Eğer bilmediğimiz, görmediğimiz, tanık
olmadığımız hayatlarda kurulan sofralarda sadece kuru ekmekle yatağa giren
insanlar varsalar, eğer çocuklar vitrinlere bakarak iç geçiriyorlarsa, eğer bir
çocuk bir kitapçıya girip kitabın fiyatını duyduktan sonra boynunu eğip çıkıp
gidiyorsa, eğer gözlerimizin önünde nice insanlar sefaletin karanlığında
kaybolup gidiyorlarsa ve böylesi bir dünya da kompradorlar, para babası
baronlar, diledikleri gibi yaşıyorlarsa, zerre miskal huzursuzluk
hissetmiyorlarsa ve kendilerine insanım diyenlerden yana sahiden güvende
iseler, herhangi bir öfkenin kendilerine yönelmeyeceğinden mutlak olarak emin
iseler yıkılsın, yok olsun böyle bir dünya. Hayır, şiddet olsun demiyoruz,
vurulsun, yok edilsin demiyoruz, ne aşikâr olarak ne de zımnen böyle bir şey
söylemiyoruz ama insanın olduğu yerde de susku olamaz, insanın olduğu yerde
boyun eğme olamaz, insanın olduğu yerde göz göre göre tahammül ve katlanma
olamaz. İnsanın olduğu yerde kutsal öfkeler, kinler, isyanlar ve onurluca
verilen adalet kavgası olur. Çünkü hiçbir kimse kendi özel mülkünde
yaşamamaktadır, öyleyse hiçbir kimse böyle bir mülkte dilediğince dem süremez,
gücüne güvenerek bu mülkten istediği kadarını inhisarına geçiremez, kendine
istediği kadar alıp diğerlerine istediği kadar veremez. Para babası
kompradorlar zevk içerisinde dem sürerlerken, patlayıncaya kadar yiyip
içerlerken, şatolarda yatlarda devran sürerlerken, ekonominin masasına
çöreklenirlerken ve dilediklerince dağıtırlarken, istediklerine yaşam bahşedip
istediklerine ölümcül bir hayat biçerlerken ve böyle bir yaşamın karşısında insançocukları
hayat denizinin azgın ve kızgın dalgalarıyla boğuşurken boğuluyorlarsa, yerle
yeksan olup gitsin, viran olup çöksün bu kahpe düzen! Bu düzen kader değildir
ve kader de olamaz! İnsan konuşmak için var değildir, insan hareket etmek için
vardır ve ancak hareket halindeyken varolur. Dünyayı da hareket kurtaracaktır
ve değiştirecektir.
Dünya leşinin peşinde koşan ve koşanlarla
boğuşan bir it olacaksam, yaşananlara kayıtsız kalacaksam, hiçbir şeyi
umursamayacaksam, gözlerimi kapatıp kulağımın üstüne yatacaksam, sorularımı ve
sorgularımı unutacaksam, menfaatlerimin zebunu olacaksam, çözümü başkalarında
arayacaksam, zalim ve zulmü karşısında susacaksam, insançocuklarının onurunu ve
onurlu yaşam haklarını para babalarına satacaksam, kompradorların huzurlarında
eğileceksem (((ki, bunu yapanın dininin ne hale geleceğini herhalde biliyor
olmalısınız))), her şeye kaderdir deyip geçeceksem o zaman niçin geldim bu dünyaya,
niçin varım bu dünyada, niçin yaşıyorum bu hayatta ve bu akıl, his niye verildi
bana? Dünya nimetlerinin peşinde koşan ve dünya nimetlerini ele geçirmek için
boğuşan biri olamam, böyle yaşayanlara da eyvallah edip geçemem. İnsanım diyen
hiçbir kimse kusura bakmasın hatta isterse baksın ama kendisinin olmayan mülk
üzerinde, kendisine ait olmayan mekanizmayı inhisarına alıp münhasıran kendi
menfaatleri uğrunda savaşamaz. Böyle bir salahiyeti yoktur ve olamaz. Böyle
yapanın yaptıklarına da müsamaha ile bakılamaz. Bakmıyorum kardeşim,
bakmayacağım da! Her bir insanın insanlık ödevi; insanlık için kavga vermektir,
adil bir dünya kurmak için savaşmaktır. Kendinden görüpte birilerini onun zulme
eyvallah etmek değildir. Her şeyi kendi menfaatine göre kurgulamak, ortak olan
şeyleri bireysel çıkarlarına hizmet için kullanmak gibi bir ödevi yoktur hiçbir
insantekinin. Böyle yapıyorsa da her türlü hakareti hak ediyor demektir. Çünkü
hizmeti insanlığa değil hayvanlığadır. Hiçbir kimsenin benim onurlu yaşama
hakkımı onursuzluğun abidesi olanlara peşkeş çekme hakkı ve salahiyeti yoktur. Böyle
bir yetki hiçbir kimseye verilmemiştir, hiçbir kimse de böyle bir şeye
kendisini yetkili göremez! Onurlu yaşa, onurlu savaş kardeşim, o zaman canımı
iste benden.
