ÇÜRÜYÜŞ...33...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

Eğer bilmediğimiz, görmediğimiz, tanık olmadığımız hayatlarda kurulan sofralarda sadece kuru ekmekle yatağa giren insanlar varsalar, eğer çocuklar vitrinlere bakarak iç geçiriyorlarsa, eğer bir çocuk bir kitapçıya girip kitabın fiyatını duyduktan sonra boynunu eğip çıkıp gidiyorsa, eğer gözlerimizin önünde nice insanlar sefaletin karanlığında kaybolup gidiyorlarsa ve böylesi bir dünya da kompradorlar, para babası baronlar, diledikleri gibi yaşıyorlarsa, zerre miskal huzursuzluk hissetmiyorlarsa ve kendilerine insanım diyenlerden yana sahiden güvende iseler, herhangi bir öfkenin kendilerine yönelmeyeceğinden mutlak olarak emin iseler yıkılsın, yok olsun böyle bir dünya. Hayır, şiddet olsun demiyoruz, vurulsun, yok edilsin demiyoruz, ne aşikâr olarak ne de zımnen böyle bir şey söylemiyoruz ama insanın olduğu yerde de susku olamaz, insanın olduğu yerde boyun eğme olamaz, insanın olduğu yerde göz göre göre tahammül ve katlanma olamaz. İnsanın olduğu yerde kutsal öfkeler, kinler, isyanlar ve onurluca verilen adalet kavgası olur. Çünkü hiçbir kimse kendi özel mülkünde yaşamamaktadır, öyleyse hiçbir kimse böyle bir mülkte dilediğince dem süremez, gücüne güvenerek bu mülkten istediği kadarını inhisarına geçiremez, kendine istediği kadar alıp diğerlerine istediği kadar veremez. Para babası kompradorlar zevk içerisinde dem sürerlerken, patlayıncaya kadar yiyip içerlerken, şatolarda yatlarda devran sürerlerken, ekonominin masasına çöreklenirlerken ve dilediklerince dağıtırlarken, istediklerine yaşam bahşedip istediklerine ölümcül bir hayat biçerlerken ve böyle bir yaşamın karşısında insançocukları hayat denizinin azgın ve kızgın dalgalarıyla boğuşurken boğuluyorlarsa, yerle yeksan olup gitsin, viran olup çöksün bu kahpe düzen! Bu düzen kader değildir ve kader de olamaz! İnsan konuşmak için var değildir, insan hareket etmek için vardır ve ancak hareket halindeyken varolur. Dünyayı da hareket kurtaracaktır ve değiştirecektir.

 

Dünya leşinin peşinde koşan ve koşanlarla boğuşan bir it olacaksam, yaşananlara kayıtsız kalacaksam, hiçbir şeyi umursamayacaksam, gözlerimi kapatıp kulağımın üstüne yatacaksam, sorularımı ve sorgularımı unutacaksam, menfaatlerimin zebunu olacaksam, çözümü başkalarında arayacaksam, zalim ve zulmü karşısında susacaksam, insançocuklarının onurunu ve onurlu yaşam haklarını para babalarına satacaksam, kompradorların huzurlarında eğileceksem (((ki, bunu yapanın dininin ne hale geleceğini herhalde biliyor olmalısınız))), her şeye kaderdir deyip geçeceksem o zaman niçin geldim bu dünyaya, niçin varım bu dünyada, niçin yaşıyorum bu hayatta ve bu akıl, his niye verildi bana? Dünya nimetlerinin peşinde koşan ve dünya nimetlerini ele geçirmek için boğuşan biri olamam, böyle yaşayanlara da eyvallah edip geçemem. İnsanım diyen hiçbir kimse kusura bakmasın hatta isterse baksın ama kendisinin olmayan mülk üzerinde, kendisine ait olmayan mekanizmayı inhisarına alıp münhasıran kendi menfaatleri uğrunda savaşamaz. Böyle bir salahiyeti yoktur ve olamaz. Böyle yapanın yaptıklarına da müsamaha ile bakılamaz. Bakmıyorum kardeşim, bakmayacağım da! Her bir insanın insanlık ödevi; insanlık için kavga vermektir, adil bir dünya kurmak için savaşmaktır. Kendinden görüpte birilerini onun zulme eyvallah etmek değildir. Her şeyi kendi menfaatine göre kurgulamak, ortak olan şeyleri bireysel çıkarlarına hizmet için kullanmak gibi bir ödevi yoktur hiçbir insantekinin. Böyle yapıyorsa da her türlü hakareti hak ediyor demektir. Çünkü hizmeti insanlığa değil hayvanlığadır. Hiçbir kimsenin benim onurlu yaşama hakkımı onursuzluğun abidesi olanlara peşkeş çekme hakkı ve salahiyeti yoktur. Böyle bir yetki hiçbir kimseye verilmemiştir, hiçbir kimse de böyle bir şeye kendisini yetkili göremez! Onurlu yaşa, onurlu savaş kardeşim, o zaman canımı iste benden.

