Böyle bir dünyayı, bendenizden, nasıl olurda kabullenmemi
bekleyebilirsiniz ya? Hep birlikte, yaşanmaz bir dünya inşa ediyorsunuz, sonra
da boğuluyorum diyeni suçluyorsunuz. Var olanı, bilineni, görüleni, hissedileni
yok sayacak halimiz yok. Ki, gerçekten de boğuluyorum lan bu dünyada. Susayım
mı lan, söylemeyeyim mi, içime mi atayım? O zaman niye yaşanmaz kılıyorsunuz
oğlum dünyayı? Üstat Cemil Meriç yanlış ya da eksik söylemiş, özünü kaybetmiş
ve yabancının manevi ajanı olmuş, nihayet yaşanmaz bu ülkede deme noktasında
kendini bulmuş aydınımsılar değildir bu toprakları yaşanmaz kılanlar (((((ki,
bu ülkede, insan görünen değil, insan olan, kalemini ve beynini kiralamayan,
bitevi gerçekleri örtmekle iştigal etmeyen, gerçek neyse onu pervasızca,
onurluca ve yüreklice ama zamanında söyleyen, menfaatlerinin zebunu olmamış,
yapmamayı yapamayan, bilinmek derdinde olmayan, gerçekler mevzuunda ketumluğu
marifet sanmayan, savaşmaktan kaçmayan, yaşatmak için yaşayan, fikrine inanan ve
güvenen kaç aydın vardır hatta aydın olan var mıdır ve varsa eğer, var olanı
gerçekten bilen ve gören var mıdır? Ki, bu ülkede gerçekten insan olmayı
başarabilmiş aydınlar kahir ekseriyette olsaydılar, insanlık acılardan acılara
sürgün olmaz, yaşamak sevinçleri yaşamak çilesine dönmezdi yemin ediyorum,
dahası bu ülkede gerçekten onurlu ve bilgisiyle-ilmiyle amil olan
bilginler-âlimler bulunsalardı, bu ülke düşmüş ve düşkün insanların ülkesi
olmazdı, insanlar bu kadar cahil kalmazdı. Hatta çendan insan olmayı başarmış
ehl-i politika bulunsaydı bu ülkede, yine bu cennet misali ülke tamusal bir
görünüm arz etmezdi, değerler bu kadar ayağa düşmez, kimse değerleri çürüterek
ivme kazanmayı ve level atlamayı tasavvur edemezdi))))), ülkelerini asıl
yaşanmaz kılanlar politik şeytanlardır. Kendi aşağılık çıkarlarından başka
hiçbir şey düşünmeyen, insanları, münhasıran çıkarlarına mülaki olmak adına
kullanmaktan zerre imtina etmeyen ve yaptıklarından bir gramlık hicap duymayan
politik şeytanlar. İnsanlığı gerçekten düşünüyorlar mı? Düşündüklerine dair tek
bir emare gösterebilir misiniz, akli yahut hissi? İddia makamı iddiasını
ispatla mükelleftir, buyurun ispata, ispatlayabilir misiniz? Gösteremezsiniz
oğlum gösteremezsiniz, yok çünkü. Bilakis zıttı yönde binlerce hücceti ortaya
koyabilirsiniz, tabi şerefinizle koymak isterseniz. Ki, ne hazin ve acıdır ki,
yaşanmaz kılınmıştır dünyanın en yaşanılabilir, en emsalsiz ülkesi. Ahlakın
varlığından, adaletin varlığından, hürriyetin varlığından, müsavatın
varlığından, uhuvvetin varlığından, merhametin varlığından, sevginin
varlığından, paylaşmanın varlığından, birlikte üretip birlikte tüketmenin
varlığından, emeğin karşılığını bulduğundan, dostluğun varlığından, onurlu
yaşamın varlığından, hak edenin hak ettiğini bihakkın aldığından söz edilebilir
mi bu ülkede? Gerçek acıdır, gerçeği söylemek güzel olanı çirkin göstermek
değildir, bilakis hicap duyabilmenin önünü açıp aşağılık işler yapılmasının
önünde barikat olmaktır. İnsanlığı uyutarak, uyuşturarak, aldatarak tüm
yetkileri kendilerinde topladıktan sonra, kendilerine yetkiyi verenlere ihanet
edip, meydanı boş bulup, dilediği gibi at koşturmaya yeltenen, münhasıran
kendini düşünen ve insanlığın üzerine kâbus gibi çöken politik şeytanlardır bu
ülkeyi yaşanmaz kılanlar. Nasıl bir dünyada yaşıyorsunuz lan siz, hiç mi hicap
duymuyorsunuz göz göre göre ihanet ederken sizi siz yapanlara, sizi insan
yerine koyup yükseltenlere? Onlar, sizleri, kendi haklarını çalın, kendi
mülklerine el koyun, gerçekleri onlardan gizleyin, onların yaşamak sevinçlerini
öldürün ve onları sefalete mahkûm edin, onları onursuzca yaşatın diye mi
yükseltmektedirler her devirde? Yoksa kendilerine güzel ve onurlu bir hayat
sunun diye mi? İsteseniz bu ülkeyi cennet yapamaz mısınız? Bal gibi de
yaparsınız, zira zor değil, insan olmanız kifayet eder. Bunu beceremeyen
