir, kolaycılıktır, sorumluluktan kaçmaktır,
kendini temize çıkarmaya yeltenmektir. Geçelim! İnsanlığın bittiği yer! Şimdi
bu kader mi diyelim? Yani Allah mı istedi böyle olmasını? Öyleyse susalım,
eyvallah edelim, kadere boyun bükelim. Yok başkaları istedilerse, o zaman
kimler istedi? Ve ne yapılmalı, hangi çareye başvurmalı? O küçücük, daha
hayatlarının ilk demlerinde böylesi bir yaşamın mahkûmu oldular niçin?
Acılardan acılara sürgün küçücük yürekler yürekleri yakıyor. Yemin ediyorum
yürek dayanamaz o küçücük yüreklerin maruz kaldıkları acıya. Ey kendini
Müslüman diye bilen, tanıtan dünya neredesin, ne iştesin, kimlesin? Eyyy
Coninin, Toninin, Siyonun, Nazinin köpeği olmuş pislik, şerefsiz, alçak, namert
efendiler onlar sizin kardeşleriniz değil mi? O küçücük yürekleri göre göre,
bile bile, çığlıkları duya duya nasıl yaşayabiliyorsunuz? Onlar insan değil mi?
Tüm bunlar olurken nasıl olurda bir araya gelip çözüm üretmek adına gayret sarf
etmezsiniz? Onların da bir yaşam hakları yok mu? Daha kendilerini bile tanımadan,
bilemeden yaşamak sevinçleri nasıl olurda zehirlenebilir ve nasıl olurda buna
sessiz kalınabilir? Daha okul çağında ki yavruların böylesi bir yaşama mahkûm
olmasında kimdir suçlu olan? Yunan zulmü kan kusturur ama Müslüman dünya
sessiz. Bu sessizliğinde bir bedeli elbet olacaktır ey dilsiz şeytanlar! Ey
namertler, ey alçaklar, ey beytülmalı keferelere peşkeş çeken ama kendi
kardeşlerini naçar ve kimsesiz bırakan it soyları, mutlaka çok ağır bedeller
ödeyeceksiniz er ya da geç! Bir çift söz de, o mültecileri soymaya tevessül
eden itlere; ulan şerefsiz pislikler çaresizliği, garipliği fırsat bilip,
küçücük yavruların rızkına nasıl el atarsınız, nasıl olurda onları soymaya
yeltenirsiniz, nasıl olursa böylesi bir durumu fırsat bilip ellerinde ki paraya
göz dikersiniz? Siz insan bile değilsiniz ki, nerede Türk olmak, Müslüman
olmak. Önce bi insan olmayı deneyin, ondan sonra olabiliyorsanız belki başka
şeylerde olursunuz. Yazıklar olsun be, ölmüş lan, insanlık ölmüş bu dünyada.
Baktınız mı suretlere sürüyle insan var zannedersiniz ama nerde… Herkes
menfaatinin köpeği olmuş bu dünyada. Herkes kendi kazandığına bakıyor, nasıl
kazanırsa kazansın, kazansın yeter ki!
ÖĞRETMEN
Hayatı yapmak mı önemli, yapılan hayatı yaşamak mı? Evi
yapmak mı önemli, yapılan eve girip, orada yaşamak mı? Öğrenmek mi önemli,
öğrendiklerini hayat içerisinde kullanmak mı? Öğretmenler hayat yapar, ev
kurar, öğretir; öğretmen olmayanlar yapılan hayatı yaşar, kendilerine
öğretilenleri uygular, hazır edilmiş eve girer? Geçelim! Haddizatında olgunun
özünü tam anlamıyla karşılayamasa da, toplum bazında algılandığı ve tavsif
edildiği haliyle ifade etmek mevzuyu berraklaştıracak, anlaşılmasını
kolaylaştıracaktır, filhakika muallim mevhumu ile tavsif edilmeleri daha
isabetlidir ve mevzuyu daha derinden ihata eder ama farketmez. İnsanlığın
gerçek önderleri peygamberler kimlerdi? Hakiki ve öz mahiyetiyle ve saf
tanımlamayla gerçek muallimler değil miydiler? Öğretmenler ruhların
sanatkârları, gövdelerin mimarlarıdırlar. Ahlakın, edebin, hülasa; insanlığın
öğrenildiği ilk adrestirler, ana kucağından sonra. Öğretmenler, cehalet
mikrobunun düşmanlarıdırlar, aklın, bilmin, ilmin ışığıyla aydınlığı getirip
karanlığı def ederler. Okutur, yazdırır, kendi ayakların üzerinde durmasını
öğretir, aydınlığın yolu gösterir ve bir birey kılar seni. Doğruyla yanlışın,
gerçekle yalanın tefrik edilmesini öğretir öğretmen. Dokunmadığı tek bir hayat
yoktur yekpare hayatlar içerisinde. Ama dokunduğu her hayat tarafından da
yakılan, yıkılan, yok edilen bir hayatın kurbanlarıdırlar. Kimse kusura
bakmasın gerçekleri söylediğim için, zira yalandan, sahtecilikten, ikircikli
tavırdan tiksiniyorum. Öğretmen düştüğü vakit insanlık düşer, insanlığın ayakta
ve hayatta kalması öğretmenin ayakta ve hayatta kalmasına merbuttur.
