Yoktuk ve varolduk. Elbette
varlığımıza sebepler vardı da varolduk yoksa yine yoktuk. Bir dünyadayız değil
mi? Kalbimiz hissediyor, gözümüz görüyor, gövdemiz dokunuyor ve beynimiz de
düşünebiliyor üzerinde değil mi? Üstümüzde mavi gök, altımızda kara toprak,
arasında biz. Doğru de mi bunlar? Hayali şeylerden bahsetmiyoruz. Bu dünyaya
gelmişsiniz değil mi? Varsınız, yaşıyorsunuz, öyleyse gelmişsiniz. Ve bir gün
gideceğiz, gittiklerini gördük hep gelenlerin ve görmedik gidipte döneni. Bir
aşağıda bir yukarıdayız bu dünyada, gel gitler yaşıyoruz, nice duygular ve
düşünceler taşıyoruz, insanlık denizinin devasa dalgaları bir üste çıkarıyor
bizi bir dibe doğru çekiyor yani aynı yerlerin ebedi mukimleri değiliz. Birgün bu
hayat bitecek de mi? Can, göğüs kafesinden çıkıp uçup gidecek, kanatsız bir kuş
gibisin öyle ya. Ne kalacak geriye? Maddi olarak hiçbir şey ama manevi olarak
yaşadıklarınız, yaşattıklarınız ve yaşatılanlar değil mi, belki de unutulmayan
bir gülüşünüz? Bastığınız toprağa basamaz olacaksınız, denizlerde yüzemez
olacaksınız, toprakta koşamaz olacaksınız, yağmurlarda ıslanamayacaksınız, soğukta
donmayacaksınız, bir çiçeği koklayamaz olacaksınız, şen kahkahalar
atamayacaksınız, bir sevdiğiniz olupta sarılamayacak, tebessüm edemeyecek, buse
alıp veremeyeceksiniz. Organlarınız canlılığını yitirmiş olacaklar ve hiçbir
şeyden haz alamaz hale düşecekler. Peki, böyle bir hayatta nasıl yaşamalısınız?
Yarın öleceğinizi bilseydiniz (((bilimsel olarak yani tıbben kesin olarak))),
nasıl yaşardınız? Ölüm demişken ille de inanç bağlamından yola çıkarak
söylemiyoruz söylediklerimizi, çünkü inansın inanmasın herkes ölecek (((Ki, biz
mutlak bağımsız olarak insan odaklı konuşuyoruz her daim ve sonsuza kadar böyle
olacak bu. Çünkü insan olamayıpta insan kimliği dışında ki kimlikleriyle var olmaya
çalışanlardan o kadar nefret etmişim ki, bu nefretimi giderebilecek hiçbir şey
yok artık ve bundan böyle münhasıran insan odaklı bakıyorum her şeye. İnsan
olamayanların hiçbir şey olamayacaklarına kesin olarak iman ediyorum, kimsenin
de imanı bendenizi enterese etmiyor, her daim eylemlere baktım, badema da eylemlere
bakacağım.))). Hülasa; bir gün bu can çıkıp gidecek. Aynı şekilde yaşamaya
devam edebilir miydiniz? Edemezdiniz değil mi? Ama ne zaman öleceğinizi
bilmediğiniz için nasıl yaşayacağınıza da karar veremiyorsunuz. Demek ki
dünyada kalmak sizleri korkutuyor de mi? Çünkü başınıza bir şey gelipte elinizdekileri
kaybedersiniz diye korkuyorsunuz, ya bir de önümde uzun bir yaşam varsa diye.
Ya o garantiyi nasıl elde ediyorsunuz? Yani bir dakika sonra küp diye
gidivermeyeceğinizi kim söyledi? Bir gün her bir insanteki bir yerlerden kopup,
ayrılıp gidecek, bulunduğu yere veda edecek. Doğru mu? Yalanlayın o vakit.
Ailenizi terk edeceksiniz, okullarınızdan mezun olup gideceksiniz,
memleketinizden kopup gideceksiniz, arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden, sevenlerinizden
ayrılacaksınız, işinizden emekli olacaksınız ve gün gelecek içinde doğduğunuz
ve bir müddet yaşadığınız dünyadan el ayak çekeceksiniz. Bunlar olacak de mi?
Olmayacak diyen var mı? Peki, böyle bir dünyada nasıl yaşamalısınız? Ortama mı
uymalısınız? Zalimlere dalkavukluk mu etmelisiniz, düşene bir tekme de siz mi
atmalısınız, kötülüklere payandalık mı etmelisiniz, mazlumları görmezden gelip
sırtınız mı dönmelisiniz, düzene mi uymalısınız, hiçbir isyanınız olmamalı mı,
sömürücülerin çanakçısı mı olmalısınız? Bizden diye, zalimleri alkışlamalı,
mazlumları lanetlemeli misiniz? Yıkıp yeniden yapmak iradesi göstermemeli
misiniz? İyi düşünün, sağlam karar verin, korkmadan doğru olanı yapmakta ısrar
edin. Ayrıldığınız her yere daha önce görülmemiş, bırakılmamış ve orada yaşanılmamış
güzellikler, iyilikler bırakmaya çalışın. Küçük dokunuşlarda bulunun, baki
kalacak olan o dokunuşlardır işte. Böyle yapılmalı değil mi sizce de? Yaşamış olduğunuz belli olsun ve bir anlamı
bulunsun, sizden bir şeyler kalsın geriye. UNUTMAYIN! Ne milyonluk
elbiseleriniz kefeniniz, ne milyonluk arabalarınız tabutunuz, ne milyonluk
evleriniz mezarınız olmayacak ve ne de o karanlık kuyuda altınlarla dolu
keseleriniz, paralarla dolu kasalarınız ve kallavi masalarınız sizi
koruyamayacak. İnsanlığınızla gideceksiniz ve geri kalan da insanlığınızdan
başka hiçbir şey olmayacak, tabi biriktirdiğiniz ve götüreceğiniz,
bırakacağınız bir insanlığınız varsa. İt olmayın, insan olun. İt sizden de olsa
yeter artık hoşt deyin, insan sizden olmasa da değerini bilin ve buyur edin. Çünkü
yaşam sizin yaşamınızı, başkaları uğruna vazgeçmeyin. Yalanlarla yaşamınızı
çaldırmayın. Gözlerinizin gördüklerine kör, kulaklarınızın duyduklarına sağır
olmayın. Allah ile aldatılmayın!
SADECE DÜŞÜNÜN...4...
Özgür DENİZ - 09.09.2020
Tarih: 09.09.2020
Okunma: 374
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.