sizler, hepiniz, el ele vererek, hep birlikte ne yaptınız lan söylesenize, var
mı itiraf edecek yürek? Tüm bunlar olurken de hiçbir şeyi görmememizi,
duymamamızı ve hiçbir şeye şahit olmamamızı, bilakis yaptığınız tüm kirli
işlerinize müzahir olmamızı istiyorsunuz, sizleri sitayişe boğalım
istiyorsunuz, sizler yaşayın diye ölelim istiyorsunuz, üstelik kendimiz acılar
denizinde boğulurken, suskuya mahkûm olalım ve çarkın aynı şekilde dönüp
gitmesine eyvallah edelim istiyorsunuz? Yani içimizde de, dışımızda da
onursuzca var olalım istiyorsunuz. Kimsiniz lan siz ve kimiz biz? Hiç
insanlıkla ilgili hedefleriniz oldu mu lan sizin? O zaman insan mısınız lan
siz? Yoksul birini düşündünüz mü hiç? Yetimhanelerde büyüyen çocuklar
dikkatinizi çekti mi? Kışın terlikle okula giden bir çocuğun küçücük yüreğinde
ki hüznünü duyumsayabildiğiniz an oldu mu? Dondurmacı dükkânında dondurmalara
dakikalarca baktıktan sonra boynunu büküp ayrılan bir çocuğun o küçücük
yüreğinde ki hisleri hissedebilecek yüreğe malik oldunuz mu hiç? Ömrünü bu
topraklarda geçirmiş, terini, kanını, yaşını bu topraklara karıştırmış, emeğini
olduğu gibi bu topraklara boca eylemiş ama onca yıllara rağmen yoksulluktan
beli bükülmüş ve yaşamak sevinci nedir ömrünün tek bir anında bile bilmemiş
insanların hallerini merak edip, sorduğunuz oldu mu? İstediği alanda okumuş,
ömrünü eğitimine vermiş, servetini o yolda harcamış ama onca yıla, emeğe rağmen
mesleğini icra etmekten mahrum kalmış, bu kalışla sefalete de mahkûm olmuş
insanların ruh hallerini merak ettiğiniz, onları güldürmek istediğiniz oldu mu
hiç? Ömrü boyunca dur durak bilmeden çalışmış ama hiçbir zamanda çalıştığına
denk bir yaşam yaşayamamış insanların hayat standartlarını yükseltmek aklınızın
ucundan geçti mi hiç? İnsanlığı yükseltenleri, insanlığın gerçek mimarlarını,
alçaltmak dışında ne yaptınız lan siz? Hiç, biz, bizi insandan sayıp, değer
verip, değerlendirip yükseltenlere ne yaptık diye kendi kendinize sorduğunuz ve
gayr-i insani yaşamlarınızı sorguladığınız, kendinizi sigaya çektiğiniz,
midelerinize tıka basa indirdiklerinizin haram mı helal mi olduğunu
düşündüğünüz oldu mu hiç? Olmaz oğlum, olamaz, çünkü öyle bir insan yüreğine ve
öyle derin bir bilince, işlevsel bir akla, öyle büyük bir ruha sahip olamadınız
hiçbir zaman ve olamayacaksınız da badema. Sadece sizi insan bildik lan biz,
çünkü görünüşünüz insana benziyordu. Biraz değil çok sahtekârsınız oğlum siz.
Ulan birini eleştiriyorsun diğerinden oluyorsun, diğerini eleştiriyorsun
berikinden oluyorsun. Ulan biz hiçbir yanlışı eleştiremeyecek miyiz yaftalanma
korkusuyla? Birinizden olmak zorunda mıyız lan biz? Ne illa birinizden olmak
zorundayız ne de birilerinizin yanlışlarını görmezden gelmek gibi bir hakkımız
vardır. O zaman insanlığımıza ihanet etmiş oluruz. Bizim kızaran yüzümüz var
lan, sonra nasıl çıkarız da halk içinde insanmışız gibi dolaşırız? Göreceğiz ve
göstereceğiz, utanıyorsanız o zaman yanlış yapmayın, hayvani yaşamı bırakıp
insanca yaşama başlayın. Bana ne lan sizin kirli politikalarınızdan, ucuz çıkar
hesaplarınızdan, ikbal beklentilerinizden, haksız gücünüzden, haram
servetlerinizden? Bendeniz insan gibi yaşamak istiyorum oğlum, yurt edindiğim,
derdini dert edindiğim, yaşımı, terimi, kanımı ve emeğimi karıştırdığım,
üzerinde güldüğüm, oynadığım, eğlendiğim topraklarda. Babalarınızın çiftliği
değil oğlum burası, bizim vatanımız lan burası, bizim. Burası sizin
babalarınızın çiftliği ise ben vatan haini olmaktan gocunmam, bilakis gurur
duyarım. Canı cehenneme lan kirli, kanlı çıkarlarınızın. Bu dünyayı Tanrı
yaratmış ama Tanrı’nın dünyası olmaktan da çıkmış bu dünya. Bıktık lan sizlerin
maskeli balolarınızdan. Tanrı’nın dünyasında maskeli balo olmaz lan. Maskeli
balodan ibaret olan dünyanızdan nefret ediyorum. Tanrı’nın dünyası için savaşıyorum.