Herkes doğru anlasın lütfen, kimse
tiksindirici tavırlara ve ahlaksız yargılara yeltenmesin. Çünkü biz vicdanlarını
öldürmüş insanlar değiliz (((ki, bizi biz yapan ve yaşamamızın supabı olan şey
vicdanlarımızdır ve vicdanlarımızdır ki içimizdeki Tanrı’mızdır))), bu yüzden
de her ne olursa olsun vicdanlarını yitirmiş yaratıklara karşı da olsa
vicdansızca davranamayız. Biz münhasıran hakkımız olan ama gasp edilmiş bulunan
payımızın peşindeyiz. Kimseye ait olmayan mülk üzerinde birilerine ait bir devlet
olsun istemiyoruz, herkese ait olan mülk üzerinde devlet herkesin olsun ve
servet bir avuç zümre arasında dönüp dönüp durmasın istiyoruz. Geçelim! İnsançocuklarına
ve halklara huzurlu, mutlu, keyifli yaşamlar bahşetmeyenlere; insançocuklarının
ve halkların huzurlu, mutlu, keyifli yaşamlar bahşetmesi gibi bir ihtimal
yoktur, olamaz, olmamalıdır. Oluyorsa da insançocukları layık görüldükleri her
şeyi hak ediyorlar demektir. Sen rahat değilsen kimse rahat olmamalıdır. Sen
karnın aç yatıyorsan, kimse tok yatmamalıdır. Bu da katıksız bir bilinci
önkoşul kılmaktadır, zira her eylem bir bilinçten doğar. Bilincin olmadığı
yerde kör bakış, kesin inanç, koşulsuz itaat vardır. Tıpkı insanın olmadığı
yerde mutlak suskunun olduğu gibi. Demem o ki, birilerinin peşinden
gidiyorsanız, birilerinin güzel yaşamalarına vesile oluyorsanız, onlardan da
aynısını beklemelisiniz, eğer ki sizin verdikleriniz sizlerden esirgeniyorsa
yahut sizlerin de aynısını yaşamanız için gerekenler yapılmıyorsa bedeli neyse
ödetmelisiniz. Sözlerimizin içerisinde asla ve kata şiddet ve ölüm yoktur. Ki,
hayatta her bedel şiddetle ve ölümle ödetilmez. Bazen söylenen tek bir söz ve
ortaya konacak tek bir eylem yani tek başına o güzel ellerinle münhasıran
kendinin ve Tanrı’nın göreceği otuz saniyelik eylem bile öyle bir bedel ödetir
ki, bir ömür silinmez, unutulmaz. Sen haddini biliyorsan ve aşmıyorsan,
başkaları da hadlerini bilmek ve aşamamak zorundadırlar ama bu, onlara
hatırlatılmalıdır! Sadece birileri değil, herkes emrolunduğu gibi dosdoğru
olmalıdır, olmuyorsa oldurulmalıdır.