SADECE DÜŞÜNÜN...21...

Özgür DENİZ - 30.09.2020

Söyler misiniz lütfen, birileri çıksa ve bir insana deseler ki; bak şu arkadaşın (((ki, o arkadaşta gerçekten hayat sahasında muayyen prensipler temelinde bir kavga veren insan olsa (nasıl düşünüp düşünmediği kimseyi ırgalamaz) yani satıldığı takdirde hayatı zehir olacak olan birisi olsa))) hakkında bilgiye ihtiyacımız var, bize onunla ilgili bilgi verirsen sana şu kadar ücret öderiz deseler yani arkadaşını sat deseler satmayacak kaç kişi çıkar şu dünyada? Peki, biz nasıl oldu da böyle bir insan yarattık? Çünkü her daim dünyayı yücelttik ve insanların gözüne soktuk. Dünya için her şeyin yapılabileceği telakkisini yükledik beyinlere ve kalplere. Bahusus yaşadığımız zamanlarda. Bilgiyi değersizleştirdik, değerleri de hoyratça harcadık. Böylesi utanç verici bir hareketi engelleyecek değer bırakmadık insanları yönlendirecek. Oysa niçin bir insan bir dostunu satsın, tabi gerçekten insansa? Hayır, hangi değer uğruna, emel uğruna, ideal uğruna bir insan satılabilir, üstelikte hayatının zehir olacağı biline biline? Ta ki, o dostu kendisiyle aynı düşünmüyor olsa bile satılabilir mi? Dostluk meydana çıkınca düşünce kendi dünyasına çekilir. Çünkü düşünce sonsuzluğa ulaşamaz ama dostluk sonsuzlukta da makes bulacak yüce bir değerdir. Ki, bir insanın neyi vardır ki ve hangi sebebi olabilir ki dostunu satsın? Bilgi isteyen illaki bir güce maliktir, gitsin gücünü kullanıp kendisi o insanla ilgili bilgiye ulaşsın. Niye bir insan kendini düşürecek, alçaltacak ve bir ömür alnında utanç verici leke olarak taşıyacağı lanet bir işi yapsın? Yapamaz ama yapar hale getirilmiştir maalesef. Bugün utanılacak hayatlar yaşıyoruz ve çöplükten başka hiçbir anlam ifade etmeyen bir dünyada hayat sürüyoruz. Leş peşinde illetleşiyoruz. Ama meydana çıkınca da kallavi laflar üfürmekten geri durmuyoruz, sanki kallavi insanlarmışız gibi. Hayır, niye sorgulamıyoruz bunu, nasıl böyle oldu hayat, böyle olduk insanlar olarak, bu hale geldi dünya, bu hale geldik biz diye? Çünkü cevap kendimizi gösterecektir de ondan yani aynaya baktığımız zaman göreceğimiz yüz kirlenen, kararan, kendisini kaybetmiş kendi yüzümüz olacaktır da ondan, maalesef! Gerçek dostlara, yoldaşlara selam olsun. Dostluğunu, yoldaşlığını kalbine kazımış olanlara selam olsun.

 