Öğretmensiz bir hayat, cehaletin esir aldığı ve karanlığın egemen olduğu bir
hayattır. Binaenaleyh, insanlık dünyasında tazim ve tebcil edilecek ilk ve
yegâne insan topluluğudurlar. Anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır, öyleyse
sadede gelelim ve iyi ki varsınız, çünkü siz var diye insanlık yaşıyor hala
diyerek noktayı koyalım yoksa ne sayfalar, ne zamanlar, ne de kelimler kifayet
etmez ama el yorulur, dil yorulur, gönül yorulur, zaman bile yorulur! Vesselam.
BİR SORU: Bu ülke de
kaç öğretmen var acaba ve ne iş yaparlar, etkileri nedir hayata tüm
boyutlarıyla ve birbirleriyle ilintileri ne mesabededir, kendilerine ve
birbirlerine verdikleri değer nedir?
SAĞLIK
EMEKÇİLERİ
Böylesi bir zamanda hiç kuşkusuz önderlerimiz sağlık
emekçileridirler. Her birine minnettarız. Saygımız da, sevgimiz de,
muhabbetimiz de kalbidir, nihayetsizdir ve ilanihayedir. Tüm kalbimizle,
bilincimizle sonsuzcasına teşekkürler ediyoruz her birine tek tek. Eyvallah,
canlarını dişlerine takıyorlar, gece gündüz demeden fedakarca çalışıyorlar. Ki,
Allah güç, kuvvet, sabır, direnç ve sağlık versin onlara. Kalbi ve baki
muhabbetle selamlıyoruz ve alkışlıyoruz her birini. Vatanlarına ve milletlerine
karşı ödevlerini ifa ediyorlar. Kutsal bir ödev ifa ediyorlar hiç şüphe yok ki.
Meslekleri mucibince böylesi bir süreçte de ellerini taşın altına koymaları
gereken ilk öncüdürler, zira mesele sağlıktır. Bu sebeple de onlar içinde her
türlü fedakarlığın yapılması gerektiği, maddi manevi elden gelenin sarf-ı nazar
edilmemesi gerektiği ifade edilmektedir, ki haklı bir taleptir ve
karşılanmalıdır da. Ama burada bu toprağın çocuğu olan herkesin de ellerinden
gelenin en iyisini yapmaya çalıştıkları, zor zamanlar da gövdelerini taşın
altına koymakta ve koyacaklarında tereddüt etmedikleri de akılda tutulmalıdır.
Zira bugün fedakarlık yapma günü bir zümrede ise, yarın başka bir zümrede
olacaktır. Ve günü geldiğinde de herkes ödevini zerre imtina etmeden bihakkın
ifa edecektir. Devlet babadır ve herkes onun evladıdır! Vicdanım buyurduğu için
gönlümdekileri dile getirdim naçizane.
ÖMÜRDE BİR
KEZ
Hiçbir kimsenin, hiçbir kliğin, hiçbir zümrenin ne düşündüğü,
ne söylediği ve hangi kirli ya da temiz niyetle söylediği umurumda bile
değildir. Düşücesinde ve duygusunda tam bağımsız bir bireyim. Hayatı boyunca
aklını kiraya vermemiş ve benzerlerince yönlendirilememiş bir bireyim. Bendeniz
vicdanımda hissettiğimi, indi mülahazalarımı olanca samimiyetimle ve
ciddiyetimle kendi dilimce söylüyorum. Söylemeyi de bir hak olarak görüyorum.
Vatandaşı olduğum, kendisine karşı tüm ödevlerimi eksiksiz yaptığım, hatta
uğruna canımdan bile vazgeçtiğim (((ki, askerlik ödevini bihakkın ifa etmiş
birisiyim))) devletimden tüm ömrüm boyunca ilk defa bir şey istirham ediyorum;
böylesi olağanüstü zamanlardan geçtiğimiz ve hep birlikte inşaAllah üstesinden
gelmeye çalıştığımız bir zorlu süreçte bahusus istirham ediyorum; lütfen ama
lütfen, gıda ve temizlik maddelerinde ve elektrik, su, doğalgaz gibi hayati
tüketim ihtiyaçlarında hiç olmazsa 2021 yılının Ocak ayına kadar vergiyi
kaldırır mısın sayın devletim? Çocukların senin içinse, sende çocukların
içinsin. Biz evlatsak, sen babasın ve evlatlık ödevini bihakkın yapan bizlere
babalık ödevini bihakkın yapmalısın. Sen evde kal diyorsun ve kalıyoruz. Biz de
böylesi bir talepte bulunuyoruz ve karşılanacağını umuyoruz ve talebimizi
karşılayacağına da tüm kalbimizle ve bilincimizle inanıyoruz. Artık ödev
senindir!
