ÇÜRÜYÜŞ...53...

Özgür DENİZ - 18.06.2020

Bakınız, bendenizi, hiçbir kimse, kendi Allah’ına, Peygamberine, Kitabına göre yahutta insansızlığın yasalarına göre yargılamaya yeltenmesin, böyle yapanın şerefsizlik akan o pis mikrop suratına tükürürüm. Birazcık ciddiyet, dürüstlük, namus ve şeref lütfen! Yargılanacaksam şayet, inandığım Kitabı, inandığım Peygamberle gönderen Allah’ın yasalarına yahutta insanlığın şaşmaz ve değişmez yasalarına göre yargılanmak istiyorum, artık inançlarınıza göre hangisi temelinde yargılarsanız eyvallah etmek boynumun borcudur. Bilakis geri basın! Yanlışsam insanca söylersiniz, doğruysam da kem söz etmek ve bendenizi namussuzca yargılamak ve üzerime zulmün balyozunu indirmek haddinizde değildir ve hududunuzu da aşar. Yahut bana nasıl yaşayacağımı söylemek zorundasınız. Aksi takdirde emrolunduğum gibi dosdoğru olmak mecburiyetindeyim. Din ya da insanlık, bana bu dünyada yol göstermeyecekse nerede yol gösterecek, dine ya da insanlığa bu dünyada uymayacaksam hangi dünyada uyacağım, dinin ya da insanlığın gereğini burada yapmayacaksam nerede yapacağım, din ya da insanlık bana bu dünya da faydalı olmayacaksa hangi dünya da faydalı olacak? Veyahut doğruyu burada söylemeyeceksem nerede söyleyeceğim? Her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu her yerde söyleme, ne demek şimdi bu? Yani doğru içimizde bizimle ölsün mü? O zaman niçin okuyayım, niçin düşüneyim, niçin hissedeyim? Her taraftan okuyun, düşünün diye höykürmeyin o zaman sahtekâr pislikler. Laf olsun diye mi okuyayım ve düşüneyim? Mal mıyım ben? Benim inandığım dinde, insanlıkta doğru olduğumu haykırıyor sessizce, ruhuma. Geçelim! ‘’Aç bir insanın midesine bir lokma girmesine vesile olmak, bin cami yaptırmaktan hayırlıdır.’’ Bu kısa ve öz sözün dünyanın en kısa hutbesi olduğu ve Sudanlı bir İmam tarafından irad edildiği söylenir. İşte din budur, bu değilse başka hiçbir şey değildir ve olamaz. Ki, sözün kısa ve öz olanı evladır, tesirlidir. Sözü uzatmak ve özü boğmak riyakârlık alametidir. Şimdi söze ve söyleyene değil, sözün derinliklerine odaklanalım. Sadece ama sadece hissedelim, düşünerek ve anlayarak. Tüm hücrelerinizle düşünün, hissedin, anlayın. Ölçün, biçin, tartın ama tertil, tedebbür, taakkul ile yapın bunu. Bir de şu bağlamdan bakarak hissetmeye, düşünmeye, anlamaya çalışın; ruy-i zeminin her yeri mesciddir değil mi ve durum böyleyse her yerde secdeye durulabilir öyle mi ama aç karınları bulmak ve doyurmak ise kolay değildir değil mi? Şimdi söyleyin bana şu ruy-i zeminde açlıktan ölen tek bir kişi bile varsa ve o insan çaresizce sessiz çığlıklar içerisinde ölüyorsa, yeryüzünü camiyle donatsanız ne olur, donatmasanız ne olur? Bu dünya kimin ki, kendi inhisarlarınıza geçirip, insanlığı açlığa mahkûm etmeye yelteniyorsunuz? Bunu başka türlü durumlar içinde düşünebilirsiniz. Biz bu fani âleme niye geldik? Yeryüzüne sahip olup, insanlara hükmetmeye mi? Yeryüzünü binalarla örtmeye, demir duvarlarla çevrelemeye mi? Bozuk olan dünyayı imar etmeye mi? İnsan kimdir, insan niçin vardır, insan niçin yaşar, insan nasıl yaşamalıdır, insanın neye ihtiyacı vardır? Yanlış giden bir şeyler vardır ve o yanlışları düzeltmek insanlığa karşı borcumuzdur. İnsanlık sefaletin şarkısını terennüm ediyorsa sessizce, biz dünyaya egemen olsak kaç yazar, olmasak kaç yazar? Marifet; insanlığı öldürmek ve ölen insanlığa hükmetmek değildir, insanlığı diriltmeye cesaret edebilmek ve diri insanlığa kendini kabul ettirebilmektir!

