SADECE DÜŞÜNÜN...2...

Özgür DENİZ - 07.09.2020

Şimdi Hz. Muhammed var mı, yok mu? Var mı, yok mu bir karar vermek zorundayız de mi? Bilakis O’nu düşünemeyiz, hakkında bir şey söyleyemeyiz, tüm yönleriyle yaşamına matuf doğru ya da yanlış diyemeyiz de mi? İttihaz edeceksekte, rededeceksekte, üzerine düşüneceksekte mutlaka net bir olgu olmalı değil mi ortada? Çendan bir yerden düşünmeye başlamak için. Yani bu dünyaya gelmiş ve bu dünyada yaşamış mı, insanlar ve toplumlar buna şahitlik etmişler mi? Gelmiş, bulunmuş, yaşamış diyorlar de mi? Kabul edenler de, etmeyenler de böyle söylüyorlar, herkes kendi zaviyesinden bakarak, söylemleri ve yaşamı temelinde de bir tepki de bulunuyorlar de mi ve biz O’nun hayatını okuyoruz değil mi? Şöyle bir durum var ortada; gerçekten her yönden meflûç halde bulunan bir topluma gelmiş mi bir peygamberlik görevi ile. Gerek insan olarak, gerek toplum olarak, gerek politik olarak meflûç bir hayatın içine doğmuş değil mi? Bu böyle yani, böyleymiş, okuduk, okuyoruz, düşünüyoruz, aksi bir durum vaki değil şu ana değin. Ve o toplumda önce bir insan olarak sonra da peygamber olarak bulunmuş mu? Ki, bazı ortamlarda varlığı hissedilmemiş bile, zira O, kendini tek bir insandan bile üstün görmemiş. Çünkü muayyen bir eksende yaşamış. Yani o dönemi okuduğumuz zaman böyle bir manzara ile karşılaşıyoruz. Kabul edip etmemek bir şeyi değiştirmiyor. Ki, zaten kabul ya da reddettirmek için bir şeyler ortaya sürmüyoruz. Bizim derdimiz kabul ya da ret ettirmek değil. Münhasıran düşünmek için düşünce serdediyoruz ama cerhedilebilme ihtimalini de göz önüne alarak. Çünkü tarihi kayıtlar böyle söylüyor. Kabul edenlerin kayıtlarında da, kabul etmeyenlerin kayıtlarında da böyle söyleniyor. Neler söylemiş ve söyledikleri ile hayat arasında ki ilinti, irtibat nedir, isabeti ne derecededir düşünmeliyiz de mi? Kabul ediyorsak hangi düzeyde temsil ediyoruz, reddediyorsak hangi gerekçelerle reddediyoruz bilinmelidir de mi? Çünkü ispatsız iddia tiksindiricidir. Kabul edenler içinde böyledir bu, reddedenler içinde. Eğer ki, iddianı ispat edemiyorsan, iddianın benim tarafımdan tolere edilmesini de bekleyemezsin, metazori tolere ettirmeye de yeltenemezsin değil mi? Bu senin basitliğini, küçüklüğünü, iğrenç olduğunu gösterir de mi? Kabul ediyorsan ispat etmelisin, nasıl ispat edeceğini bilmelisin, bilmiyorsan kalkıpta O’nu sevdiğini ifade edemezsin. Reddediyorsan da ispat etmelisin, nasıl ispat edeceğini bilmelisin, bilmiyorsan da kafana göre zevzeklik etmeyeceksin. Çünkü hayatta her şeyin bir raconu vardır, bahusus düşüncenin raconu keskindir, ağırdır. İki tarafta kendilerine yönelecek oklara hazır olmalıdır. Oklar gelip ruhlarına batar da acı verirse ve bu nedenle bağırıp çağırırlarsa onlara münafık gözüyle bakarım. Böyle yaparlarsa o pisliklerin mikrop suratlarına tükürürüm. Ha yağmur yağdığını düşünebilirler, orası onların bilecekleri şeydir, benim düşüneceğim, bileceğim bir şey değildir. O’nun gibi olun ya da O’nun gibi birini gösterin demiyoruz, çendan benzeyen bir tarafınızı ya da benzeyen birini gösterin diyoruz. Anladınız mı? Umarım ki anlamış olun. İtlik yapmıyoruz ve itleşmiyoruz, itlik yapanları ve itleşenleri de önemsemiyoruz.  Önce insan diyoruz, her şey insandan sonra başlar diyoruz. Yaptığımız her şeyi insanca yapmaya gayret ediyoruz. Ve münhasıran önce insanım diyenlere, insan olabilenlere değer veriyor, saygı duyuyoruz. Hem O’nunla zerre miskal iltisakın olmayacak ama varmış gibi davranacaksın hem de O’nun üzerinden bu dünyayı sonuna kadar kazanacaksın. Yani Allah ile aldattığın gibi Muhammed ile de aldatacaksın. Bu riyakârlığa tükürürüm. Ama aldananların beyinlerine de tüküreyim.

Tarih: 07.09.2020 Okunma: 451

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?