Artık insanlığın geldiği merhalede
insana lazım gelen sahih ve muhkem bilgidir. O da hakikatin bilgisidir. Çünkü
geldiğimiz çağda bilgiden başka güç yoktur. Zira savaşlar bile zekâ ürünü olan
taktikler ve stratejiler sayesinde kazanılmaktadır yani bilgiye istinat
etmektedir. Elbette savaşların son bulması ve insanlık toprağında barışın
çiçeklenmesi, halkların barış ve sevgiyle yaşaması yegâne arzumuzdur. Bilgiyle
merbutiyetimizi kopardığımız an tarihten de kopacağımız andır. Binaenaleyh,
artık bilginin önemini idrak etmek ve bilgiyle dirilmek kaçınılmaz olan yoldur.
Çünkü insanlara icbar ile galebe çalamayacağımız bir çağı yaşıyoruz. İnsanları
ancak ikna ile dize getirebiliriz, elbette bu dize getirmek olumsuz anlamda
değildir, onları ıskat etmek anlamındadır zihnen. Zira sahih ve muhkem bilgi
ile ıskat edip yanlışlarını gözlerinin önüne dökemediğiniz insanları ikna
edebilmeniz kabil değildir. Böyle bir şeyi yapamazsanız da yaşamanız, ayakta
kalmanız, varolmanız muhal ender muhaldir. Çünkü öyle bir zaman gelecek ki,
lafla peynir gemisi gerçekten yürüyemeyecek ve insanlar sizlerin kalitenize
bakacaklar. Her söylediklerinize inanmayacaklar. Şimdi ne kadar da böyle
söylesek bile bu kuru bir anlam taşımaktan başka bir şey ifade etmiyor, bir
şekilde lafla da peynir gemisi yürütülüyor. Bilgiye sahip olmayan insanlık her
alanda değer aşınmasının da önüne geçemiyor ve değerlerin üstünlüğünü yeni nesillere
de kabullendiremiyor. Böyle olunca da insanlığın yörüngesi şaşıyor ve içinden
çıkılamayacak girdaplara mahkûm olunuyor. Bilgiyle karanlığını aydınlığa tedvir
edemeyen, değerlerle değersizliğini değerli olmaya tedvir edemeyen insanlığın
varabileceği hangi hedef vardır dünyada? Ama maalesef ciddi düzeyde anlama
sorunu yaşayan bir insanlıkla karşı karşıyayız. Hiçbir şeyin değerini bilmeyen,
değerlerini değersiz şeyler için mütemadiyen tüketen, bilgisizliğin rahatlığını
bilginin acısına müreccah kılan bir insanlığı ayakta tutabilecek başka ne
olabilir acaba? Biz mi bilmiyoruz yoksa bildiklerini sananlar gerçekten ahmak
mıdırlar? Evet, bildiklerini sananlar, kendileriyle birlikte insanlığı da koyu
bir karanlığın içine doğru çekmektedirler. İnsanlık ya sahih ve muhkem bilgiyle
uyanacaktır ya da bilgisizliği neticesinde daldığı derin uykusunda
boğulacaktır, başka bir yol kabil değildir!
