İnsan, insandı ve şerefli olarak
varolmuştu (((ki, gerçekten de, insan demek filhakika şeref demekti, ta ki
şeref insan olmaklığa mütenasip davranmaksa ve nasıl olunmalıya verilecek bir
cevapsa))) ama ne yaptı? Kutsal varlık olma mahiyetini, izzetini, onurunu,
asaletini, şerefini, kendisi dışında hiçbir varlığa bahşedilmeyen ulvi değerlerini
ve mümeyyiz yetilerini nisyana terketti. Hülasa; insan olduğunu unuttu! Tedricen
tükenmeye, tükendikçe yitmeye, yittikçe çürümeye yüz tuttu. Kendisine vermediği
değeri şeylere vermekten imtina etmedi. Kendisini övmediği kadar şeyleri
övmekte cömert davrandı. Böylece de şeylerin kurbanı olmaktan kurtulamadı. Böyle
yapmak neyi intaç ederdi, edecekti, etti? Hiç kuşku yok ki, kullara kul olmayı,
mezelleti ve meskeneti, izzetsizliği, izzet-i nefsini alçaltan her şeyi tolere
etmeyi, ruha ıstırap çektirmeyi ve kendini küçülttüğü ama gerçekte küçük
olanları büyülttüğü için büyüttüklerine yaltaklanmayı, dalkavukluk etmeyi, onların
karşısında maymun gibi davranmayı intaç ederdi ve etti. Artık insan mıydı o?
Hayır, belki hayvan bile değildi. Ama insanmış ve insanca yaşıyormuş gibi
yaşamaya devam etti. Şimdi alıp karşınıza sorsanız; kaybettiklerini ve
kazandıklarını say deseniz, emin olun ki hiçbirini sayamaz ama kazandığını varsayar.
Zira o artık bozulduğu için kazandığını ve ne kadar iyi bozulursa o kadar iyi
kazanacağını bilmektedir. Çünkü bilmektedir ki, düzelirse kaybedecektir, öyle
ya düzgün olanların kaybetmeye mahkûm olduğu bir dünyada yaşamaktadır ve
bozulmanın normal görüldüğü, bozulanın itibar kesbettiği bir dünyada yaşadığı
içinde bozulmayı normalmiş gibi algılamakta, anlamaktadır, bu sebeple de
kendisini normal görmektedir. Ki, bugün ben Müslüman’ım diyene bile Allah’ın
ayetini okuyamıyorsunuz. Anında damgayı yiyorsunuz. Çünkü Ayete mugayir bir
yaşam sürdüğü ve Ayet yaşamını yalanladığı, onu perişan, rezil, sersefil ettiği
için ağırına gidiyor. Bu dünyada bozulmayan anormaldir maalesef!
Tüm olguları yanlış okuduğumuz gibi
din olgusunu da yanlış okuyoruz ve emin olun ki ve dahi kutsal yasalar üzerine
büyük yemin ederim ki, din olgusunu yanlış okuduğumuz müddetçe de aldatılmaya,
ezilmeye, sömürülmeye mahkûmuz. Şeytan sizi Allah ile aldatmasın diyordu ya
ayet, maalesef hep aldatılıyoruz. Zira nasıl olaylaşması iktiza ettiğini
bilemeyeceğimiz için olaylaştırıldığı haliyle alıp tolere edeceğiz din olgusunu.
Dolayısıyla aldanacağız. Din olgusunu; dine muhalif olduğunu sananlarda, dinin
tarafında olduğunu düşünenlerde yanlış okumaktadırlar ve buradaki yanlışlardan
kârlı çıkansa vahşi kapitalizmidir, komprador pezevenklerdir. Maalesef
komprador pezevenklerin en iyi ve ustaca kullandıkları yegâne şey dindir ve din
onların ellerinde terbiye edici bir kırbaç, uyuşturucu bir afyondur. Evet,
yaşadığımız dünyada din afyondur maalesef ve bu katıksız hakikattir. Ve bizleri
inandığımız dinle dövmektedirler, terbiye etmektedirler, uyutmaktadırlar. Ne
hazindir bu! Çünkü sana ait olanı, senden olmayan eline geçirmiş, kendi malı
kılmış ve seni senin olanla dövmekte, terbiye etmekte, uyutmaktadır. Zira
insanların sustukları ve susturuldukları yegâne olgudur din olgusu. Ve din
konusunda ki masum düşünüşleri, zalimce vuruluşlarını tevlit etmektedir. İnsanlık
tarihinde niçin din üzerinden yürüyenler insanlık tarafından tazim ve tebcil
edilmişlerdir her daim ve onlara mutlak itaat edilmiştir? Çünkü din direkt
olarak ruha hitap eder, duyguları etkiler ve harekete geçirir. Akılsız
olmayacağını söyler ama tutsağı oldukları şahıslar onlara aklın tehlikeli
olduğunu öğütler, artık onları yüceltmişlerdir ya ve dinin tecessüm etmiş hali
olarak görmüşlerdir ve bilmişlerdir ya, dinin dediği değil onların söyledikleri
muteberdir gayrı ve din ne söylerse söylesin hükümsüzdür. Ve dünyada en iyi
kazandıran ticaret nedir derseniz, zerre tereddüt etmeden derim ki; din
ticaretidir. Din hiçbir zaman yok edilmek istenmedi, ta ki en azılı din
düşmanları tarafından bile. Çünkü insanlık üzerinde ki tesirini çok iyi
biliyorlardı ve biliyorlardı ki, din yok olursa dünyanın yok olması elden bile
değildi. Öyleyse din yok edilmemeliydi ama istendik şekilde yeniden dizayn
edilmeliydi, kazandıracak şekilde ve kazandırdı da her devirde. Oysa din,
kalpsiz dünyanın kalbiydi ve öyle olmalıydı ama gerçek anlamda öyle olmalıydı
ve dahi mezellete ve meskenete mahkûm edilenlerin isyanlarının ve çığlıklarının
sesi, soluğu olmalıydı. Yani uyutan değil uyandıran, susturan değil konuşturan,
oturtan değil koşturan, itaat ettiren değil isyan ettiren, köleleştiren değil
özgürleştiren, zalimleştiren değil adil kılan, ahlakçı kılan değil ahlaklı
kılan, biat ettiren değil sorgulattıran olmalıydı. Hülasa; insan yapan
olmalıydı, insanlığı öldüren değil! Bu dünyada ki gerçek savaş nedir bilir misiniz
ey insançocukları? Dinin dinle savaşıdır inanın!