ÇÜRÜYÜŞ...54...

Özgür DENİZ - 19.06.2020

Bakınız efendiler! Kutsal yasalar yahut büyük insanlığın kadim umdeleri sizin nefislerinize ve aşağılık çıkarlarınıza göre tevil edilemez ama sizin nefislerinizden fışkıran ve insanlığa ölümlerden ölüm beğendiren yasalarınız ve aşağılık çıkarlarınız kutsal yasalara ve büyük insanlığın kadim umdelerine göre yargılanabilir ancak. Bu yüzden, bendenizden, kutsal yasaların ve büyük insanlığın kadim umdelerinin bedenize emrettiklerinin tersini yapmamı isteyemezsiniz. Geçelim! ‘’Kardeşinin derdiyle dertlenmeden, kardeşinin derdine çare aramadan deliksiz uykuya dalanlar bizim mescitlerimize yaklaşmasınlar.’’ Kim diyor, kime diyor? Bana söylemek için mi öğreniyorsun bu sözü sahtekâr pislik? Defol git, gereğini yap. Senin kuru bilgine, bilgiçlik taslamana ihtiyacım yok benim, senin eylemine ihtiyacım var ve eylemin yoksa söylemin hükümsüzdür, mürailikten başka bir şey değildir. Ki, böylesi bir durumda, senden tiksindiğim kadar, senin sahip olduğun her şeyden de uzaklaşırım. ‘’Din samimiyettir!’’ Diyen kimdi ve kime diyordu? Hadi buyurun korkmayın, çekinmeyin söyleyin, var mı cesaretiniz? Dünya malını ele geçirmek uğruna verdiğiniz mücadelenin binde birini verseydiniz, teraküm ettiğiniz mülkün bir gramını hasretseydiniz, dünyayı imar etmek için sarf ettiğiniz miktarın üç kuruşunu ayırsaydınız, bugün ruy-i zeminin her bir köşesinde zalimlerin tasallutu altında acılar içerisinde kıvranan insanlığa belki faydanız dokunabilirdi? Ama siz ne yapıyorsunuz? Attığınız her adımda menfaatlerinizi düşünüyor, onların peşinden koşuyor, onlara zarar gelmesin diye hesap kitap yapıyorsunuz, yarının endişesiyle zalimlerin zulmüne göstermelik tepkiden başka hiçbir şey yapmıyorsunuz, mütemadiyen kıvırıyor, arada bir höykürüyor, sonrada bilmem neyinizin üstüne oturup çaylarınızı yudumluyorsunuz ve her şeyi unutuyorsunuz. Öyle edebiyat yapmakla, bir iki nutuk atmakla insanlığın kaderinin değişeceğini, tarihin tekerleğinin istenilen istikamette gideceğini mi sandınız? Kimi kandırıyorsunuz? Allah’ı mı kandırmaya yelteniyorsunuz? Doğu Türkistan da, Arakan da vb. yerlerde zulüm altında inleyen insanlığın derdine derman olmak istiyor muyuz gerçekten? Edebiyat yaparak mı istiyoruz yoksa şerefli eylemler ortaya koyarak mı? İsteseydik, mutlaka başarırdık! Hem vallahi, hem billahi, hem tallahi ve kutsal yasalar üzerine büyük yemin ederim ki, isteseydik mutlaka karşılığını alırdık. Çünkü kapıyı inatla, ısrarla, sabırla çalana kapı mutlaka açılırdı!

 

‘’Dünya bir köprüdür, üzerinden geç, tamirine bakma.’’ Böyle diyordu Hz. İsa. Ama böyle yapmadık. Öyle bir çöktük ve çöreklendik ki onun üzerine ve ona öyle bir sarıldık ve saldırdık ki, sanki onun üzerinde sonsuza dek varolacakmışız ve ondan hiçbir şekilde, hiçbir zaman kopmayacakmışız gibi. Bu dünyaya mülk sahibi olmaya gelmişiz gibi sarıldık, saldırdık ona. Ona sarılıp, saldırdıkça, insanlığımızdan harcadık, insanlığımızdan harcarken utanmadık insanlığımızdan. Emanet olan mülkü paylaşmak ve paylaşarak çoğalmak ve çoğalarak kuvvetlenmek yerine öyle yığdık öyle yığdık ki, artık ondan zerre gitse yüreğimiz ezilir, aklımız yiter oldu. İnsanlığın ihtiyaç duymadığı ve hissetmediği ama kendimizin güçlerimizi göstereceğimiz yerlere su gibi akıttıkta, insanlığı iyileştirmek, diriltmek, insanlığın acılarını dindirmek, açlığını yok etmek için harcamaktan imtina ettik. Sanki kendi mülkümüzden harcıyorduk. Sanki mülk bizimdi, mülkü biz halketmiştik! Sanki kendi mülkümüzdü yığdıklarımızı kazandığımız yer. Karunlar gibiydik ama Karunlarla savaşıyorduk güya, Firavunlar gibiydik ama Firavunlarla savaşıyorduk güya, Hamanlar gibiydik ama Hamanlarla savaşıyorduk güya. Yalandı he şeyimiz yalan, insanlığımız yalandı, kavgamız yalandı ve yalandı söylediklerimiz, eylediklerimiz. Bu yüzden de samimiyetsizliğimizin karşılığını buluyorduk her daim. Ne ekiyorsak onu biçiyorduk, ne istiyorsak onu alıyorduk. Kanunlar yoluyla inhisarımıza aldık insanlığa ait ne varsa ama insanlık için akıtmaktan, harcamaktan imtina ettik. Çünkü sahip oldukça hükmedebilecektik. Bizim derdimiz dertleri azaltmak, acıları paylaşmak, sevinçleri çoğaltmak, açları doyurmak, çıplakları giydirmek olmadı hiçbir zaman, yemin ediyorum olmadı, olsaydı mutlaka oldurulurdu, bizim derdimiz insanlığın hakkına çökmek ve insanlık üzerinde egemenlik tesis ederek insanlığa hükmetmek oldu her zaman. Ama insanlığın içinde bulunduğu ve bizim bulunduğumuz yer âlemin malumu. Utanacak, kızaracak yüzümüz var mı acaba? İnsan mıyız ki, böyle şeylerimiz olsun değil mi? Veyl olsun!

Tarih: 19.06.2020 Okunma: 380

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?