Allah’ın, kullarına emanet ettiği mülkünde, önümüze serdiği
yeryüzü sofrasında kardeşçe ve şereflice yaşayıp gidiyorduk. Kimsenin kimseyle
derdi yoktu. Türkülerimiz birdi, aynı nehirlerde yüzüyorduk, aynı toprağa
akıyordu terlerimiz, kenetliydi ellerimiz. Çünkü henüz kimse kendine ait
olmayan mülke göz dikmemişti. Öyle çok şeye de ihtiyacımız yoktu, olması için
bir sebepte bulunmuyordu. Herkes birlikte üretiyor, emeğinin karşılığını
bihakkın alıyor, birlikte tüketiyor, sessiz sedasız yaşayıp gidiyordu. Açgözlülük
peydah olmamıştı, hırs yoktu, ihtiraslı değildi kimse. Zira tek bir insançocuğu
bile benzerlerine hükmetme gereği duymuyordu. Herkes kutsal yasalar önünde
eşitti. Birileri çıktılar, göz diktiler insanlığa ait olan ne varsa. Her şey
onların olsun, onlar istedikleri kadar versinler, insanlığa kolayca
hükmedebilsinler istiyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki, eşit olurlarsa sesleri
gür çıkmayacaktı, buyuramayacaklardı, dilediklerince yaşayamayacaklardı,
insanlığın ortak birikimine el koyamayacaklardı, teri-yaşı-kanı-emeği kolayca
sömürüp servetlerine servet, kudretlerine kudret katamayacaklardı. Mülkü,
münhasıran kendi aralarında dönüp duran bir devlet kılamayacaklardı. Bilakis,
tahkir ve tezyif ettikleri, insan olarak görmedikleri insançocuklarıyla eşit
olacaklar, aynı sofraya oturacaklar, aynı hayatı yaşayacaklardı. Kabul
edemezlerdi, olamazdı böyle bir şey, onlar üstündüler, seçilmişlerdi, hükmetmek
için vardılar. Buyur edilmeden girdiler dünyamıza. Zira kendilerinin
kılmışlardı bize ait olan ne varsa. Biz çağırmamıştık hiçbirini. Bize
benziyorlardı ama bizden değillerdi, bizdenmiş gibi görünmeleri icap ediyordu. Bizden
göründüler ama hiçbir zaman bizim gibi olmadılar. Bize sormadılar, davet
etmemiştik, hesapsız, umarsız oturdular sofralarımıza. Önce kendilerinde hak
gördüler sofralarımıza sorgusuz sualsiz oturmayı. Sonra da sofralarımızın
sahibi oldular ve kendi sofralarımıza kendi emeğimizle koyduğumuz aşımızı
azalttılar. Oysa yaşayıp gidiyorduk kendi halimize, kimsenin ekmeğinde gözümüz
yoktu. Kendi toprağımızı ekiyor, kendi ekinimizi biçiyor, akıttığımız terin
ürününü paylaşıyorduk hep birlikte. Harama kaşık sallamıyorduk, kepçe sallansın
istemiyorduk helalimize. İnsanlık kokulu çaylarımızı yudumlarken, kuru ekmek
dilimlerini pay ederken girdiler dünyamıza. Kapımızı kapattık yüzlerine,
pencerelerden girdiler, kapatınca pencerelerimizi bacalardan girdiler. Nerede
açık bulurlarsa oradan girdiler dünyamıza. Kirliydiler ve kirletmedik hiçbir
şey bırakmadılar. Kirlettikçe, kendilerine benzettiler bizleri de ve benzeyince
onlara, bizden bişey kalmadı geriye. Bakışsız bakıyorlardı, donuktu yüzleri,
soluktu tenleri. Bir gövdeleri vardı belki ama yürekleri yoktu. Özlemlerimizi,
umutlarımızı, düşlerimizi kirlettiler, hayallerimizi çaldılar, ekmeğimize
kondular, zehir kattılar aşımıza. Onurumuzun üzerinde tepişirlerken kahkahalar
atılar. Şerefimizi çiğnerken patlattılar şampanyalarını. Gecelerimizi kâbusa
çevirdiler, gündüzlerimizi acıttılar. El koydular bize ait olan ne varsa ve el
koyduklarıyla kör karanlığa attılar bizleri. Ne çocuklarını yediler bu ülkenin.
Eşitlik olsun diye bir ordan, bir burdan diri diri toprağa gömdüler. Hücrelere
tıktılar, tırnaklarını söktüler, boyunlarına yağlı urgan geçirdiler,
organlarına elektrik verdiler. Hiç acımadılar, hiç bıkmadılar, hiç
yorulmadılar. Zalimlerin satranç oyunlarında hep piyonu oynadılar bu ülkenin
garip, masum, mazlum çocukları. Bilerek yürüdüler ama bilmeden öldüler. Apansız
yakalandılar borana. Apansız geldiler, amansız geldiler, fırtınaya tutulmuş
yaprak gibi savurdular bu ülkenin çocuklarını. Kuş konacak ağaçlarımızı
kestiler. Gül kokusunun dağıldığı bahçelerimizi talan ettiler. Mavi
göklerimizden güneşimizi çaldılar. Terimizi toprakta kuruttular. Emeğimizi iç
ettiler. Terimizi, kanımızı, yaşımızı hiç ettiler. Türkülerimizi söyletmediler,
dertlerimize ağlatmadılar, sevinçlerimizi yaşatmadılar. Korkuyorlardı,
ekmeğimize tükürdüler, çiçeklerimizi dalında öldürdüler, yapraklarımızı fırtınaya
verdiler. Meyvelerimizi olgunlaşmadan düşürdüler. Biz hiç sesimizi çıkarmadık,
siz kimsiniz demedik, boyun eğdik eyvallah dedik, hayır diyemedik, isyan
edemedik. İnsanlığı çürüttüler, insansız bir dünyaya mahkûm ettiler bizi,
dünyamızı zindana çevirdiler. Belki böylesi bir dünyada yaşamazdık, bizim olanı
bizden çalanlara el açmazdık, insanlık onurumuzu çiğnetmezdik ama olmadı,
yapamadık. Yapabilir miyiz? İnanıyor muyuz?
BUNLAR DA KİM?...
Özgür DENİZ - 29.04.2020
Tarih: 29.04.2020
Okunma: 383
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.