Bakınız, bendenizi, hiçbir kimse,
kendi Allah’ına, Peygamberine, Kitabına göre yahutta insansızlığın yasalarına
göre yargılamaya yeltenmesin, böyle yapanın şerefsizlik akan o pis mikrop
suratına tükürürüm. Birazcık ciddiyet, dürüstlük, namus ve şeref lütfen! Yargılanacaksam
şayet, inandığım Kitabı, inandığım Peygamberle gönderen Allah’ın yasalarına yahutta
insanlığın şaşmaz ve değişmez yasalarına göre yargılanmak istiyorum, artık
inançlarınıza göre hangisi temelinde yargılarsanız eyvallah etmek boynumun
borcudur. Bilakis geri basın! Yanlışsam insanca söylersiniz, doğruysam da kem
söz etmek ve bendenizi namussuzca yargılamak ve üzerime zulmün balyozunu
indirmek haddinizde değildir ve hududunuzu da aşar. Yahut bana nasıl
yaşayacağımı söylemek zorundasınız. Aksi takdirde emrolunduğum gibi dosdoğru
olmak mecburiyetindeyim. Din ya da insanlık, bana bu dünyada yol
göstermeyecekse nerede yol gösterecek, dine ya da insanlığa bu dünyada
uymayacaksam hangi dünyada uyacağım, dinin ya da insanlığın gereğini burada
yapmayacaksam nerede yapacağım, din ya da insanlık bana bu dünya da faydalı
olmayacaksa hangi dünya da faydalı olacak? Veyahut doğruyu burada
söylemeyeceksem nerede söyleyeceğim? Her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu
her yerde söyleme, ne demek şimdi bu? Yani doğru içimizde bizimle ölsün mü? O
zaman niçin okuyayım, niçin düşüneyim, niçin hissedeyim? Her taraftan okuyun,
düşünün diye höykürmeyin o zaman sahtekâr pislikler. Laf olsun diye mi okuyayım
ve düşüneyim? Mal mıyım ben? Benim inandığım dinde, insanlıkta doğru olduğumu
haykırıyor sessizce, ruhuma. Geçelim! ‘’Aç bir insanın midesine bir lokma
girmesine vesile olmak, bin cami yaptırmaktan hayırlıdır.’’ Bu kısa ve öz sözün
dünyanın en kısa hutbesi olduğu ve Sudanlı bir İmam tarafından irad edildiği
söylenir. İşte din budur, bu değilse başka hiçbir şey değildir ve olamaz. Ki,
sözün kısa ve öz olanı evladır, tesirlidir. Sözü uzatmak ve özü boğmak
riyakârlık alametidir. Şimdi söze ve söyleyene değil, sözün derinliklerine
odaklanalım. Sadece ama sadece hissedelim, düşünerek ve anlayarak. Tüm
hücrelerinizle düşünün, hissedin, anlayın. Ölçün, biçin, tartın ama tertil,
tedebbür, taakkul ile yapın bunu. Bir de şu bağlamdan bakarak hissetmeye,
düşünmeye, anlamaya çalışın; ruy-i zeminin her yeri mesciddir değil mi ve durum
böyleyse her yerde secdeye durulabilir öyle mi ama aç karınları bulmak ve
doyurmak ise kolay değildir değil mi? Şimdi söyleyin bana şu ruy-i zeminde
açlıktan ölen tek bir kişi bile varsa ve o insan çaresizce sessiz çığlıklar
içerisinde ölüyorsa, yeryüzünü camiyle donatsanız ne olur, donatmasanız ne
olur? Bu dünya kimin ki, kendi inhisarlarınıza geçirip, insanlığı açlığa mahkûm
etmeye yelteniyorsunuz? Bunu başka türlü durumlar içinde düşünebilirsiniz. Biz
bu fani âleme niye geldik? Yeryüzüne sahip olup, insanlara hükmetmeye mi? Yeryüzünü
binalarla örtmeye, demir duvarlarla çevrelemeye mi? Bozuk olan dünyayı imar
etmeye mi? İnsan kimdir, insan niçin vardır, insan niçin yaşar, insan nasıl
yaşamalıdır, insanın neye ihtiyacı vardır? Yanlış giden bir şeyler vardır ve o
yanlışları düzeltmek insanlığa karşı borcumuzdur. İnsanlık sefaletin şarkısını
terennüm ediyorsa sessizce, biz dünyaya egemen olsak kaç yazar, olmasak kaç
yazar? Marifet; insanlığı öldürmek ve ölen insanlığa hükmetmek değildir,
insanlığı diriltmeye cesaret edebilmek ve diri insanlığa kendini kabul
ettirebilmektir!
