Ulan bir hiçiz, elimizden gelen hiçbir şey yok ama kendimizi
bir halt sanıyoruz ve bir şeyler yapabildiğimizi varsayıyoruz. Münhasıran
çizilen sınırlar içinde düşünme ve hareket etme kabiliyetine malikiz ve bunu
hürriyet sanıyoruz. Hakikaten cahiliz be. Düzen, bizi öldürmüş ve diri diri
toprağa gömmüş ama yaşadığımızı sanacak kadar ahmağız. Düzen, bizim ölü
halimizden can buluyor ama biz canlanıp düzeni gömmeyi akıl edemiyoruz. Sünger
gibi her şeyi emmekten başka hiçbir haltı beceremiyoruz ama beceriyormuşuz gibi
her şey hakkında ahkâm kesiyoruz ve her şeye atlıyoruz. Bin kere denediğimiz
bir şeyi mütemadiyen denemekten bıkmıyoruz, acaba denenmemiş bir şey var mı
diye sormuyoruz. Ulan tek başımıza yaptığımız ve tek bir kimsenin bile
görmediği bir şeyi bile becerebilecek irademiz, yetimiz, zekâmız yok. Bir dostu
ve düşmanı bile kendimiz seçemiyoruz. Ki, insan insana niye düşman olsun ki
diye bile soracak kadar zekâmız yok. Trajikomik bir halimiz var. Her şeye
inanıyoruz mal gibi, aklımız var kullanmıyoruz. İrademiz var kullanmıyoruz.
Niye kullanmıyoruz diye sormuyoruz. Doğamızda var olan kıllara ve onların
üzerimizde aldığı şekle göre birbirimizi tanımlayacak, renkleri benzerlerimize
münhasır bir şeymiş gibi algılayacak, anlamlandıracak kadar zekâdan yoksunuz.
Üzerimizde ki kıllara, seçtiğimiz renklere göre dostluk yahut düşmanlık
belirleyecek derecede salağız. Ulan oysa ne kılı sen var ettin ne de rengi geri
zekâlı. Böyle yaparak düzeni güldürüyorsun ancak. Çünkü ancak küçük şeyleri
yapabilecek zekâya sahibiz, büyük işler yapabilecek kadar büyük değiliz. Düzen
bizi perişan etmiş ama farkında değiliz. Zira başımızı yere bir eğmişiz, bir
daha kaldıracak gücü kendimizde bulamamışız. Oysa insan dediğin başı yukarıda
dik bir şekilde vardır. İktidarları değiştirenler bile biz değiliz. Ama bize
biz değiştiriyormuşuz gibi hissettiriyorlar rahatlatmak ve bizi bir şeyden
sayıyorlarmış gibi algı yaratmak için. Filhakika iktidarları değiştirenler
görevlendirilmiş olanlardır. Aydınlar, gazeteciler, kompradorlar,
politikacılar, şeyhler, akademisyenler içerisinden seçilmiş kişiler. Onlar yön
gösteriyorlar. Karar verici efendiler talimat veriyorlar. Olan spontane oluyor.
Yani senin hiçbir etkin de katkın da yok zavallı insan. Ama kendini bir halt
sanıyorsun. Yüzüne gülünmesine kanıyorsun. Yalana kolayca aldanıyorsun.
Bendenizin yolum uzun, zor, sancılı ve tehlikeli. Düşman
acımasız, amansız, zalim, kavi ve çetin. Elbette önemli değil. Bilinmeyen yola
çıkılmaz. Yol bilinir ama son bilinmez. Dünyayla bir iltisakım olmadı ve yok,
badema da olmayacak. Bendeniz için önemli olan şey; insan olduğumu iliklerime
dek hissettirecek olan hürriyettir. Hür değilsem dünya önüme serilse ne fayda,
hürsem dünyasız olsam ne gam. Sahiplenmeyi hiçbir zaman benimseyemedim. Neyi,
niçin, nereye kadar sahiplenebilirdim ve sahiplenecektim ki? Ki, sahiplenmek
istedikçe ve hırsla sahiplenmeye çalıştıkça düzenin kucağına düşmekten ve
köpeği olmaktan başka çıkar yol yoktur. Elbette düşsüz bir insan da değilim.
