İNSAN GİBİ GÖRÜNENLERİN DÜNYASINA REDDİYE...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

Tanrı’nın dünyasında, niye Tanrı’nın verdiği özgürlükle yaşayamıyorum? Niçin, ellerim, kollarım, ayaklarım zincirli ve gözlerim bağlı, gövdem tutsak? Niçin, duygularımı ve düşünlerimi kendi içimde yaşamak zorunda kalıyorum? Tanrı’yla bile konuşup, O’na sorular soran ben, benim gibi olanlarla konuşup, onlara sorular sorup, sorgulayamıyorum onları niye? Hayır, reddediyorum, Tanrı’nın dünyasında Tanrı’nın verdiklerini gasp edip dünyayı kendi egemenliklerine alanların düzenlerini, yasalarını, otoritelerini, dayattıkları hayatı ve dünyalarını. Kimsiniz, kim oluyorsunuz ki, benim Tanrı’m olmaya yelteniyorsunuz? Haddinizi ve hududunuzu aşıyorsunuz. Kimsenin dünyasına ve toprağına düşmedim ben ve kimse gibi bağlanmak zorunda da değilim; ne dünyaya ne toprağa ne de herhangi bir mekanizmaya. İnsanım ben, kul değil, ne de köle. Zavallı bir robotta değilim ben, basınca düğmeye hareket edecek ve duracak. Kendi tercih etmediğim bir hayata ve o hayatın olgularına göre yaşamayı reddediyorum. Kendim gibi olanlara perestij etmek için burada değilim ya da benim üzerimde egemenlik kuranların gösterdikleri yolda yürüyecekte değilim. Kendi irademle, ihtiyarımla, tercihimle ve yaptığım özgür seçimlerimle yaşamak ve kaderimi çizmek istiyorum. Geldiğim gibi bir yabancı olarak yaşamak ve terkedip gitmek istiyorum bir yabancı olarak. Geçelim!

Yalan bir dünya ve her şey yalan! Hayır, laf olsun diye söylemiyorum ya da kuru bir edebiyat değil bu, gerçekten yalan her şey, hiçbir şey gerçekliği temelinde var değil bu dünyada, dinler yalan, kimlikler yalan, ideolojiler yalan ve yalan insan denilen şey. Çünkü insan gibi yaşayamıyorum, yaşatmıyorlar ama yaşadığımı sanıyorum ve öylece her şeye eyvallah deyip geçiyorum alıkça, bönce. Başkalarının istediği hayatı yaşıyorum böylece. Her şey, insanı kullaştırmak, köleleştirmek ve sömürmek üzerine dizayn edilmiş. Birileri hayvanlar gibi tepişirken ezilen ben oluyorum niye? Birilerinin menfaatlerini temin etmeleri ve hayvanca yaşamaları için var değilim ben ve var olmayacağım da. Dehşetli bir sahtelik kaplamış her yeri ve her şeyi, olgular ters yüz edilmiş, olaylar olguların gerçek mahiyetlerine göre tahakkuk etmiyor. Kimlikler, dinler, ideolojiler ve olgular üzerinde ahlaksız bir egemenlik var ve insanlar dikte edilen hayatın kurbanları olarak seçilmişler, insan şu an iradesi elinden alınmış ve tek düğmeyle yönlendirilebilen zavallı bir robot derekesine indirgenmiş durumdadır. Kimsenin hayatını yaşamak istemiyorum ve yaşamak zorunda da değilim insanlığa mugayir yasalara göre, bu benim hakkım. Niçin elimden alınıyor hakkım? Kimin hakkıdır böyle bir şey? İnsanlar olarak niçin görmüyoruz tüm bunları ve uyumaya, mal gibi yaşamaya devam ediyoruz? Bizleri diri diri mezarlara gömenlere karşı niçin susuyoruz? Geçelim!

