A,B, C, D Partilerinin herhangi birinden olanlar, A, B, C, D
Partilerinin herhangi birinin egemenliğinde, A, B, C, D Partilerinin herhangi
biri yanlış yaptıklarında, yapılan yanlışlara tereddütsüz ve onurluca karşı dursalardı,
gerektiği zaman acımadan tenkit etselerdi ve uyarsalardı, haksızlığa uğrayanların
haklarını dürüstçe savunsalardı, insanlığın aleyhine olan hataları A, B, C, D
Partilerinden herhangi biri için bizden diye görmezlikten gelmeselerdi ve
lüzumlu lüzumsuz alkışlamak yerine hem kendilerinin hem de başkalarının
haklarını savunup arasalardı, güç sizde değil bizde ve bizim dediğimiz olacak demeyi
bilselerdi; bu ülke bu halde olmazdı, herkes tümden kaybetmezdi, hiçbir
insanteki acılardan acılara sürgüne mahkûm kalmazdı, kaybolan yıllarımız
olmazdı, gençliğimiz yaşanmadan geçip gitmezdi, sevinçlerimiz uçup gitmezdi,
umutlarımız savrulup gitmezdi, acılar suratlarımıza yapışıp kalmazdı. Hayatın
tadına vara vara, her rengi doya doya yaşardık. Barış, kardeşlik, özgürlük,
eşitlik, sevgi, güven, doğruluk, onur dolu bir ülkede onurlu insanlar olarak
yaşardık, yaşamak sevincini iliklerimize dek duyumsayarak doya doya yaşardık.
Bir çiçek bahçesi kadar muhteşem, her bir çiçek kadar özgür olurduk. Ki, biz
partilere değil partiler bize hizmet için vardılar, üstelikte ebedi değildiler
ama biz ebedi olanlardık. Bizler asıldık, onlarsa vekildiler ama onlar
seçilince kendilerini asıl olarak görüp, bizim kaderimizi çizmeye yeltendiler
her devirde hem de bizlere bile danışmadan. Ayrıca her biri diğeri için; onlar
şöyle yaptı, bizde yapacağız diyemezlerdi ve yaptıklarını haklı çıkaramazlardı
ve yaşamak sevinçlerimizi çalmak için bahaneleri de olmazdı. Biri geldiğinde
münhasıran kendi tarafı için değil her taraf için çalışmak, hizmet etmek
zorunda kalırdı, böylece kazanan tüm ülke ve tüm toplum olurdu, nihayetinde tüm
topluma barış egemen olurdu, bir taraf değil her taraf gülerdi. Ama her devirde
onlar yaptı bizde yapacağız dendi ve böylesi bir devirdaimle sürdü gitti
politik kavgalar ve kazanan onlar oldular, kaybedense bizler olduk. Biz onlara
omuz verip yükselttik, onlarsa bizlere çelme takıp düşürdüler ve üzerimize basa
basa yürüdüler gittiler. Aklıma geliverdi: Bir Ahmet Kaya’yı bile doya doya
yaşayamadık bu ülkede. Savunmamız mı gerekirdi Ahmet Kaya’yı? Hayır, ama
özgürce dinleyebilirdik, zevk alabilirdik müziğinden, müziğinin tınılarını
duyumsayabilirdik, farklılıktan haz alabilirdik, yine kendi ülkesinde müzik
yapmasına imkân tanıyabilirdik. Doğru ya da yanlış, gönüllü ya da gönülsüz bu
toprakları terk etmeyebilirdi. Ha elbette haklarını, haklı taraflarını da
savunabilirdik, yanlış yönlerini de tenkit edebilirdik ama yine de onun
farklılığına saygı duyarak. Şayet sevmediğimiz tarafı varsa da reddedebilirdik
ama olmadı, yapamadık, yaptırmadılar. Böylesi hazin durumları bu ülkede her
kesimden nice sanatçılar yaşamıştır maalesef. Ve bizler böylesi durumları hep
kanıksadık, hiç itiraz etmedik. Bir yaşamı bize zehir ettiler. Umutlarımız,
düşlerimiz, hayallerimiz uçup gitti karanlığın ortasında. Niye, niçin, nasıl
böyle oldu? Hep böyle mi olacak, böyle mi gidecek? Birinin diğerinde umudunu
yitirdiği ve insanca yaşama hasret kaldığı bir ülkenin insanları olarak mı
yaşayıp gideceğiz? Oysa düşman bildiğinin (((ki, dil ve hürriyet varsa düşmanlık
tüm topluma matuf tertip edilmiş bir suikasttır))) hakkını savunduğun kadar
insansın ve onurlu bir yaşamı hak edersin. Yazık! Ne diyordu bir müziğinde
Ahmet Kaya: Sordum bir gün Suphi’ye; -söylediklerini niye anlamıyorum? Diye:
-Bildiklerini dedi yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma, doğruyla yanlışı o
zaman ayırabilirsin ve onu anlayabilirsin.
PİSLİKSİN
Bastığın toprağı, içtiğin suyu, soluduğun havayı, aydınlığın
olan güneşi yani sana her şeyi bolca sunan doğayı kirletmekten hazer ve hayâ
etmeyecek kadar şerefsiz, soysuz, ahlaksız ve rezilsin insan diye bilinen
yaratık. Üstelik onun üzerinde yaşayan diğer varlıkların da yaşam haklarını
çalacak kadar zalimsin. Sen gerçekten insan mısın? Hiç hicap duymuyor musun, o
taktığın eldiveni ve maskeyi doğaya bırakmaktan hatta o doğanın açık ve gizli
hazinelerini tahrip etmekten sefil mahlûk? O sana ekmek verdi, su verdi, nefes
verdi, hayat verdi, sen ona hak ettiğini vermedin. Sen çekildin doğa güldü, sen
yeniden içine girdin doğa ağlamaya başladı. Niye elinin değdiği yer zehirlenir
ki?
LANET OLSUN
Küçücük gençleri görünce insan dayanamıyor. Gariplerim
yıllarını veriyorlar. Ter, yaş, belki kan döküyorlar. Emek ve efor
sarfediyorlar. Dersler için ciddi maddiyattan feragat ediyorlar. Düşüne düşüne
ne geceleri uykusuz geçiriyorlar. Gelip masumiyet içinde sıralara oturuyorlar.
Ahhh o soruları çözerken ki hallerini hayal etmeye, tasavvur etmeye çalışıyorum
da insan bir acayip oluyor. Kim bilir ne düşler kuruyorlardır. Analar, babalar,
kardeşler ve bilumum akrabalar ne dualar ediyorlar. Hangi sebeple olursa olsun,
hangi düşünceyle ve saikle teşebbüs edilirse edilsin, kim böylesi bir
şerefsizlik yaparsa yapsın ve hangi sınav olursa olsun, sınav sorularını
bilinçli, şuurlu bir şekilde ve olan bitenin farkında olunduğu halde çalanlara
lanet olsun. O pezevenklerin vicdanları kurusun. Masivaya ve maveraya dair her
şeyin laneti o sınav hırsızlarının üzerine olsun. Ve bu soruların çalındığını
bile göre, bu temelde meslek edinipte, o mesleğin parasıyla doyan, ikramlarda
bulunan ve ailesini doyurana da yazıklar olsun. Akıtılan terin, yaşın, kanın ve
sarf edilen emeğin karşılığı nasıl ödenebilir ki?