Bir hiç olan ve bir nokta mesabesinde
bulunduğun bu dünyada, nedir, nedendir, niyedir bu hep olmak ve her şeye sahip
olmak arzusu? Niyedir ben üstümün, herkes benim kölemdir, tek doğru benim
tavırları? Niyedir altında eşitlendiğin, eşitlenmek zorunda kalacağın dünyanın
üzerinde daha eşit olmak arzusu? Herkesin kendi kaderini belirme özgürlüğünün
verildiği bir dünyada nedendir bu herkesin kaderini tayin etmek isteği?
Kazandığın neyi yanında götürmeye kadirsin? Böyle bir ayrıcalık mı tanınacak
birilerine? Kaybettiğin bir hiçse, kazandığın bir hiçse ve bir hiçse dünya
denilen şey ve dahi hiçbir şey götüremeyeceksen, bu kadar bağlanmak ve her şeyi
ele geçirmek, geçirmek isterken de hiçbir değeri umursamamak nasıl bir
anlayıştır? Bir kişinin kendine ait olan bir şeyi alabilirsin ve onunla
helalleşebilirsin belki, çünkü bir kişiyle bunu yapmak kolaydır ya herkese ait
olan bir şeyi alırsan nasıl helalleşeceksin? Bir insanteki kendisine ait bir
şeyi başka bir insantekine kendi isteğiyle vermedikten sonra helalleşmek
zorundadır her bir insanteki diğer bir insantekiyle. Bunun başka hiçbir yolu
yoktur. Öyleyse bu kadar vurdumduymaz olmanın gereği nedir, niyedir? Bir ruh,
başka bir ruha ait olan şeyi nasıl olurda rahatsızlık hissetmeden
kanıksayabilir? Bizler, öldükten sonra her şeyin biteceğini, olan biten her
şeyin geride kalacağını, gittiğimiz yere tertemiz gideceğimizi mi sanıyoruz
acaba? Haklarını yediğimiz insanların haklarından nasıl sıyrılmayı düşünüyoruz?
Böylesi bir şeye cüret edenin güvencesi nedir? Nasıl olmaktadır da böylesi bir
şeye cüret edebilmektedir? İşte bu sebeple kul hakkına tasallut edene insan
nazarıyla bakamıyorum ve hiçbir zaman da bakmayacağım ve benim üzerimde bu
yönden hakkı bulunana hakkımı hiçbir zaman helal etmeyeceğim hatta zehir
olmasını dileyeceğim. Önemli değil mi? Öyle olsun bakalım... Demek ki
böylelerine bir güvence verilmiş ki, bu kadar rahatlar!
Binlerce çiçeğin olduğu doğa mı yoksa
tek bir çiçeğin olduğu doğa mı daha güzeldir? Hangi çiçek diğer bir çiçeği yok
ederek varolabilir ve hangi doğa böyle güzel kalabilir? Her meyvenin tadı bir
başka değil midir ve bu, tüm insanlık için bir lütuf değil midir? Tıpkı bunun
gibi binlerce farklı insanın, kültürün olduğu ve bunlardan fevkalade bir
harmoninin tezahür ettiği bir insanlık dünyası mı yoksa tek bir insan ırkının
ve tek bir kültürün olduğu insanlık dünyası mı yaşanılabilirdir? Böylesi bir
şey mümkün müdür ve böylesi bir dünyada yaşamanın güzelliği olabilir mi? Niçin
insanlık dünyasında barış olsun için çabalamıyoruz da mütemadiyen savaşı ve
kavgayı körüklüyoruz? Niye dünyayı yakıp yıkıp yaşanmaz kılıyoruz? Herkesi
olduğu gibi kabul etsek, herkesin yaşamına saygı duysak ve buna mugayir hareket
edeni spontane ayıklasak olmaz mı? Olabildiğince savaşlardan geri dursak,
gücümüz yetiyorsa savaşları durdursak, şayet vuracaksakta ille de gel beni vur
diyeni vursak hatta onu bile durdurabilecek bir yol bulsak, ille savaş diyenden,
kavga diyenden tüm insanlık birleşip hesap sorsak olmaz mı? Alevi’siyle
Sünni’siyle, Türk’üyle Kürt’üyle Arap’ıyla, Yahudi’si Hıristiyan’ıyla büyük bir
insanlık ailesinin üyeleri değil miyiz? Büyük bir insanlık evinin misafirleri
değil miyiz hepimiz? Dinen olmasa bile insan olarak kardeş değil miyiz?
Herkesin hakkı değil midir yaşamak ve o hakkı hak bilip saygı duymak değil
midir herkesin ödevi? Nedir paylaşılamayan? Niye bunların içerisinden çıkan
savaşçılara karşı barışçılar galip gelemiyor? Bu dünyanın herkese yetecek kadar
olan ve uğruna tek damla kan akıtmaya hiçbir sebebin olmadığı topraklarında
bugüne kadar hep zulmün atı sürülegelmiş, niçin bundan böyle adaletin atı
sürülmesin, barış ve kardeşliğin türküsü söylenmesin ve sevgi sarmasın insanlığı?
Hep böyle zehir içerecek, acı çekerek, iç geçirerek mi yaşamak zorundayız? Hep
uzaklara dalıp gitmek mi düşecek payımıza? Niçin iyiler üstün gelemez bu
dünyada? Niçin iyiliğin atı sürülmez? Niçin insanlık toprağında sınır
tanımadan, hiçbir zarar gelmeyeceği güvencesiyle özgürce atımızı süremeyiz
bilmediğimiz, görmediğimiz topraklara ve hiç tanımadığımız insanlarla
kucaklaşamayız, aynı sofraya oturamayız? Birileri birilerine ille zarar vermek
zorunda mı ve niçin ama? Zorbalık hangi yaraya merhem, hangi derde derman,
hangi çaresizliğe çare olmuştur? Bir beyaz domuz siyahi bir insanı tüm dünyanın
gözü önünde alenen öldürüyor, bunu hangi cesaretle yapabiliyor? Bu nasıl mümkün
olabiliyor? Bir insan huzurlu mutlu değilse, diğerlerinin huzurlu mutlu
olmalarının imkânı olabilir mi? Herhangi bir insantekinin nefes alamadığı
dünyada nefes alabilecek kim olabilir? Hiç mi gülmeyecek bu insan dediğimiz?
Nasıl güleceğiz ve nasıl mutlu ve huzurlu olacağız her birimiz? Herkesin
gülmesi herkesin hakkı değil midir?