Hiçbir kimseden değilim ama hiçkimseyim! Özgürce düşünmekten, özgürce konuşmaktan, özgürce yazmaktan, hülasa; özgürce yaşamaktan haz alıyorum, tabi böyle olsun istiyorum yani olması gerektiği gibi ama böyle değil işte ve böyle olmamasına isyan ediyorum, çünkü böyle olması gerekiyor ama olmuyor, ütopik bir durumdan da söz etmiyorum. Ama sürüleşen ve ait olmak için çıldırmış insanlar yüzünden mahkûm olduğum bu insanlık dünyasını reddediyorum, tüm bilincimle ve insanca isyanımla. İnsanlık düşünmüyor maalesef, dünyanın nereye gittiğinden ya da götürülmek istendiğinden bihaber. Tabi gayr-i insani düzlemde değil, gayet tabi insani düzlemde böyle yaşamak istiyorum, insanca ama özgür bir şekilde yaşamak yani, kendi irademle, ihtiyarımla, tercihlerimle ve seçimlerimle yaşamak. Niye birilerine göre yaşamak zorunda kalıyorum, niye birileri kaderimi çiziyorlar, niye dostlarımı ve düşmanlarımı birileri belirliyorlar, niye hayatımın ta içine değin girmeye yelteniyorlar, niye birilerinin aklı karar veriyor dünyada ki kısa sürelik ömrümü nasıl yaşayacağıma? Niye birilerinin kavgasını vermek zorunda kalıyorum ya da birilerinin kavgalarında arada kalıp kurban oluyorum? Başkalarına düşmanlıkla varolmak istemiyorum, düşmanlıklarla varolanlara inat. Kimsenin düşmanı değilim ve olmayacağım da. Kısacık ömrümü düşmanlıklarla geçirmek istemiyorum, geçirmeyeceğim de. Münhasıran birilerine ait olmak zorunda da değilim. Muayyen aygıtlarsa münhasıran güvenliğimi sağlamakla yükümlü, özgürlüğümü tahdit etmekle ve hayatımı tehdit etmekle değil. Böyle oldurmayanlar, benim, senin, onun gibi olanlar ve onların böyle bir hakları olmadığına inanıyorum, kendimin böyle yaşamaya hakkım olduğuna inandığım kadar. Muhteşem bir müziğin akışı gibi akıp gitmek istiyorum maruz kaldığım hayatta sonsuzluğa doğru. Bir kuşun göklerde özgürce pervaz ettiği gibi özgürce yaşamak, dolaşmak istiyorum bağlı olduğum, uçmamın önünde en büyük handikap olan ayaklarımın bastığı kara toprak üzerinde. Geçelim!

Tamam, katı, sert, acımasız ama bir o kadar garip, absürt, çözümleyemediğim bir dünyada yaşıyorum (((bilgi yoluna düştüğüm günden bugüne dünyadaki anlamı bulmaya çalışıyorum))), zevahirine göre dünyanın ne olduğundan haberdarım yani dokunabildiğim ve dokunduğu kadarıyla gerçeklerine bigâne olduğum bir dünyada değilim. Ama yine de dünyanızı sevmiyorum, tiksiniyorum burada olan biten her şeyden, tiksiniliyorum sahte ve insanlık dışı yaşamlarınızdan. Çünkü insani olan hiçbir yanı yok hiçbir şeyin. Savaşlar, ölümler, salgınlar, gasplar, zulümler, baskılar, merhametsizlikler, acılar, ıstıraplar ve kötülüklerden geçilmiyor burada. İnsana saygı yok, insanın özgürlüğü elinden alınmış durumda, adaletin izine bile rast gelmek kabil değil. Hayatın normal akışında var olunmalardan bahsetmiyorum, insan eliyle insanları köleleştirmek için var kılınanlardan söz ediyorum. Özgürlük yok, barış, kardeşlik, sevgi, dostluk, paylaşım, iyilik toprağa gömülmüş, ahlak iflas etmiş. Kimliğinizi bozmuşsunuz, dininizi bozmuşsunuz, kaynaklarınızı yağmalamış, havanızı, suyunuzu, toprağınızı kirletmişsiniz, hazinlerinizi sömürgenlere peşkeş çekmişsiniz. Hiç kimse dürüst değil, herkes her şeyi kendine yontmak derdinde, kendi küçük, ucuz, basit menfaatleri için yaşıyor, bencilliğin buzlu sularında varolma kavgası verdiğini sanıyor. Ne yazık ki böyle bir dünyadayım ve yaşamak, varolmak zorundayım ve bu gerçekten çok acı. Sevmek zorunda da değilim yaşıyor olduğum için. Dünyanızı derken elbette hayatlarınızdan söz ediyorum. Çünkü dünya benim gibi olan sizlerin dünyanız değil ama hayatlarınız kendi tercihlerinizin sonuçları olduğu için sizin hayatlarınız. Fakat dünyaya da tasallut ettiğiniz için dünyanız diyorum. Hayatlarınız rezil olduğu için dünyayı da rezilleştiriyorsunuz. İkiyüzlü insanların dünyası, her şeyi kendilerine münasip gören ama herkesten her şeyi esirgeyenlerin dünyası. Kendi elbiselerini uzatıp, başkalarının kısa giymesini isteyenlerin dünyası burası. Geçelim!

