‘’’’İnsanlara, öyle bir zaman gelecektir ki, sadece hilekârlar yakınlaşacak, sadece günahkârlar akıllı sayılacak, sadece insaflı kimseler güçsüz görülecektir.’’’’ Hz. Ali
Helak olacaksınız oğlum! Hem de her şeyinizle;
varlıklarınızla, makinelerinizle, malikânelerinizle, kasalarınızla, mekanizmalarınızla
vb. Uyarıldınız dinlemediniz, uyarılmaktasınız dinlemiyorsunuz. Böyle bir şey
kabil değil diye düşünüyorsunuz olmayan aklınızla. O zaman pisliklerinizde
boğulun demekten başka yol bırakmıyorsunuz bize. Beyinsiz olduğunuz için
durumun vahametini algılayamıyorsunuz. Kallavi yerlerde oturunca, kallavi
servetlere malik olunca, kallavi payelere kavuşunca, enformasyon çöplüğünden ziyadesiyle
behre sahibi olunca doğal olarak her şeyi anlayanlar olduğunuzu sanıyorsunuz.
Yanılmaktasınız, yanılıyorsunuz ama bunu acı bir şekilde öğreneceksiniz.
Felaket yaklaşmakta adım adım. Konumlarınız gereği algılayabileceğinizi hatta
algılayabildiğinizi sanıyorsunuz ama ahmaklığınız aksinin gerçek olduğunun
farkına varmanızı engelliyor. Konumun, servetin, kudretin, apoletin zekâya
delalet etmediğini fehmedecek kadar zeki değilsiniz hatta hiç zeki değilsiniz
ve hatta aptalın tekisiniz. Akıl; bir dinin müntesibi, bir milliyetin mensubu,
bir yapının üyesi, bir benzerinizin aşığı olmakta değildir. Akıl kafadadır. Ama
bunu idrak edecek akıldan mahrumsunuz. Bu yüzden de bildiğiniz gibi yaşayıp
gidiyorsunuz. Umursamıyorsunuz, aldırmıyorsunuz, çünkü kirli ve kanlı
çıkarlarınız gözlerinizi körleştirmiş, vicdanlarınızı nasırlaştırmış,
zihinlerinizi çölleştirmiş. Kendi derdinize düşmüşsünüz, hiçbir beis
görmüyorsunuz çıkarlarınız için herkese ait olan değerleri harcamakta. Öyle
ahlaksız, haysiyetsiz ve zalim yaşıyorsunuz ki, hiçte böyle olmadığınızı
sanıyorsunuz, çünkü aynaya bakmaya cesaretiniz yok. Öyle sekter, aptal, alık ve
bönsünüz ki, böyle olduğunuzun bile farkında değilsiniz. Maddenin her şeyi
çözeceğini zannediyorsunuz. Maddeye malik ve hâkimsiniz ya, artık sorun yok
diye düşünüyorsunuz. Her şeyi fizikten ibaret görüyorsunuz. Her şeyin bir
metafiziğinin de olabileceğini akıl edemiyorsunuz. Burada ki kıldan ince,
kılıçtan keskin noktayı ihsas etmekte güçlük çekiyorsunuz hatta ihsas etmekte
istemiyorsunuz, belki ihsas edecek zekâdan yoksunsunuz. Ki, münhasıran zekâdan
değil, tüm ulvi hasletlerden yoksunsunuz. Öyle görünüyor gibisiniz ama insan da
değilsiniz. Bazen bazı şeyler sebepsiz düşüverirmiş gibi olur ama niye böyle
olduğunu asla anlayamazsınız; ulan dersiniz sapasağlam şey bir anda küt diye
gidiverdi, nasıl olabilir böyle bir şey dersiniz, apışır kalırsınız ama
oluverir işte, anlamakta aciz kalırsınız, çünkü anlayacak derinlikte bir
zekâdan yoksunsunuzdur. İnsanları cahilleştirdiğiniz, körleştirdiğiniz, sağırlaştırdığınız,
hissizleştirdiğiniz, düşüncesizleştirdiğiniz için mutlu mesut yaşayıp
