Günümüzde gelişen muazzam ve cazibeli iletişim teknolojisinin oluşturduğu iletişim ağları sayesinde sanal bir iletişim kültürü oluşmuştur. Bu durum insanlar arasındaki duygusal, düşünsel ve gönül bağlarını olumsuz yönde etkilemiştir. İletişimi sığlaştırmıştır. Yozlaşmayı tevlit etmiştir. Yabancılaşmayı tetiklemiştir. Değerleri handiyse sıfırlamıştır. İnsanların arasındaki birlik ve dayanışmayı zayıflatmıştır. Kadim zamanların güçlü sevgi ve duygusal bağlarını yok etmiştir.
Kapitalizmin yarattığı pazarcı kişilikler de her şeyi ticarileştirmiş, kadim dostluklar, sevdalar, aşklar, güzellikler yok olmuş, her şey madde dininin ilahı olan paraya tahvil edilmiştir. İnsanlık çürümüştür. Menfaatsiz dostlukların, riyasız tebessümlerin yerini sefil çıkarcılık ve rezil mürailik almıştır. İnsan ucuzlamıştır. Değerler ticari birer dönüşüm nesnesi olmuştur. İşte bu yüzden insanlar birbirlerine karşı duyarsız ve lakayt kalmış ve bu da yabancılaşmayı tetiklemiştir. Kimlik ve kişilik bunalımı zuhur etmiştir. Toplumdan uzaklaşmalar, değerlere mesafeler tebarüz etmeye başlamıştır. İnsan yenilmiştir maddeye.
İletişim hangi yolla olursa olsun bir zarurettir ama dozunu iyi ayarlamak kaydıyla. İnsan kalmak ve değerleri çiğnememek koşuluyla. Dostluk köprülerini zayıflatmamak ve muhabbetin kokusunu tüketmemek kaydıyla.
Birbirimizle olan ilişkilerimizi daha sağlıklı seviyede yaşamak temennisiyle sevgiyle ve iletişimle kalın. Ama sanal değil doğal.
Kitap-Ahlak-Devrim. Tevhit-Adalet-Özgürlük. Emek-Vatan-Bağımsızlık.
AYRINTILAR:
1.TEŞKİLAT mevzuu: Biraz gündemden düştü zevahirde belki ama bendenize göre asla eskimedi, eskimez ve eskimeyecek bir mevzudur. Yani şu EMNİYET TEŞKİLATI mevzuu. Sayın Celalettin Cerrah Bey’in değindiği mevzu çok vahimdir. Belki bir anlık söylemiştir. Üzerinde derin tahlil yapmadan. Şimdi bir durum vuku buldu ve polise kimlik soruldu. Ne olacak? Polis kimlik çıkaracam derken o arada kahpe bir kurşun varlığını ortadan kaldırmayacak mı? Kim garanti edebilir? O şahıs bir psikopat, bir terörist olamaz mı ve kimliği bilinçli soramaz mı? Hiç kuşkusuz olabilir değil olur. Yani çok vahim bir durum. Bu yüzden bu vaka başka şekilde düzenlenmelidir. Polis otokontrole tabi tutulabilir ve üst mekanizmalarca bu iş hal yoluna konulur ama kimlik işi kesinlikle sakattır. Hatta TEKİLATIN mensuplarına VUR EMRİ verilmelidir. Herkes haddini bilmelidir. Tabiî ki TEŞKİLATIN mensupları da. Bu iş bir hiyerarşi meselesidir. İstendikten sonra yapılamayacak ta değildir. Zira TEŞKİLAT üzerinde her dem kasıtlı tuzaklar kol gezmiştir ve gezecektir. Bu konu derindir. Anlaşılması samimiyet gerektirir.