İnsanlığı sahih ve muhkem bilgiden
mütevellit berrak aydınlık felaha erdirecektir. Bu inkârı imkânsız bir
gerçekliktir. Ve bu bilgiden mütevellit sorular kurtuluşun yolunu
gösterecektir. O yüzden hayatım boyunca soru sordum ve insançocuklarının da
sorular sormasını tüm benliğimle istedim. Çünkü tüm peygamberlerin ilk evvelde
sorularla yola çıktıklarını gördüm ve soru sormadan hayata dair izahlar yapan
filozoflarla tanışmadım. Kimim ben, niçin yaşıyorum, nasıl yaşıyorum, kim için
yaşıyorum, nasıl yaşamalıyım, niçin yaşamalıyım, kim için yaşamalıyım? Bu
sorulara ciddiyetle cevaplar aradığımız ve gerçekten vicdanımıza onaylatacak cevaplar
bulduğumuz an korkmayalım. Zira ondan sonrası çok kolay olacaktır. Çünkü
cevaplar bize kaybettiğimiz her şeyi yeniden hatırlatacaktır, nasıl
kaybettiğimizin farkına varmamızı sağlayacaktır ve yeniden nasıl
kazanacağımızın yolunu gösterecektir. Ve kaybettiklerimizi kazanmamız için
insanı ve toplumu hatta devleti doğrudan ilgilendiren tüm yapıları yeniden
yapılandırma yoluna gitmemiz de kolaylaşacaktır. Çünkü mezkûr yapılar yeniden
yapılandırılmadıkça, kaybetmeye devam etmekten başka yol olmayacaktır. Çünkü o
yapılar bozuk halleriyle he şeyi bozmaya ve insanı çürütmeye devam
edeceklerdir. Öyleyse hakikatin bilgisi ile bilgilenmek ve o bilgi üzerinde
sorular üretip hayata yöneltmek iktiza etmektedir. Çünkü sorduğumuz her soruya
aldığımız her doğru cevap bizleri yeniden yaratacaktır ve yeniden yaratılan
bizler eskiyen yapıları yeniden yenileme imkânına kavuşacağızdır. Fakat
maalesef bunu düşünemiyoruz. Çünkü okumakla, bilgiyle, düşünmekle ve çare
üretmekle hiçbir alakamız bulunmamaktadır. Fakat böyle de olmaz ki, öyle değil
mi? Lütfen biraz hissiyat, hassasiyet, haysiyet ve mesuliyet!
İnsanlar maalesef öğrenmeyi
sevmiyorlar ama yalan yanlış öğrenenlerin aldatmasına da kızıyorlar. Armut piş
ağzıma düş gibi bir telakki ile hareket ediyorlar. Oysa bilselerdi ki, herkese
emeğinin karşılığı vardır, illaki bir emek vermeleri gerektiğini idrak
ederlerdi. Ama armudun ağızlarına nasıl düşeceğini de sanki bilmiyorlarmış gibi
hareket ediyorlar. Bu nasıl bir aymazlıktır lütfen? Birazcık ciddiyet ve
samimiyet lazım değil midir? Bugün beyin olarak dehşetli bir kuraklığın
kıskacındayız. Yalan mı bu? Keza dehşet veren bir değer erimesiyle karşı
karşıyayız. Nereden neşet etmektedir bu tür sorunlar? Kuşkusuz ki
bilgisizlikten, cehaletten ve bunlardan mütevellit samimiyetsizlikten, ciddiyetsizlikten,
hassasiyetsizlikten neşet etmektedir. Ne kimliğimizi biliyoruz, ne dinimizi
biliyoruz, ne tarihi doğru dürüst okuyabiliyoruz. Böyle olunca da saldım çayıra
Mevla’m kayıra gibisinden bir yaşam sürüyoruz. Böylesi bir yaşam, yaşam mıdır
lütfen? Zira bilgiyi ıskaladığımız, değerleri devre dışı bıraktığımız vakit,
önüne gelene saldıran, hak hukuk nedir tanımayan, kul hakkına riayet etmeyen,
bulduğu her şeye hırsla saldıran ve onu el çabukluğu ile tüketen bir canavar
haline geliyoruz. Bu ülkenin tam da bu halde olduğu yalan mı? Çatır çatır,
umarsızca ve utanmadan kul hakkı yenmektedir, haram helal demeden iç
edilmektedir başkalarının terleri, yaşları, emekleri. Tüketmemizin mukabilinde
hiçbir şey üretemeyen asalaklara dönüşüyoruz. Yaşadığımız dünyada niçin insan
insanın kurdu olmuştur hiç düşünüyor muyuz? Çünkü insanda hiçbir değer
kalmamıştır, insan hakikatin bilgisine sahip değildir. Böyle olunca da onu
insan kılacak tüm yetileri meflûç olmuştur. Böylesi insanların hangi yapıları
insan odaklı kurabileceğini düşünüyoruz? İnsan odaklı teşekkül etmeyen yapılar
insanlığın lehine iş görebilirler mi? Ancak insanlığı tüketecek minvalde
işlevsel olabilirler. Bugün bireyciliğin, benmerkezciliğin kıskacında can
çekişmiyor muyuz? Bizleri bu noktaya sürükleyen sebepler nelerdir niye üzerinde
durmuyoruz ve çözmek yoluna gitmiyoruz? Karanlıktan bir an evvel behemehâl kurtulmalıyız!