Ne mutlak idealistim, ne mutlak realistim, ne de mutlak materyalistim ama bunların hepsiyim. Çünkü dünya bunlardan mürekkep bir dünya ve insan denilen varlık kompleks bir varlık. Dünyanızı reddediyorum. Çünkü insanım ve insanca yaşamak istiyorum. Özgürlüğüme, rızkıma tasallut edilmesin istiyorum. Ama bu dünya sahteliklerle, yalanlarla dolu ve zulümler kaplamış afakı. Her şeyin bozulduğu bir yer bu dünya. İnsanlar bozulmuş, hayatları bozuk, dünyayı da bozmuşlar. Kimlikleriniz yalan, dinleriniz yalan, yüzleriniz yalan, dilleriniz yalan ve yalan kalpleriniz. Düşmanlıklarınızla var oluyorsunuz. Herkes peşine takmış sürüsünü ve salmış başka sürünün üzerine, sürüler dövüştükçe çobanların kazandığı bir yer burası. Ama ben düşmanlıklarla dolu bir dünya istemiyorum. Barışın, sevginin, kardeşliğin, paylaşmanın egemen olduğu bir dünya istiyorum. Herkesle konuşmak, kardeşçe kucaklaşmak istiyorum. Bana ne sizin dünyanızdan, kendi dünyamla baş başa kalmak ama dünyama da karışmasın istiyorum tek bir kimse. Gidin ne haliniz varsa görün, dünya leşi için köpekler gibi dalaşın ama benim dünyama dokunmayın. Bu toprakların her karşısında özgürce dolaşmak istiyorum. Çünkü bu topraklarda benim de terim, yaşım, kanım ve emeğim var ve insanca yaşamak en büyük hakkım. Olanca farklılıklarıyla her bir insanla yüzleşmek, konuşmak, kucaklaşmak istiyorum. Bunu yaptığım için suçlanmak, hain damgası yemek istemiyorum. Benim hayatıma kimse karar veremez, benim dostumu ve düşmanımı başkaları seçemez. Bir müziğin akışı gibi akıp gitmek, kanat çırparak göklerde pervaz eden bir kuşun süzülüşü gibi özgürce süzülmek istiyorum ruy-i zeminin topraklarında. Nefislerinizden fışkıran hırslarınızın, aşağılık menfaatlerinizin teminatı olan duygu ve düşünlerinizin bendenizi bağlayan bir yasa olmasını istemiyorum. Hayır, yasalarınıza da, otoritelerinize de ve her şeyinize de muhalifim, sizin gibi biri olmadığım gibi sizlerden biri de değilim ve badema da olmayacağım. Kimseye düşmanlık etmek istemiyorum. İnsanca varolmak, insanca yaşamak ve her şeyden insanca istifade etmek ve dahi hayatın her anından haz almak istiyorum. Türkçü bir dünyada Şivan Perver’i dinleyebilmek, Kürtçü bir dünyada Sefai’ye kulak verebilmek, Kemalist bir dünyada Adil Avaz’dan haz almak, İslamcı bir dünyada Grup Yorum’un tınılarını duyumsamak istiyorum. Ve her şeyi okuyabilmek ama okuduğum için yargılanmamak istiyorum, okuduklarımdan çıkardıklarımı da haykırabilmek istiyorum. Bileklerime kelepçe vurulmasın istiyorum. Zaten dünya denilen devasa bir zindan da yaşıyorum, bir de zindan içinde zindana mahkûm olmak istemiyorum, münhasıran düşündüğüm ve düşünlerimi ifade ettiğim için. Bana ne sizin düşmanlığınızdan, bana ne sizin kirli emellerinizden. Cudi’nin zirvelerinde halay çekmek, Kaçkar’ın doruklarında horon tepmek, Ege’nin dağlarında zeybek oynamak istiyorum. Geçelim!