 

Bakınız, eyyy aldatılan, aldanan, uyuşturulan, uyutulan ve paramparça edilerek kardeşlikleri mahvedilen, birbirilerine düşman kılınan, esaret zincirlerinden başka kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan insançocukları! Söylediklerimi üzerlerinize alınmayın lütfen, benim kavgam sizlerle değil, sözlerim de sizlere değil! Bendeniz, zalimlerle, hainlerle, çıyanlarla, komprador pezevenkelerle ve onların mamalarıyla beslenenlerle ve bunlar karşısında eğilerek, dinini ve insanlığını kaybetmeyi göze alabilenlerle kavgadayım. Perde önünde şirinlik pozları verip, perde arkasında insanlığın terini, yaşını, kanını, emeğini haysiyetsizce sömüren ve insanlığın kutsal hazinesini hamuduyla götüren kan emicilerle kavgadayım. Geçelim! ‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’’ Kim söyledi bunu, kime söyledi bunu? Evet, evet, kim ve kime söyledi, niçin ve neye göre söyledi? Cevap verin lan pezevenkler. Ciddiyetsizlik etmeyin. Fikrin namusuna sadık kalın. Öyle köpeklikle, kahpelikle fikir olmaz. Okuduğunuzu iddia ediyorsanız, mutlaka düşünüyor ve hissediyor olmanız iktiza eder. Öyleyse ciddiyetli olun ve namusluca cevap verin. Yapmayacaklarınızı, yapmadıklarınızı söyleyipte kandırabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Mal mıyız biz? Ne yani şimdi bu söze karşı umarsızca mı yaklaşayım, bana ne mi diyeyim, kim söylerse söylesin, kime söylerse söylesin beni ırgalamaz mı diyeyim yahutta algılamış, anlamış gibi yapıp, münhasıran okumuş olmakla mı iktifa edeyim ve ara yerde edebiyatını yapmaktan başka hiçbir şey yapmayayım mı? Sizin okumak anlayışınıza, ciddiyetinize, samimiyetinize, şerefinize tükürürüm o zaman. Siz hangi Allah’tan, Peygamberden, Kitaptan, Dinden, İnsanlıktan bahsediyorsunuz? Eyleme geçirmeyecekseniz, okumanızın, anlamanızın, hissetmenizin ne anlamı var ki? Bana edebiyat lazım değil, bana eylemek lazım. Bana insanca yaşamak lazım, hayvanca höykürmek değil. Kimi aldattığınızı sanıyorsunuz, sadece boyunlarınıza geçirilecek urganlarınızı ördüğünüzün farkında olamayacak kadar ahmaksınız.  Kusura bakmayın; okuyorsam, düşünmek, anlamak, hissetmek ve eylemek için okuyorum. Kurnazlık yapmak, şerefsizce yaşamak, aldatmak, aldanmak, boyun eğmek, kula kul ve köle olmak için okumuyorum. Bunun için okumam söyleniyorsa da, hiçbir zaman böyle olmak için okumayacağım. Hayatımda hep insan olmak ve insanca yaşamak için okudum ve kitaplarımdan başka da hiçbir kişiden, mekanizmadan zerre miskal fayda, hayır görmedim. Öyleyse, durum böyleyse, şimdi kalkıpta hiçbir kimse bendenize oku ama düşünme, anlama, hissetme, eyleme diyemez, böyle bir şey için okumamı isteyemez. Yaptığı şey sahtekârlıktan, riyakârlıktan, namussuzluktan öteye geçemez. Okuyacam ama okuduklarım kafam da ve kalbimde tutsak olacak ve ben bu tutsaklıkta boğulacağım öyle mi? Yani, ne düşündüklerimi, ne anladıklarımı, ne de hissettiklerimi haykırmayacam, eyleme geçirmeyecem öyle mi? Hadi ordan lan pezevenk!

Tarih: 18.06.2020 Okunma: 500

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?