İnsanın ruh ve beyin haritası nasıl bir şeydir ki, insanı böyle başıboş, pusulasız divane bir halde dolaşan uyurgezer kılmıştır, kendini kendine karşı küskün yapmıştır? Yani hiç mi bir birey olarak içinde bulunduğu hali sorgulamaz, geleceğini düşünmez? Karşısında gördüğü olaylara aval aval bakmayı mı tercih etmektedir ve öylesine yaşıyormuş gibi bir hal içine mi bırakmıştır kendisini? Karşılaştığı sorunları, karışılacağı muhtemel tehditleri, yarınlarını hiç mi umursamamaktadır? Abi nasıl iştir bu ya? Nasıl olurda insan bilgiye ihtiyaç duymadan, gerçekten insan olarak hak ettiği yaşamı arzulamadan vurdumduymaz bir şekilde yaşar gider? Yani bugün hakikaten mutlu olduğunu, hür olduğunu, insan olduğunu düşünmekte midir? Böyle midir gerçekten? Hayır, böyle değildir. Bugün insan, insan olarak var değildir ve yaşamamaktadır. Çünkü kendisinin varlığını dünyaya özgürce ilan edememiş bir insan, insan olarak yaşadığını düşünemez. Hayır, bu olamaz. Çünkü insan olarak hiçbir kıymeti yoktur. Düşünmesi yasaktır, düşüncesini ifade etmesi yasaktır, doğal haklarını kullanamamaktadır. Bugün kendi seçtiği vekillerin faydalandığı hangi haklardan faydalanabilmektedir, onlar gibi özgürce davranabilmekte midir? Kendinin asil olduğunun ve asıl asaletli yaşaması gerekenin kendisi olduğunun farkında değil midir? Dünyaya nasıl bakmaktadır, baktığı yerde ne görmektedir ki, her şeyi bu kadar kabullenmiş bir hal içindedir? Kendi hayatı üzerinde kendi kontrolü var mıdır, gerçekten olduğunu düşünmekte midir? Böyle bir şey vaki değilse nasıl olupta rahatmış gibi davranabilmektedir? Tüm hayatı başka ellerin kontrolünde olduğu halde, her şeyi dışarıdan belirlendiği halde, yolu, yönü dışsal etkilerle tayin edildiği halde, kaderi kendi ellerinde olmadığı halde nasıl olupta bu kadar mutlu pozlar verebilmektedir ve insan olduğunu sanmaktadır? Hangi şey kendisi için vardır, ta ki kendi belirlediği şeyler dâhil? Velakin insan, bugün, üzerinde kendi kontrolü olmayan güç ve kuvvetler tarafından tedricen tagayyürata maruz bırakılmaktadır. Bu hakikaten felaket bir şeydir, meflûç eden bir şeydir. İnsan bugün maalesef intihar etmiştir, belki canlıdır ama ölüden farkı yoktur. Çünkü canlılığına delalet eden hiçbir emare yoktur.

 

Hakikate kulaklarını tıkayıp, kafasını kapatıp, kalbini örtüp yaşayan, bataklık içinde çırpınmaya mahkûmdur. Abi niçin hakikatten korkuyoruz? Niçin hakikati ortaya koyamıyoruz? Ben köle miyim, kul muyum, köpek miyim, insan mıyım? Abi bir karar verin ve şerefsizlik etmeyin, şereflice kararınızın ardında durun. Sizler dilediğinizce hakaret edip küfredeceksiniz ama ben olabildiğince saygılı davranacam öyle mi? Korkacam öyle mi? Abi kim beni korkutacak? Devlet mi? O zaman bu devlet kimin diye sorarım abi. Maalesef bu topraklarda fikir ölmüş, bilgi ölmüş, dahası artık fikir bu topraklardan kaçmış. Birkaç tane soytarının iğrenç tiyatrosunu izlemeye mahkûmuz akşam sabah. Onlar diledikleri gibi eğleniyorlar, laf cambazlığı yapıyorlar, atıp tutuyorlar, bizde onları izlemeye mahkûm ediliyoruz. Ancak onaylama hakkına sahibiz, ya eleştirmek kimin hakkı? Biz çıkıp insan gibi insan olmaklığımızın muktezasını ifa edemiyoruz. Niye abi niye? Yani sormayayım mı abi, bu devlet kimin diye, karşımızdakiler vekilse biz kimiz, biz vekilsek asil olan kim? Hak kimin, kim güçlü? Hayır abi onlara bu hakkı kim veriyor? Bizim seçtiklerimiz bize efendilik yapıyorlar. Kimsiniz siz ya kim, açıklayın da bilelim. Gerekirse benim kölemsiniz, kulumsunuz lan. Ama ne gariptir ki, bizi kul ve köle yaptınız. Ve biz buna ses edemiyoruz. Niye abi niye? Ulan ne huzur bıraktınız, ne huzur verdiniz, ne da huzurlu bir yaşam vaat edebiliyorsunuz. Niçin varsınız lan siz? Ulan benim vergilerimle ceylan derisi koltuklarda oturuyor, beleşe kallavi bir şekilde besleniyorsunuz, üstüne yetmiyor herkese ait olan hazineden kasalarınıza dilediğiniz kadarını akıtıyorsunuz, istediğiniz gibi suç işliyorsunuz ama biz her şeyden mahrum yaşamak zorundayız öyle mi? Çünkü siz efendisiniz, bizler köleyiz değil mi ya? Peki, siz niçin varsınız? Hayır, hani benim içindiniz? Hani bana hizmet edecektiniz? Hani benim hakkımı arayacaktınız? Hani bana güzel bir dünya sunacaksınız? Hani tüm kararlarınızı bizim adımıza alıp veriyordunuz? Peki, gördüğümüz manzara nedir lan?  Bu kadar haksızlık, hukuksuzluk olmaz beyler, bayanlar. Vallahi olmaz, olmaz gerçekten, siz bilirsiniz!

Tarih: 30.09.2020 Okunma: 458

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?