İçi temiz olmayanın dışı temiz olabilir mi? İçinde nizam
kuramayan bir birey, dışında nizam kurabilir mi? Geçelim! Böylesi bir
saklanmayı, sığınmayı, kaçışı arınma fırsatına tedvir eyleyebilir miyiz acaba?
Birazcık akletme imkanı sunar mı hücrelere mahkum olmak? Nihayetinde dünya
denilen devasa evde küçücük evlerimiz adeta birer hücreye döndü. Zerre misali
bir virüs hayatımızı cehenneme, evlerimizi zindana, bizleri birer zavallı tutsağa
tedvir eyledi, karşısında bir hiç olduk, gerçek açlığa mahkûm olmalarına ya
direkt ya da endirekt şekilde tavassut olduğumuz açlara nazaran asıl açın
kendimiz olduğunu farkettik ve yağmalamadık hiçbir şey bırakmadık, hülasa; adeta
aciz, zavallı, acınası bir duruma düştük. Kimlik, servet, makam, kudret
tanımadı, önüne geleni vurdu. Maddeyi tabir caizse anlamsızlaştırdı, boşa
çıkardı. Adeta kıyameti yaşıyor gibiyiz, sokaklar, şehirler hayalet bir
görünüme büründü. Geçelim! Hani emrolunduğumuz gibi dosdoğru olabilmek,
ruhlarımızı ve tüm gövdemizi kötülüklerden geri çekebilmek adına neler
yapabiliriz üzerine kafa yorabilir miyiz, inzivaya çekilmeye zorunlu olduğumuz
şu günlerde? Misal; ilk evvelde insan olduğumuzu tahattur eylemekte, sonra vicdanımızı
yeniden canlandırmakta, nihayet merhametli ve adaletli olmakta, ahlakı
kuşanmakta, müfteri olmaktan ve haset etmekten korkmakta, her türlü kötülükten
el çekmekte, rızka tasallut etmekten hazer etmekte, kul ve yetim hakkı yememekte,
sürekli zannetmemekte, zulmetmemekte, sömürme hırslarımızı budamakta ve yok
etmekte, rüşvet almamakta, torpil yapmamakta, mazluma el uzatmakta, düşeni
kaldırmakta, uyarma vazifemizi bihakkın ifa etmekte, faizden ve tefecilikten
kurtulmaya azmetmekte, doğayı rant uğruna tahrip etmemekte, hayvanların
doğasını ve yuvasını bozmamakta, kaynakları yağmalamamakta ve komprador
pezevenklere peşkeş çekmemekte, uhuvveti perçinlemekte, hakikati haykırmakta,
güçlüye kuzu güçsüze aslan kesilmemekte, çaldığımız ve metazori gasp ettiğimiz mülkü
sahibine tevdi etmekte, ruy-i zeminde ki yoksulluğu ve açlığı bitirmeye and içmekte,
tefrikaya nihayet vermekte, güzel dille konuşmakta, hiçbir insançocuğu hakkında
kötü düşünmemekte kendimizi zorlayıp, temize çıkarıp, arınıp ve çıkış vakti
geldiğinde toplum içine bu şekilde çıkmakta inat ve ısrar edebilir miyiz? Bilakis
hala insan olamamışız, ıslah olmamışız ve yeni felaketlere davetiye çıkarıyoruz
demektir. Zira insançocukları olarak çok kirlendik, temiz değiliz, kendi
kendimizi avutmamıza lüzum yoktur, maalesef kirlendik, kirliyiz, arınmadan
arındıramayız, temizlenmeden temizleyemeyiz, kurtulmadan kurtaramayız. Ruhlarımızı
temizlemeden semaya açılan ellerimizin hiçbir faydası olmayacaktır. Suçlarımızı
ve günahlarımızı itiraf edebilirsek, suçlardan ve günahlardan imtina edebiliriz
ancak. Tamamen insan bazlı konuşuyorum, yani din içi din dışı olarak
algılamayın. Zira artık biliyorsunuz ki, önce insan ve insanlık diyorum, insan
olamayanın bir şey olabileceğine inanmıyorum, bu sebeple de münhasıran insan
odaklı hareket ediyorum, gerek sözlerimde gerekse eylemlerimde. Nihayetinde kul
hakkı yemekten hazer etmek ne kadar din içi bir yasa olarak görülse de, din
dışında olan birisi içinde cari bir yasadır zannımca. Çünkü insan için bir mikrop
mahiyetindedir ve böylesi bir pisliği yapan her kim olursa olsun telin edilir,
ister din dairesi içerisinde olsun, isterse din dairesi dışında kalsın
farketmez. Binaenaleyh nesnel temelde ve insani bazlı olarak söylüyorum
söyleyeceklerimi, ki hedef kitle olarak dışarı da kalan bulunmasın. Biz
insançocukları ruhlarımızı yıkamalıyız önce. Hep bedensel temizlikten dem
vuruyoruz ama ruhsal temizlikten pekte söz edenimiz yok sanki. Oysa kirlenen
ruhlarımız gövdelerimizi de kirletti ve tüm virüslere karşı tesirsiz,
savunmasız bıraktı bizi. İnsançocuklarına evleri hücre oldu. Bir virüs,
hissettirmeden sızdı ve konforlu hayatlarımızı, her türlü zevklerimizi
zehirledi, alt üst etti. Resmen bir heyula gibi çöktü dünyamıza ve
yaşamlarımızın insicamını tarumar eyledi. Tabir caizse insanlık inzivaya mahkum
oldu. Ölüm korkusu böyle bir şey. Ama gerçekten korktuğumuzu sanmıyorum,
münhasıran dünyalıklarımızı kaybettiğimiz, kaybedeceğimiz ve maddi kayıplar
yaşayacağımızın korkusudur bizi kuşatan. Ama ne ediyorsak kendi ellerimizle,
kendi kendimize ediyoruz. Kimsenin bize bir şey ettiği yok. Ne ekiyorsak onu
biçiyoruz. Şekvacı olmak sahtekârlıktan başka hiçbir anlam ifade etmiyor. Şeytanlaşmış
ve insan görünümüyle tecessüm etmiş bir virüsün, böyle bir virüsü üretip
insanlık toprağına atmış olması, o virüsü, başımıza, bizim yaptığımız kötülüklerin
davet etmiş olması gerçeğini değiştirmez. Birazcık akledelim ama derinlemesine
akledelim ve artık vakit arınma vakti diyelim!
BİR SÖZ
‘’’’Beyaz adam, annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne,
alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki,
toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu
kentlerde huzur ve barış yoktur. Bu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarını
açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.
Beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç
yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak...’’’’
Kızılderili
Şefi