Tanrı kahretsin! İnsanız işte ve hayatın içindeyiz. İnsan değilsek ve içinde bulunduğumuz şey hayat değilse, kimiz o zaman ve neredeyiz diye soruyorsun. Bir beynin var, bir ruhun var, kulağın, gözün, ağzın, dilin, derin var. Düşünüyorsun, hissediyorsun, duyuyorsun, görüyorsun, konuşuyorsun, dokunuyorsun. İçindesin işte hayatın ve yaşıyorsun. Yaşamak demek böyle bir şey demek çünkü ve bu yüzden ölmüş gibi de yapamıyorsun ki. Sahip olduğun her şeyin bir anlamı olmalı diyorsun, herkes gibi yapamıyorsun, yaşayamıyorsun. Öyleyse sahip olduklarının ne anlamı olabilir, anlamsızsa niye var olabilir diye sorguluyorsun. Ben herkes, herkes ben değil, öyleyse herkes gibi olmak zorunda da değilim diyorsun. O zaman isyan ediyorsun, çünkü isyan etmeni gerektiren bir şekilde muamele görüyorsun, kimsenin hayatına karışmadığın halde, her taraftan hayatına karışanları görüyorsun ve dayanamıyorsun. Hayat kimsenin değil, öyleyse kimsenin olmayan ama herkese ait olan hayatta kimse benim hayatımı kafasına göre dizayn etmemeli, edemez diyorsun ve tabi ki de haklı oluyorsun. Çünkü kimsenin kulu ve kölesi olarak doğmadın, öyleyse kimsenin sana kader çizmesine razı olamazsın diyorsun. Öyleyse kimseye ilişik değilsin, mahkûm değilsin, bağımlı olmak zorunda değilsin diye düşünüyorsun. Niye birilerinin kafasına ve nefsine göre çizdiği kaderin mahkûmu olayım diye düşünüyorsun. Onlarda senin gibi fani birer insanlar diyorsun. Hep kendilerini düşünürler diye düşünüyorsun. Öyle olduğunu görüyorsun. Öyleyse benim kaderimi çizemezler diyorsun. Haklılığını bile haykıramıyorsun ve bu dayanılmaz oluyor, dayanamıyorsun ama çaresizliğin girdaplarında kayboluyorsun. Çünkü kimsenin senin hayatına karşıma hakkı olmadığını biliyorsun ama hakları olmadıkları halde karıştıklarını görüyorsun. Canın sıkılıyor, yüreğin yanıyor, göğsün daralıyor, beynin yoruluyor, çıldırıyorsun. Ölüymüş gibi de yaşayamazsın ki. Canlıyken nasıl ölü olabilirsin ki, ölüyken canlıymış gibi yapabilir misin? Hayattasın ve canlı bir beynin var, düşünmeden edemiyorsun, beynini durduramıyorsun, milyonlarca sorular uçuşuyor beyin göklerinde bitevi; tenini ayakta tutan ve seni harekete sevk eden bir tinin ve duygu deposu bir yüreğin var, onu yok sayayım ve hiçbir şeyi hissetmeyeyim diyemiyorsun; bir hayat denizinin içinde, nehir gibi akan milyonlarca insanın tam ortasındasın, görsen olmuyor, görmesen olmuyor, çaresizce görüyorsun olan biten her şeyi, körmüş gibi davranamıyorsun; alınıp verilen her nefesi hissediyor, söylenen her sözü işitiyorsun işte ve göz göre göre aldatıldığını hissediyorsun işittiklerin sebebiyle, ne yapabilirsin ki, sağırmış gibi mi davranacaksın, olmuyor işte; her şey tam karşında olup biterken ve yine her şey seni de içine çekerken ve ilgilendirirken seni, ya nasıl susacaksın, nasıl gem vuracaksın ağzına, dilini kesip atamıyorsun, sussan olmuyor, konuşsan olmuyor; sen nasıl dokunmak zorundaysan, her şey de gelip buluyor seni ve dokunuyor sana, tepki vermeden var olabilir misin, ölü değilsin ki. Ve anlatmak