Tanrı’nın kılıcıyım lan bendeniz. Bendeniz bendenizin hizmetime sunulmuş
dünyada gönlümce yaşamak istiyorum. Ne yani sizin kadılarınız beni haksızca
yargıladığı zaman haksız ben mi olacam? Sizler her şeyden kurtulacaksınız ama
ben kurtulamayacam öyle mi? Sizler haksız olacaksınız ve özgür olacaksınız ama
bendeniz haklı olacam ve tutsak olacam ve böyle bir dünyayı da kabul edecem
öyle mi? Hadiyn lan ordan geri zekâlılar. Ulan cennetimiz olacak dünyayı
cehennemimiz yaptınız bir de yanmamızı istiyorsunuz. Kimsiniz lan siz? Biriniz,
onlarca aç, susuz, çıplak insan varken milyonları dinozorlara yatırır, biriniz
güya sanki maharetmiş gibi milyonları bir tabloya yatırıp duvara asar. Ne biçim
bir iş lan bu? Tamam hadi yaptıklarınız doğru olsun da, bana niçinini anlatın
ama ve insanlığa ne sunduğunu. İnsanlık acılar denizinde yüzüyor be, acının
madeni olmuş ama sizler hala düğün bayram sevdasındasınız. O dinozorlarla kaç
aç doydu, çıplak giyindi? Bilakis çürüdü o dinozorlar. Ya o tabloyla kaç aç
doyacak, kaç çıplak giyinecek, acının yapışıp kaldığı kaç yüz gülecek? Yazıklar
olsun be! Bu toprakları sizden daha çok seviyorum yemin ediyorum. Şimdi bunu
ifade etmeyeyim mi, tehlikeli mi olur ifade etsem aman beni kadılar alır
götürürler ve karanlığın içine atıverirler diye korkayım mı? Gerçekten korkmalı
mıyım bu kadar masum bir ifadeyi izhar etmekten? Siz insan mı olursunuz o
zaman? Yoksa bu toprakları sizden daha çok sevdiğimi bildiğiniz zaman utanır
mısınız? O yüze sahip misiniz gerçekten? Bendeniz sizlerin mankurtklaştırdığınız
bir Kemalist, bir Milliyetçi, bir İslamcı değilim bilin bunu. Bir Kemalist’sem
Kemalistlerin yaptıkları yanlışları görmeyecek kadar kör değilim, keza bir
Milliyetçi isem Milliyetçilerin yaptıkları yanlışlara kör kalacak değilim, hakeza
bir İslamcı isem de İslamcıların yanlışlarını yok sayacak değilim. Bendeniz
sizlerin sürüleştirdiklerinizden değilim ve badema da olmayacağım. Bir politik
şeytanlar, bir de komprador pezevenkler, bir tek münhasıran kendilerinin her
şeyi bildiklerini sanıyorlar, güç ve servet sahibi oldukları için. Ama
yanılıyorsunuz ve yanıldığınızı bir gün elbette göreceksiniz. Merak etmeyen,
şüphelenmeyen, okumayan, düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan velakin hep
kazanmak isteyen, kazanmak için tüm değerleri feda edebilecek çapta olan bir
nesil yarattınız. İyi mi ettiniz? Söylememeyim mi bunu? Gücenir misiniz sonra?
Yoksa korkutmaya mı yeltenirsiniz? Tanrı’dan başka kimseden korkmadığımı
unuttunuz mu yoksa? Filmlerinizle, dizilerinizle, tuttuğunuz ve beslediğiniz
sanatçılarınızla, kiraladığınız köşe yazarlarınızla, ruhu ve beyni boş
akademisyenlerinizle, onay makamı olan malumatfuruş bilginleriniz ve
âlimlerinizle bizleri aldatabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Gerçekten attığınız
oltaya kolayca takılacak bir balık olarak mı düşünüyorsunuz bizleri? Yazıklar
olsun! Birgün burada olmazsa orada mutlaka hesap vereceksiniz, gerçekten hesabı
verebileceğinizi düşünüyor musunuz? Asla ve kata veremeyeceksiniz! Çünkü
hesabını vermeyeceğiniz kadar günah biriktirdiniz ve biriktirmeye de devam
ediyorsunuz.
‘’Hissedemediğiniz
bir şeyi anlayamazsınız’’ diyor Shakespeare.