gideceğinizi sanırsınız, hiçbir şeyin size dokunmayacağını varsayarsınız, nasıl
olsa kimsenin gelip sizden hesap soramayacağını, size güç yetiremeyeceğini
varsayarsınız ve istediğiniz velakin istenmeyen her şeyi yaparsınız ama
unuttuğunuz bir şey vardır ve unuttuğunuz yerden vurulursunuz. Mahvettiniz her
şeyi oğlum! Çiğnediniz, çürüttünüz, gömdünüz. Pisliklerinizi gömdüğünüz ve
çürüttüğünüz toprak zehrini kusuyor şimdi, bağrına doldurduğunuz pislikleri
üzerinize boşaltıyor ve boşaltacak da. Bitmedi oğlum, bitmedi ve bitmeyecek,
akın akın gelecek ve gömecek sizi, gömdüğünüz ne varsa. Bunun kabil olmadığını,
bu tür şeylerin deli saçması şeyler olduğunu sanıyorsunuz değil mi? Öyle
sanadurun! Gömdükleriniz acı bir intikam alacak, bekleyin ve görün, elbette
göreceksiniz, isterseniz beklemeyin. Artık iyice körleştiğiniz için
göremiyorsunuz. Şeylerin başkaldırılarının ve isyanlarının sessiz çığlıklarını
işitmiyor sağırlaşan kulaklarınız, nasırlaşan vicdanlarınız yüzünden
hissetmiyorsunuz üzerinize gelen ayak seslerini felaketlerin. Siz pisliksiniz
ama temiz kalanları suçluyorsunuz. Mesela bendeniz (((mutlak masumlar, ezilenler,
güçsüz insanlar))) pislik oluyorum, siz de tertemiz. Bendenizi kolayca
suçlayabildiğiniz ve bendenizin de suçsuz olduğumu ispat edecek kudretim
olmadığını bildiğiniz için kendinizin temiz olduğunuzu ve öyle kalacağınızı
düşünüyorsunuz. Bendenizde tek bir pislik bulamayacağınızı çok iyi biliyorsunuz
ama bulmuş gibi davranıp kendinizi teskin etmeye yelteniyorsunuz. Kendinizin
dışında ki herkese karşı böylesiniz. Bundan mutluluk ve huzur çıkarmaya
tevessül ediyorsunuz. Güçlü olduğunuz için temiz olduğunuza inanıyorsunuz.
Güçsüzler toptan suçludurlar, çünkü güçsüzlükleri onların doğal suçlu
olmalarını sağlıyor diye düşünüyorsunuz. Oysa bendenizin tek pisliğim yok
(((zaten pislik yapacak gücüm de yok))) ama siz tüm mevcudiyetinizle
pisliksiniz. Kokuşmuşsunuz ve bu milleti de, bu ülkeyi de kokutmuşsunuz. Bitmiş
abi bu ülke! Şerefli kim var burada? Bana tek bir tane şerefli İslamcı,
Türkçüsüyle Kürtçüsüyle tek bir tane Milliyetçi, tek bir tane Solcu, tek bir tane
Kemalist gösterebilecek var mı? Tabi burada safi şereften bahsediyoruz. Yani
bir insanın hakkını hiçbir şatta ve koşulda (((imkânı varken dahi))) yemekten
hayâ eden, kendi hakkını aradığı kadar başkasının hakkını da behemehâl
aramaktan zerre tereddüt etmeyen, hakkı kıvırmadan ve evirip çevirmeden
dürüstçe ve pervasızca haykıran, haksız olan kendinden bile olsa haksız olanın
o tiksindirici yüzüne karşı sen haksızsın diyebilen, burada konuşulduğu gibi
politik arenada da insan evladı gibi her şeyi apaçık haykıran vb. davranışlarda
bulunanlardan söz ediyoruz. Çünkü safi şeref bunu iktiza eder. Kim diğerinden
farksız? Halk için çalışan bir tek kişi, yapı, fraksiyon gösterebilir misiniz?