Bakınız, eyyy aldatılan, aldanan,
uyuşturulan, uyutulan ve paramparça edilerek kardeşlikleri mahvedilen,
birbirilerine düşman kılınan, esaret zincirlerinden başka kaybedecekleri hiçbir
şeyleri olmayan insançocukları! Söylediklerimi üzerlerinize alınmayın lütfen,
benim kavgam sizlerle değil, sözlerim de sizlere değil! Bendeniz, zalimlerle,
hainlerle, çıyanlarla, komprador pezevenkelerle ve onların mamalarıyla
beslenenlerle ve bunlar karşısında eğilerek, dinini ve insanlığını kaybetmeyi
göze alabilenlerle kavgadayım. Perde önünde şirinlik pozları verip, perde
arkasında insanlığın terini, yaşını, kanını, emeğini haysiyetsizce sömüren ve
insanlığın kutsal hazinesini hamuduyla götüren kan emicilerle kavgadayım.
Geçelim! ‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’’ Kim söyledi bunu, kime
söyledi bunu? Evet, evet, kim ve kime söyledi, niçin ve neye göre söyledi? Cevap
verin lan pezevenkler. Ciddiyetsizlik etmeyin. Fikrin namusuna sadık kalın.
Öyle köpeklikle, kahpelikle fikir olmaz. Okuduğunuzu iddia ediyorsanız, mutlaka
düşünüyor ve hissediyor olmanız iktiza eder. Öyleyse ciddiyetli olun ve
namusluca cevap verin. Yapmayacaklarınızı, yapmadıklarınızı söyleyipte
kandırabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Mal mıyız biz? Ne yani şimdi bu söze karşı
umarsızca mı yaklaşayım, bana ne mi diyeyim, kim söylerse söylesin, kime
söylerse söylesin beni ırgalamaz mı diyeyim yahutta algılamış, anlamış gibi
yapıp, münhasıran okumuş olmakla mı iktifa edeyim ve ara yerde edebiyatını
yapmaktan başka hiçbir şey yapmayayım mı? Sizin okumak anlayışınıza,
ciddiyetinize, samimiyetinize, şerefinize tükürürüm o zaman. Siz hangi
Allah’tan, Peygamberden, Kitaptan, Dinden, İnsanlıktan bahsediyorsunuz? Eyleme
geçirmeyecekseniz, okumanızın, anlamanızın, hissetmenizin ne anlamı var ki? Bana
edebiyat lazım değil, bana eylemek lazım. Bana insanca yaşamak lazım, hayvanca
höykürmek değil. Kimi aldattığınızı sanıyorsunuz, sadece boyunlarınıza
geçirilecek urganlarınızı ördüğünüzün farkında olamayacak kadar
ahmaksınız. Kusura bakmayın; okuyorsam,
düşünmek, anlamak, hissetmek ve eylemek için okuyorum. Kurnazlık yapmak,
şerefsizce yaşamak, aldatmak, aldanmak, boyun eğmek, kula kul ve köle olmak
için okumuyorum. Bunun için okumam söyleniyorsa da, hiçbir zaman böyle olmak
için okumayacağım. Hayatımda hep insan olmak ve insanca yaşamak için okudum ve
kitaplarımdan başka da hiçbir kişiden, mekanizmadan zerre miskal fayda, hayır
görmedim. Öyleyse, durum böyleyse, şimdi kalkıpta hiçbir kimse bendenize oku
ama düşünme, anlama, hissetme, eyleme diyemez, böyle bir şey için okumamı
isteyemez. Yaptığı şey sahtekârlıktan, riyakârlıktan, namussuzluktan öteye
geçemez. Okuyacam ama okuduklarım kafam da ve kalbimde tutsak olacak ve ben bu
tutsaklıkta boğulacağım öyle mi? Yani, ne düşündüklerimi, ne anladıklarımı, ne
de hissettiklerimi haykırmayacam, eyleme geçirmeyecem öyle mi? Hadi ordan lan
pezevenk!