Güzel ama imkânsız olmayan düşlerin sahibiyim. Elbette ezilen insanların ve
halkların görkemli yarınlarını çok görmek isterim. İnsan olanların kardeşliği
neticesinde tezahür eden birleşik gücün tevlit edeceği mutlak zafere de
şahitlik etmek isterim. Belki zaferi göremem. İnsanın, halkların ve insanlığın
kurtuluşuna şahit olamam. Ama bu mücadele bitmemeli, mutlaka sürmeli. Korkuyu
behemehâl yenmeli, cesareti kuşanmalı. Zalimlere ve zalim düzene inat kardeşçe
kavga vermeli. İnsan ve insanlık düşmanı bu kahpe, kalleş, vahşi, faşist ve
emperyalist düzen behemehâl çökmeli ve yerine insanca, hakça bir düzen
kurulmalı, ne ezen ne de ezilen olmamalı, insanlar hep birlikte gülmeli ve
ağlamalı, üretmeli ve tüketmeli, bir tarağın dişleri gibi eşit olmalı. Doğru
olanın, dürüst olanın, haklı olanın, iyi olanın, çalışanın, üretenin, namuslu
olanın değerinin olduğu bir düzen olmalı. Kulun kula kulluk etmediği, suçsuz
olanın suçlu muamelesi görmediği, ezeninde ezileninde hukuk önünde eşit olduğu,
ortak mülkün güçlülerce talan edilmediği, herkesin hak ettiğini engelsiz
alabildiği bir düzen olmalı. Çünkü her birimiz insanca yaşamayı amasız,
fakatsız, tereddütsüz hak ediyoruz ve hak ettiğimizden fazlasını da asla
istemiyoruz.
Bizler, çok derin, en diplerdeki bir gerçeği ıskalıyoruz.
Bakınız, şimdi bu efendiler bu vatanı babalarının çiftliğiymiş gibi
kullanıyorlar ya ve egemenliklerini kaybettirmeyecek bir düzen tesis etmişler
ya, düzenlerine göre bir kendileri bir de bizler varız ya ve bizleri
korkutarakta kendilerine hadim eylemişler ya, bizleri de bir hiçmişiz gibi
görüyorlar ya, hayatı da bizlere zindan eyliyorlar ya, haddizatında istediğimiz
an her şey tersine dönebilir. Biz istersek içeriye, onların kalelerine
girebiliriz, buna gücümüz kifayet eder ama efendiler biz istemedikçe dışarıya
adım bile atamazlar. Biz sel olup taşabiliriz ve her barikatı yarıp geçebiliriz
ama onlar ne dışarıya çıkabilirler ne de içeri de rahat edebilirler.
Kulelerinden dışarıya çıkmayı bırakın, dışarıya bakamazlar bile. Biz halk
toprağında özgürüz ama onlar kendi kalelerinde tutsaklar. İşte onların da
ıskaladığı bir gerçektir bu. Devran hep böyle gider, çark hep doğru döner
zannediyorlar. Kendilerini güçlü biliyorlar ama karşılarındaki güçten bihaberler.
Bizlerin gücümüz olmadığını düşünüyorlar. Ha bizde kendi gücümüzün farkında
mıyız? Elbette bizde kendi gücümüzün farkında değiliz hatta kim olduğumuzu bile
bilmiyoruz. Zaten bu cehalet değil midir ki böylesi çıldırtan dengesizliği
intaç eden? Ama ne hazindir ki, bizler düzene bir yandan küfreden, diğer
taraftan köpeklik eden sefil varlıklarız. Yani tüm şikayetlerimiz münafıkça bir
şikayettir. Ve bizden yana en gerçek sorun da budur. Yani bizler namuslu
insanlar değiliz. Kendimizde olmadığı için düşmanız şeylere. Bizde de olsun
istiyoruz. Bizde olunca bizim için sorun kalmıyor. Herkeste olsun istemiyoruz.
Bizde olmayınca, olanlara düşmanlık ediyoruz; bizde varsa da, biz de varolduğu
için bize düşmanlık edenlere karşı gerçek düşmanla ittifak ediyoruz. Filhakika
bizler onurlu yaşamayı kesinlikle hak etmiyoruz ve hiçbir eylemimizde samimi
değiliz. Böyle olunca da olanı hak ediyoruz. Zaten hak etmediğimize de maruz
kalmayız.