Bendenizin hakkımı arayan ve savunan kim var? Hadi bir kişi gösterin. Bir tek âlim,
şeyh, aydın, politikacı, gazeteci, akademisyen vb. gösterin. Gösterin ve
utandırın beni hatta göstermezsiniz dediğim ama gösterdiğiniz için yüzüme
tükürün. Peki, bendenizin (((mutlak masum, ezilen, güçten mahrum insanlar)))
hakkımı aramak ve savunmak konumunda olan, konumunun gereğini yapmıyorsa
şerefsiz değil midir? Evet şerefsizdir. Velakin şerefsiz olan bendeniz oluyorum
ve bendeniz gibiler oluyorlar. Samimiyetsizliğin, tutarsızlığın, yalanın,
riyakârlığın, sahtekârlığın, ciddiyetsizliğin ülkesi olmuş burası. Sanki orman
kanunları egemen burada, sözü geçen geçene, gücü yeten yetene. Aloooo duyan var
mı? Vekili sapık, başkanı sapık, şeyhi sapık bir ülke burası. Yalan mı? Sizin
şerefinize tüküreyim! Polisi güçsüz, hâkimi aciz, savcısı iradesiz bırakılmış,
gazetecisi korkutulmuş, politikacısı kuklalaştırılmış, âlimi şarlatan olmuş, şeyhi
ahlakını kaybetmiş, aydını dalkavukta level atlamış bir ülke. Mesela
politikacılar niçin hiç suçlu olmazlarda suçlu hep halk olur? Halk niçin vekil
seçer? Niçin gücü olmayan çok kolay suçlanır da güçlü biri hiç suçlu olmaz?
Niçin alttakiler en ufak bir sorunda anında tecziye edilirler de üsttekiler hep
hatalı olurlar ve hatalar hoş görülmelidir niçin? Niçin halk isyan ettiğinde
önüne din konur da, egemen zulmettiğinde dinden ayrı tutulur? Niçin devlet,
millet münhasıran birileri için önemli olmalıdır ve münhasıran birileri
(((onlarda gariban, güçten kuvvetten yoksun, emeğinin karşılığını bile almaktan
mahrum olanlar))) sahip çıkmak zorundadır bunlara? Asıl sahip çıkması
gerekenler kimlerdir? Ve nasıl sahip çıkılır bunlara? Sahip çıkılmasını
isteyipte sahip çıkması gerektiği halde sahip çıkmayan kimdir, necidir? Sizlere
inandığımızı mı zannediyorsunuz? Yemin ediyorum tek birinize bile inanmıyoruz.
Size inanmam demek kendime inanmamam demektir, şerefimi ve namusumu kaybetmem
demektir. Çünkü inanılacak kadar asil ve soylu değilsiniz. Bizim haklarımıza
çökmüş ve utanmadan yiyen çapulcularsınız. İnanın ki, o yedikleriniz midenize
zehir olacak ve bir gün kusacaksınız. Söylediklerimize karşı söyleyebilecek bir
sözünüz var mı hatta bir sözünüz var mı? Yok, olamaz ve olamayacak. Sizin olsa
olsa boş laflarınız, lakırdılarınız olur, zaten başka neyiniz olacaktı, boz
gezenin boş kalfalarısınız. Rant peşinde koşan, insanların haklarına göz diken
alçaklarsınız. İnsanın sözü olur, çünkü söz insana aittir. Çünkü biz haklıyız
siz haksız, biz suçsusuz siz suçlu, biz namusluyuz siz namussuz, biz dürüstüz
siz sahtekâr. Alındınız mı? Canınız cehenneme!
‘’’’Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât, bin türlü
teseyyüp bulunur hânelerinde.’’’’ Ziyâ Paşa