ÇÖZÜMLEME
Birisi bana söyleyebilir mi lütfen? Bir insançocuğu var
diyelim, bu insançocuğunun arkasında duracak tek bir kimsesi yok ve son derece
naçar durumda (((ailesinin gücü belli, ekonomik gücü belli, konumu belli))) ya
da bazı durumlardan dolayı imtina edildiğinden (((ama gerçekliğine şahit
olunmuş bir durumdan dolayı imtina edildiğinden değil, ki şehadetini izah ette
bizde anlayalım nasıl, ne zaman, hangi halde şahit oldun, bilakis ahmakça, abuk
sabuk varsayımlarla ya da birilerinin yönlendirmeli bilgilendirmeleriyle imtina
edildiğinden yoksa bilgiyi Allah’tan mı aldınız?))) kimse arkasında durmuyor
yahut küçücük, ucuz, basit menfaatler uğruna vurun abalıya yapılıyor, kanun ona
vuruyor, güç ona vuruyor, insanlık ona vuruyor, iftiraların, fitnelerin,
fesatların bini bi para (((bendenizin naçizane diyeceğim şudur ki, siz siz
olun, sakın ola ki, önünü ardını, sağını solunu düşünmeden, görmediğiniz, bilmediğiniz,
hakkında sahih bilgiye sahip olmadığınız yahut güneş gibi gerçekliğini müşahede
edip, hissetmediğiniz bir şey hakkında kesin yargıya varmayın ve tek bir
insançocuğunu haksız yere itham etmeyin ya da nasıl, niçin, ne uğruna itham
ettiğinizi bir düşünün, ta ki canınızdan bir parça olan kan kardeşiniz bile
olsa bir şeyi söyleyen yine de düşünün, Allah şahit olsun ki acılardan acılara
sürgün olursunuz ve kıyamete değin lanetlenirsiniz))). Bazen son teknoloji ile
mücehhez ordularınız bile çaresiz kalır gelecek olanın, gelmekte olanın
karşısında ve eliniz, kolunuz, ayağınız bağlanır kalır inanın, isterseniz
inanmayın, gördüğünüz, hissettiğiniz ve bizatihi yaşadığınız halde. Şimdi bu
insan bağırsa da, çağırsa da, çıldırsa da duyan olmuyor. Tabir caizse yaşamak
sevinci göz göre göre, bile isteye katlediliyor yani bu insan umutsuzluğun
dibine gömülüyor, nasıl bir acı yaşıyor hissedebilir misiniz, hissedebiliyor
musunuz, yürekleri, beyinleri yakan bir durum değil mi? Peki hiç mi duyan
olmaz? Yani insanlık kör, sağır, elsiz, dilsiz, hissiz kaldığı için bu insanın
sessiz çığlığı hiç mi duyulmayacak? Allah şahit olsun ki duyulacak ve duyan
olacak. Siz duymasanız da elbet Bir duyan olacak ve O duyduğu vakit sizin tüm
duymalarınızın hiçbir anlamı kalmayacak. Çünkü duymanız gereken vakitte
duymadınız, çere olmanız gerekirken çare olmadınız, uyarmanız gerekirken
uyarmadınız. İşte bu sebeple and olsun ki, çok büyük felaketleri en dibine
kadar yaşayacaksınız. Rızık Allah’tandır ve Allah’ın verdiği rızkı hiçbir kimse
kesmeye cüret ve cesaret edemez, kendini biliyorsa da etmemelidir. Siz Allah’ın
yasalarını hafife mi alıyorsunuz?
BİR SÖZ
Kuşlar gibi uçmayı öğrendik ve yüzmeyi balıklar gibi. Bir tek
kardeşçe yaşamayı beceremedik insan gibi, şu fani dünyada. Ey insançocuğu!
Söyle şimdi, bir hayvan kadar bile olamayan biz niye geldik bu dünyaya? Tamam
biz istemedik, maruz kaldık bu hayata diyelim ama böyle mi yaşamak zorundaydık?
Nasıl geldiysek öyle yaşayamaz mıydık? Geldik ve bir gün döneceğiz. Bakış açına
göre nasıl yorumlarsan yorumla ne farkeder? Kaçış yok. Hiç mi akletmiyorsun,
hissetmiyorsun, garipsemiyorsun, dahası gökleri, yerleri, insanlık âlemini ve
ne varsa masivaya dair şöyle temaşa edince içini hüzünde mi basmıyor? Yaprak
gibi soluyor, rüzgar gibi geçip gidiyorsun ah ile, vah ile. Yani nedir, seni
insanca eylemlerden alıkoyan ya da kardeşçe bir yaşamdan uzak kılan? Gerçekten
bu kadar mı zor insanca, hakça bir düzen kurmak ve o düzen içersinde kardeşçe
yaşamak?