ÇÜRÜYÜŞ...64...

Özgür DENİZ - 30.06.2020

Ey insançocukları! Unutmayın ve bilin ki; siz değişmedikçe hiçbir şey sizi değiştirmeyecek, siz de hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz. Çünkü ancak değişmek isterseniz değişeceksiniz ve değişirseniz değiştireceksiniz. Değişimde, onurlu yaşamak arzusundan doğar. Eğer ki onurlu yaşamak istiyorsanız değişmekten ve değiştirmekten korkamayacaksınız. Çünkü korku değişimin ecelidir. Ve görüyorum ki, değişiyorsunuz sanki ve değiştirmekten de imtina etmeyecek gibisiniz kendinizi, hayatınızı, her şeyi. Hiçbir şey yapmıyoruz, tek bir adım atmıyoruz, öfkemiz yok, isyan etmiyoruz, suskuya teslim oluyoruz, sonra da kaderdir deyip geçiyoruz ve her şeyi kadere hamledenlere teslim oluyoruz. Teslim olmayacaksınız! Cesur olacaksınız, biraz daha cesur olacaksınız. Onlar istedikleri gibi hareket ettiklerinde ve arzuladıkları yaşamı yaşadıklarında bu onların kaderi oluyor, bizler de bize denilenlere itaat edip sefalete mahkûm olduğumuz zaman bu bizim kaderimiz oluyor. Ölen mazlumsa ölüm takdir-i ilahi oluyor, komprador kazanıyorsa yine takdir-i ilahi oluyor. Oh ne ala memleket! Burada amansız bir dilemma yok mudur? Vardır ve görmelisiniz! Bana kutsal yasalarda böyle bir kader izahını gösterebilir misiniz Tanrı ve İnsanlık aşkına? Geçelim! Gerçekte kurt olup ama sizlere kuzu postuyla gelenlere aldanıp, önlerinize koydukları şeylerin ne olduğunu anlamadan saldırmayın. Ya da size söylenilenlere göre hemen uygulamaya geçmeyin. Önce şüphe edin, sonra tahkik edin, sonra aklınız ıskat olsun, nihayet tatbik edin, bilakis pişman olmaktan kurtulamazsınız. Analitik ve senkronize düşünmekten behemehâl feragat etmeyin. Kaya üzerine tesis edilen yapı ile kum üzerine tesis edilen yapı bir olur mu? Siz sağlam zemine basmazsanız, zemin üzerinde tepetaklak olmanız kaçınılmazdır. Yanlış zemin üzerinde yürüyoruz, ayağımız kayıp düşünce de kaderdir diyoruz, bu nasıl bir zihniyettir, anlayıştır Tanrı aşkına? Buz üzerinde yürürsen kayar ve düşersin. Başka türlü düşünmek irrasyonel düşünmektir yani düşünmemektir, akılsızlıktır. Kum üzerine ev kurarsan sel yutar, götürür ama kaya üzerine kurarsan evini hiçbir fırtına, sel tesir edemez. Biz kum üzerine dam yapıyoruz sel alıp götürünce de ah çekiyoruz ve suçu kadere hamlediyoruz. Zaten bizi zincirlemek isteyenlerde kaderi ön plana çıkarıyorlar ya bu yüzden, çünkü kolayca oltaya takılacağımızı çok iyi biliyorlar. Biz suskuya teslim olursak, bizi sömürmekten kim hayâ edecek ki? Sen isyan edeceksin ki, dağlar sarsılacak, denizler köpürecek, ovalar harekete geçecek, göklerde yıldırımlar çakacak. Ama biz hem suskuya teslim olmak, hem de her şeyi önümüze koydurmak istiyoruz. İşte biz bu kadar samimiyetsiz, ciddiyetsiz ve riyakârız. Kötülükleri beynimize ve kalbimize yüklüyoruz, bataklık içine düşüncede bağırıp çağırıyoruz, başkalarını suçluyoruz. Gurbete mahkûm olup bitevi gurbet türküleri terennüm ediyoruz ama aynı zamanda memleket hasreti çektiğimizi de söylemekten geri durmuyoruz, ne gariptir ki memlekete gelmek için tek bir adımda atmıyoruz. Biz nankörüz, cahiliz, ahlaksızız, vicdansızız, merhametsiziz ve zalimiz! Şu dağların görkemine baksana bir, şu çağıldayan ırmakların sesini duysana, şu göğün maviliğini görsene, şu ovaların yeşilini hissetsene, niçin yapmıyorsun bunları? İçimizde ki devi niye uyandırmıyoruz? Bizi bekleyenlere kavuşmak için niçin harekete geçmiyoruz? Birileri sizlerin mallarınıza çöküyorlar, çörekleniyorlar ama siz bakıyorsunuz. Onlar sefa sürerlerken siz size ait olanın üzerinde cefa çekiyorsunuz hem de asla ve kata hak etmediğiniz halde ama buna kader deyip geçiyorsunuz. Böylesi bir yaşamla mı, yeryüzünün önderliğine talip oluyorsunuz? Oysa şu ruy-i zemin, nice insan doğanların, insan olanların, insanca yaşayanların ve insanca kalmayı başaranların yazdığı destanlara şahitlik etmiştir ve bizler de böylesi insanların varisleri olarak önümüzde duran tüm zorlukları aşacak, barikatları yaracak, zincirleri kıracak, zorlukları yenecek azme, kararlılığa, cesarete, kudrete ve koşullara sahibiz ama ne kendimizi biliyoruz ne de sahip olduklarımızı ve hatta ne de nereye gitmek, varmak istediğimizi. Bir bilinmezlik cehenneminde tükenip, yok olup gidiyoruz, hiçbir yaraya merhem olamadan, hiçbir rüyamıza kavuşamadan. Kahrolasıca, melun para babalarının, komprador pezevenklerin soygun ve sömürü düzenlerinin zavallı ve sefil kurbanları olmaktan kurtulamıyoruz bir türlü. Çürümüşüz, kokmuşuz, çöplüğe atılmayı bekliyoruz. Veyl olsun! Artık kimliklere bakmayı ve kimliğe göre tavır belirlemeyi bırakın lütfen, davranışlara, yaşamlara, eylemlere bakın ve ona göre tavır alın. Bilakis, şeytan sizi hep aldatmaya devam edecek hem de en hassas olduğunuz noktadan. Oysa iyi iyidir, kötüde kötü, iyinin kimliği sorulmaz, kötünün de. Eyvallah!

Tarih: 30.06.2020 Okunma: 432

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?