istiyorsun, mütemadiyen anlatmak. Sınır tanımadan, yasak takmadan, engellere takılmadan tüm gerçekleri izhar etmek istiyorsun. Sınır nedir ki, yasak niçindir ki, engel niye var ki diyorsun, böyle bir şeye kim cüret edebilir diye soruyorsun. Çünkü saklı gerçeklerin hayatını zindana çevirdiğini çok iyi biliyorsun. Yalanlarla hayatının çalındığını, ömrünün çürüyüp gittiğini görüyorsun. Asla böyle olmamalı, buna müsaade edemem, kendi ellerimle kendimi diri diri toprağa gömemem diyorsun. Bunun içinde fasılasız yazmak istiyorsun, yazmayınca yapamıyorsun, yapmamayı yapamıyorsun, yapmazsan yüreğin yangın yerine dönüyor. Dayanamıyorsun, ateşlerde yanıyorsun. Dışında ne varsa senide içine çekiyor, elinde değil dipsiz bir kuyuya düşer gibi oluyorsun. Bir yandan da susmak, öylece susmak, sonsuza kadar susmak, öylece put gibi, heykel gibi durmak istiyorsun, robotlaşmak istiyorsun. Çelişkili duyguların, düşüncelerin kıskacında kanadı kırılmış bir kuşun çırpındığı gibi çırpınıyorsun. Elinde değil, olmuyor. Çünkü özgürlük meydanı olan dünyayı kafes yapmışlar ve içinde tutsak eylemişler seni, bu nasıl olabilir diye soruyorsun, olmasını sorguluyorsun. Dünya kimin ki, kime verilmiş ki, öyleyse dünyada kimin istediği gibi hareket etme hürriyeti olabilir ki? Benim dünyamda ben nasıl tutsak olabilirim ki? Kimsenin canına kastetmiyorum, kimsenin tavuğunu taşlamıyorum, kimsenin ağacının dalını kırmıyorum, kimseyle alıp veremediğim yok, o zaman kimseler niye bana karışıyorlar, buna hakları olabilir mi? Hakkın olmayan bir şeyi yapmaya haddin olabilir mi? Kimseyi bana inanmaya zorlayabilir miyim, öyleyse niçin beni kendilerine inanmaya zorluyorlar? İnanmak zorunda değilim, katlanmak zorunda değilim, susmak zorunda değilim, kabul etmek zorunda değilim ama isyan etmek insan olmam için olmazsa olmaz oluyor. İnsansam isyan etmeliyim diyorum yoksa hayvandan ne farkım olabilir diye düşünüyorum. Bu hayat böyle olmaz ve olmamalı, böyle gitmez ve gitmemeli, buna müsaade etmemeliyim, etmemeliyiz. Çünkü kimsenin babasının evinde değilim, değiliz ve kimsenin bize istediği gibi davranmaya hakkı yok ve olamaz. Bize sorulmadan bizim hayatımız dizayn edilip kaderimiz çizilemez. Kaderini kendin çiz, eğer insansan ve insan gibi varolmak, yaşamak istiyorsan, dinle aldatılmaya son ver, kimlikle aldatılmaya son ver, beynini ve ruhunu özgürleştir. Yaşa diye verildi bu ömür, yaşamadan geberip gitme. Çık git gölgesi olmayan, meyvesi zehir olan ağaçların altından, niye bekleyip duruyorsun ki? Bu dünyaya, böyle at kuyruğunda sinek gibi yaşamak için mi geldin sen? Çendan beyninde ki fikrini söyleyebileceğin, söylendiğinde suçlanmayacağın bir dünya yarat.
ÜÇ SÖZ:
‘’’’Gençler! Bu Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak
sizlersiniz. Cumhuriyet, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.’’’’
Mustafa
Kemal ATATÜRK
‘’’’Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için,
insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen
yeterli.’’’’
Karl MARX
‘’’’Her şeyi SORGULA.’’’
Karl MARX