2.YÖK mevzuu: bu kurumun başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan Bey’e saygılarımla bir âcizane öneride bulunmak isterim haddimi ve hududumu bilerek. Şu ALES meselesi. Zira çok hayati bir mesele. Bilimin boğuluşuna vesile olan durum. Bir an önce lağvedilmelidir. Zira üniversitelerimiz sadece etiket meraklısı kişilerce doldurulmaktadır. İlimle, araştırmayla ve düşünceyle irtibatı olmayanlarca ve torpillilerce doldurulmaktadır ve bu durum yüce ülkemiz adına vahimdir. Gençlik adına çok elimdir. Hülasa ne yapılabilir? Adaylara girecekleri alanla ilgili bir araştırma konusu verilir. Bu tez olarak hazırlatılır. Bir jüri önünde sunumu yaptırılır ve performansı yüksek olan adaylar kabul edilir. Böylece üniversitelerimize, okuyan, düşünen, araştıran bilim adamı adayları alınır. Hem bu arada derin yaralarımızdan biri olan OKUMAK meselesi de halledilmiş olur spontane olarak. Zira bu işe aday olan başarılı olmak için okumak mecburiyetinde kalacaktır. Okuyan kişide muhakkak gelişecektir. Gelişen kişide olaylara çok derin ve kapsamlı bakacaktır. Bu şekilde bakış açısı kazananlardan teşekkül etmiş bir bilim yuvası muhakkak özgürleşecektir ve gençlik rahat nefes alacaktır. Ayrıca herkes hak ettiğine ulaşacaktır. Böylece yüce ülkemiz terakki edecek, milletimiz refaha kavuşacak, toplumsal iletişim fevkalade düzeyde olacaktır. Bu yüksek kurumlarımız rant kapısı olmaktan çıkıp, film değil ilim üretim merkezlerine dönüşecektir. Bu iş bir an önce halledilmelidir muhakkak, yükselmek ve yücelmek ve dünya standartlarına ulaşmak istiyorsak.
3.Bak bebeğim! Baban, değil müftü halife olsa kurtaramaz seni. Seni, sen kurtarmazsan. Ki söyleyeceklerinde doğru olacak değil, baban müftü diye. Doğruluk yürektedir bebeğim ve sen yüreksizsin. Sen çukurdasın. Sen kafa dinlemişsin, akranların edeple muallimlerini dinlerken. Akranların Tefsir denizinde kulaç atarken, sen Kevser hayallerine tutulmuşsun zahmetsiz, bedelsiz. Ama gerçeğine değil sahtesine ulaşmış sayılırsın. Sen zavallısın. Sefilsin. Mikropsun, cılız ve yolunda samimiyetsiz yürekleri işgale çalışan. Asil yüreklere tesirin olmaz senin. Rüzgâra tükürenin nere tükürdüğünü bilemeyecek kadar budalasın. Aynı teraneleri terennüm edip duruyorsun. Üslupsuzsun. Zira edep yoksunusun. Kişilik ve kimlik yabancılaşması yolunda mesafe katetmişsin. Yabancılaştığın yerden uzaklaştıkça yaklaştığın yerden itibar göreceğini zannediyorsun ama aldanıyorsun. Zira orası seni asla ittihaz etmez ve etmeyecek. Denemek bedava. Küfrü, ihaneti ve iftirayı bırakıver uzaklaştığın yere ve gör gerçeği bebeğim ve özüne dön. Yoksa sonun çok acı olacak. Sahte seremonilerle son bulacak ayrılık anın. Faniliğe aldanma bebeğim. Bakilik kesbet mütemadiyen. Sen samimiyetsizsin. Çünkü samimiyetsizler topluluğunun zavallı bir uşağısın. Ekmeğini onlar veriyor. İhanetin, küfrün ve iftiraların mukabilinde. Yaptıkların ne kadar gerçekçi, iğrenç ve ağır olursa bedeli de o mesabede olacaktır kuşkusuz. Zira sen bağlandığın kapıya muayyen işler için bağlandın. Biteviye havlamalısın. Yoksa mama yok. Ağlamayan çocuğa meme olmadığı gibi havlamayan köpeğe de mama yok. Bu, hayatın kara ve katı gerçekleridir bebeğim. Ama haysiyetli, kimlikli, kişilikli ve namuslu da olunabilir ve öylece yaşanılabilinir ve bu zor değildir, yeter ki samimi olunsun onurlu bir yaşam sürmek isteğinde. Hoşça kal bebeğim ve dostça kal bebeğim ve kini bırak sevgiyle dol bebeğim ve son tahlilde; yüce ve en gerçek ödülünü al bebeğim.