DÜNYA VE İNSAN...

Özgür DENİZ - 25.08.2020

Dünya dediğimiz olgu, bizim ömrümüzle mukayyet bir olgudur. Çünkü ömrümüzün sınırları kadardır onun sınırları da indimizde. Biz yaşadığımız kadar vardır o, çünkü yaşadığımız müddetçe onun varlığını hissetmekteyiz, bolca sunduğu acılarını ve kısarak sunduğu sevinçlerini yaşamaktayız, yaşamımızın noktalanmasıyla onun varlığı da nihayete erecektir. Biz var olduğumuz kadar dünya da vardır, biz yok olduğumuzda dünya da yok olacaktır yani. Çünkü yaşarken duyarız, görürüz, biliriz, hissederiz. Ölüler için bitmiştir her şey! Ama ister istemez bizi etkileyen bir dün de vardı, bir gelecekte hep varolacaktır. Yani ne kadar her şeyi bugünle ve varlığımızla sınırlasak bile, varlığımızı da aşan bir gerçeklikle de karşı karşıyayız yani yaşanmış bir dünle ve varlığı meçhul bir yarınla. Dünden ders çıkarıyoruz, bugünden ilham alıyoruz, yarını tasarlıyoruz. Dün, bugün, yarın kıskacında karşımızda bir gerçeklik olarak duran bu üç günlük dünyada hepimiz birer faniyiz. Günahımızla, sevabımızla, iyiliklerimizle, kötülüklerimizle yuvarlanıp gidiyoruz uzun ince bir yolda. Bir akıl ve kalp sahibiyiz ve bu ikisinin ışığında yürüyüp gidiyoruz, her şey bizim elimizde yani. Ne yapacağımıza, nasıl hareket edeceğimize, neye göre yaşayacağımıza, ne karar vereceğimize, neyin yanlış neyin doğru olduğuna inanacağımıza bu iki ustanın sunduğu ışıkla karar vereceğiz. Altımıza serilmiş bir yeryüzü, üstümüze örtülmüş bir gökyüzü arasında bir ırmak gibi çağıldayıp gidiyoruz bilinmez yarınlara doğru. Geride kalan her gün bilinmezlikten çıkıyor, ulaşamadığımız her gün belirsizliğini koruyor ve biz bilinenle bilinmeyen arasında gelgitleri yaşıyoruz. Haddizatında herkese ait olan bir mülkte, münhasıran kendi çıkarlarımızın peşinden koşuyoruz, koşarken de bitevi kirleniyoruz. Bütünlüğü bozarak, birliği parçalayarak varolmaya çalışıyoruz. Doğadaki insicamı mütemadiyen nakzederek ilerliyoruz. Her şeye ihanet ediyoruz, insana, doğaya, hayvana, bitkiye vb. Bir insicam oluşturarak ilerlemek aklımızın ucundan geçmiyor. Bir Tanrı’yla yola çıktık, yolda bulduğumuz tanrıların peşine takılıp yola çıktığımız Tanrı’ya ihanet ettik ve O’nu görünmezler de bıraktık. Böylece de nerde durduğumuzu, nereye gideceğimizi şaşırdık, çünkü yolda karşılaşıp peşlerine takıldığımız tanrıların her biri bizleri ayrı yollara yönlendirdi ve nihayet yolumuzu kaybettik. Birlikte yola çıktığımız Tanrı merhamet etmemizi ve bağışlamamızı isterken, yolda karşılaştığımız tanrılar ne kadar acımasız olursak o kadar kuvvetli olacağımızı ve kuvvetli olduğumuz kadar galip geleceğimizi söylediler. İnandık ve doğruyu terkedip doğru olarak gösterilen yanlış yollara girdik. O günden sonra kan durmadı yeryüzünde, insan insanın kurdu oldu ve kemirdikçe kemirdik birbirimizin etlerini ve kanlarımızla besledik çocuklarımızı. İlk Tanrı’mız duayı öğretmişti bize, sonradan bulduğumuz tanrılar laneti ektiler toprağımıza. Sonra lanetlendik bizde, üzerinde büyüdüğümüz topraklarda. Şimdi bitevi kanlı kemiklerle besleniyor, kan içiyoruz ve mirasımız kan oluyor yarınlara. Dünyaya insan doğmuştuk ama dünyadan aldıklarımız karşılığında insanlığımızı verdik ve kan emen yaratıklara dönmekte tereddüt etmedik.

 

BİR SÖZ:

 

‘’’’Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için, insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterli.’’’’

 

‘’’’Her şeyi SORGULA.’’’

 

Karl MARX

Tarih: 25.08.2020 Okunma: 338

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?