Lanet olsun, tertemiz ırmaklarından irinler akan dünyanıza. Lanet olsun, dağlarının doruklarında özgürlüğün havasını solutmadığınız dünyanıza. Lanet olsun, özgür meydanlarında insanları kardeşçe kucaklaştırmadığınız, bilakis birbirlerine öldürttüğünüz ve ölümlerden kazandığınız dünyanıza. Lanet olsun, güneşin herkesin üzerine doğduğu ve döküldüğü insanlık sofrasında insanların rızklarına tasallut ettiğiniz ve insanları tüm gövdesiyle zincirlediğiniz dünyanıza. Lanet olsun, kirli ve ucuz menfaatleriniz uğruna insanların en güzel hayallerini, umutlarını kirlettiğiniz ve yarınlarını karanlığa mahkûm ettiğiniz dünyanıza. Lanet olsun, yaşamak sevinçlerini zehirlediğiniz ve kısacık yaşamı haram ettiğiniz dünyanıza. Yeter artık, defolun gidin dünyamdan hatta dünyamızdan! Her şeyiniz sizin olsun, sizin olan (((ki, sizin olan ne varsa!?!))) hiçbir şeye karışmıyorum, siz de karışmayın benim hayatıma. Nasıl olsa yepyeni bir dünya kurulana ve insanca yaşayacağımız günler gelene kadar yasalarınıza uymak zorundayım ve uyuyorum, bari özgürlüğüme tasallut etmeyin ve haklarımı gasp etmeyin istediğim gibi yaşamaya çalıştığım için. Çendan yapmayacaklarınızı söylemeyin ve aldatmayın kimseyi ve doğruluk kılıfına büründürdüğünüz iğrenç yalanlar akmasın dillerinizden. Tüm yükü bizim sırtımıza yükleyip, parmaklarınızı bile oynatmak istemiyorsunuz yazıklar olsun sizlere. Ama unutmayın ki, birgün yüceltilenlerin alçaltıldığı, alçaltılanların yüceltildiği bir dünyaya ereceğiz, ne yapacaksınız o gün, insanlığın yüzüne nasıl bakacaksınız? Yemin ediyorum yüzlerinize tükürülecek o gün. Ne girmek istiyorsunuz doğruluğun kapısından içeriye ne de içeriye alıyorsunuz girmek isteyenleri, ne yapmak istiyorsunuz peki siz? Herkesi kendinizden kılmaya çalışır ama kendinizden olanlara da cehennemi yaşatmak istersiniz, hangi kimlikten, hangi dindensiniz siz? Büyük şeylerden bahseder ama küçük şeylere taparsınız, neye inanırsınız? Tanrı dersiniz ama dünyaya taparsınız, oysa hangisi önemli dense Tanrı dersiniz, siz sahtekârsınız, yalancısınız, aşağılıksınız. Geçelim!

İnsanca olmayan, insanlıkça reddedilmesi gereken bir dünya yarattınız, insanları köle gibi çalıştırıp kendiniz yan gelip yattınız. Ürettiğiniz dinle, bozduğunuz kimlikle, sahte ideolojilerinizle büyük insanlığı ahlaksızca aldattınız. İnsanlığa ait ne varsa sattınız ve karşılığında dünya leşini satın aldınız. Ne verdiniz bu insanlığa? Hiçbir şey vermediniz ama her şeyini aldınız, ta ki insanlığına kadar. Her şeyi konuşursunuz da, büyük insanlığın büyük değerlerinden söz etmeyi sevmezsiniz. Oysa asıl söz etmeniz gereken ve yaşaması uğrunda kavga vermeniz gereken dünya değil, değerlerdi ama yapamazdınız, değersiz olanların değerlerden söz etmesi gülünç olurdu çünkü. Dışarıdan görünen halinizle insanlara doğru görünürsünüz, ama içeride ki yüzünüzle ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz. Bu yüzden kötülükle, zulümle dolu bir dünya yarattınız. Siz, dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemiklerle ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. İçiniz kirliyken, pislikle doluyken nasıl olurda temizmiş gibi görünebilirsiniz ve bunu da insanların yutmasını isteyebilirsiniz? İşte bu yüzden dünyanızı reddediyorum ve reddetmeyi kendimde hak görüyorum. Nasıl olurda böyle bir dünyada yaşamaktan haz alabilirim ya da almak zorunda mıyım? Deveyi hamuduyla yutarsınız ama aç olduğu için bir dilim ekmek alanlara kin kusarsınız. Onları zindanlara tıkar da, kendiniz özgürce koşarsınız yarattığınız kirli ve karanlık dünyanızda. Dünyanızın içine tükürüyorum ve birgün mezarlarınıza da tüküreceğim and olsun ki. Geçelim!

Son tahlilde; and olsun ki yarattığınız cehennemde yanacaksınız, ey engerekler, yılanlar, çıyanlar ama insan olamayanlar! Dünyanızı reddediyorum ve sonsuza değin reddedeceğim. Ve birgün and olsun ki insanca bir dünyayı var edeceğiz, birer birer insan olanlarla beraber. İşte o gün göreceğiz neler olacağını…

En son tahlilde; ya değişeceğiz ve dünyayı da değiştireceğiz ya da susarak, yatarak, boyun eğerek, köle gibi ezilerek geberip gideceğiz. İrade bizim, ihtiyar bizim, tercih bizim, seçim bizim, karar bizim, kader bizim ve biz belirleyeceğiz kendi kaderlerimizin, yarınlarımızın, hayatlarımızın, dünyamızın nasıl olacağını.
Tarih: 15.06.2020 Okunma: 503

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?