Maalesef bu dünyanın hali budur. Bu dünyada işler çoban-sürü
denkleminde yürümektedir. Eli sopalı çobanlar ve onlara mutlak tabi olmuş
sürüler vardır. Dünya tarlasında otlamaktadırlar. İnsanın varlığından söz
edilemez yaşamakta olduğumuz dünyada. Çünkü insanın olduğu yerde sürüden söz
edilemez. İnsan varsa sürü yoktur, sürü varsa insan yoktur. İnsanın bağımsız
kişiliği ve özgür iradesi olacağından, sürüye dâhil olması, sürüleşmesi kabil değildir.
Sürüye dâhil olan birinin de insan olarak varolması ve insana dair eylemler
ortaya koyması muhaldir. Sürüde bağımsız kişilik ve özgür irade olmaz, sürünün
kişiliği ve iradesi süreye dâhil olanları kuşatmıştır. Sürü olmaktan
rahatsızsan insan olmaya cesaretin olacak ve insan olduğunu eylemlerinle
göstereceksin. Kabul edilse de, edilmese de gerçek budur. Dinsel açıdan da
temellendirilmiştir bu durum. Kimi dinler de zaten mevcuttur çoban-sürü
denklemi, olmayan dinlere de sonradan eklemlenmiştir, çünkü dinsel açıdan
desteklenmeyen bir şeyin kolay kolay alıcısı bulunmaz. Zira dini ortaya koyarak
insanları daha kolay, ucuz ve basit şekilde sürüleştirebilirsiniz. Kahir
ekseriyetin birleşik sıradanlığının ortaya koyduğu bir sonuçtur bu. Bugün ya
kendilerine çobanlık rolü verilenler ya da kendilerini spontane çobanlık
konumunda görenler, insanlığı sürüleştirmişlerdir. Sürüleşmeye dünden hazır
olanlarda kendilerine çoban bulmakta zorlanmamışlar ve gecikmemişlerdir. Zira
çobanlığa teşne olanlar her an pusuda bekler haldedirler. Birey olmayı
beceremeyen, iradesini ortaya koymakta pasif kalan, aklını ipotekleyen
insançocukları da sürüleşmeyi mutlu yaşamın şifresi olarak görmüşlerdir. İtaat
et rahat et, sürülerin sloganıdır. Bugün çobanlar konumlarından gayet memnundurlar.
Ne gariptir ki aynı memnuniyet sürüleşenlerde de gözlenmektedir. Güdülmeye
alışanların bağımsız hareket etme kabiliyeti yok olmuştur. Bağımsız hareket
etmekten korkanlarda çobanların varlığına ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir.
Elbette çobanlık yapanların da beklentileri olacaktır. Sürülerin gücünden,
etinden, sütünden, yününden, derisinden ihtiyaçları oranında faydalanmak. Öyle
ya, çobanlar, sürüleri yemlemekte, önlerine otlarını koymakta, onlar için en
mümbit otlakları ve en güzel sulakları bulmakta ve otlatıp, sulamaktadırlar.
Öyleyse karşılığını da almalıdırlar, elbette fazlasıyla da almaktadırlar. Sürü
toplu itaate tabidir, içlerinden tek birisi dahi başını kaldırmamalıdır ve
önüne ne konduysa ve gözünün önünde ne gördüyse onunla yetinmelidir, ne
fazlasını istemeli ne de önüne konulandan başkasına göz dikmemelidir. Aksi
takdirde kalkan baş gövdeden ayrılmak zorunda kalacaktır. Bu yüzden başlar hep
öne eğiktir. Ki, zaten sürünün her üyesi başı öne eğik şekilde varolmuştur. Bu
yüzden başlarını yukarı kaldıramazlar, çünkü sürünün yiyeceği başının eğildiği
ve uzanabildiği yerden bitmektedir ve ağzının hemen önündedir. Zaten başını
kaldırmaya ihtiyaç duymadığı gibi, istese de kaldırmaya cüret ve cesaret
edemez. Sürünün; kişiliği, karakteri, iradesi, hürriyeti, ihtiyarı olmaz. Sürü,
istemez, istemeyi bilmez, ona verilir, verileni almak zorundadır. Ne
isteyebilir ne de reddedebilir. Sürüye dâhil olmak belki rahatlığın ve
mutluluğun garantisi olabilir ama insanlığın öldüğünün de mutlak ve muhakkak
ispatıdır.
ÇOBANLAR VE SÜRÜLER...
Özgür DENİZ - 18.07.2020
Tarih: 18.07.2020
Okunma: 399
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.