 

Herkes doğru anlasın lütfen, kimse tiksindirici tavırlara ve ahlaksız yargılara yeltenmesin. Çünkü biz vicdanlarını öldürmüş insanlar değiliz (((ki, bizi biz yapan ve yaşamamızın supabı olan şey vicdanlarımızdır ve vicdanlarımızdır ki içimizdeki Tanrı’mızdır))), bu yüzden de her ne olursa olsun vicdanlarını yitirmiş yaratıklara karşı da olsa vicdansızca davranamayız. Biz münhasıran hakkımız olan ama gasp edilmiş bulunan payımızın peşindeyiz. Kimseye ait olmayan mülk üzerinde birilerine ait bir devlet olsun istemiyoruz, herkese ait olan mülk üzerinde devlet herkesin olsun ve servet bir avuç zümre arasında dönüp dönüp durmasın istiyoruz. Geçelim! İnsançocuklarına ve halklara huzurlu, mutlu, keyifli yaşamlar bahşetmeyenlere; insançocuklarının ve halkların huzurlu, mutlu, keyifli yaşamlar bahşetmesi gibi bir ihtimal yoktur, olamaz, olmamalıdır. Oluyorsa da insançocukları layık görüldükleri her şeyi hak ediyorlar demektir. Sen rahat değilsen kimse rahat olmamalıdır. Sen karnın aç yatıyorsan, kimse tok yatmamalıdır. Bu da katıksız bir bilinci önkoşul kılmaktadır, zira her eylem bir bilinçten doğar. Bilincin olmadığı yerde kör bakış, kesin inanç, koşulsuz itaat vardır. Tıpkı insanın olmadığı yerde mutlak suskunun olduğu gibi. Demem o ki, birilerinin peşinden gidiyorsanız, birilerinin güzel yaşamalarına vesile oluyorsanız, onlardan da aynısını beklemelisiniz, eğer ki sizin verdikleriniz sizlerden esirgeniyorsa yahut sizlerin de aynısını yaşamanız için gerekenler yapılmıyorsa bedeli neyse ödetmelisiniz. Sözlerimizin içerisinde asla ve kata şiddet ve ölüm yoktur. Ki, hayatta her bedel şiddetle ve ölümle ödetilmez. Bazen söylenen tek bir söz ve ortaya konacak tek bir eylem yani tek başına o güzel ellerinle münhasıran kendinin ve Tanrı’nın göreceği otuz saniyelik eylem bile öyle bir bedel ödetir ki, bir ömür silinmez, unutulmaz. Sen haddini biliyorsan ve aşmıyorsan, başkaları da hadlerini bilmek ve aşamamak zorundadırlar ama bu, onlara hatırlatılmalıdır! Sadece birileri değil, herkes emrolunduğu gibi dosdoğru olmalıdır, olmuyorsa oldurulmalıdır.

Tarih: 15.06.2020 Okunma: 355

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?