Söyler misiniz lütfen, birileri çıksa
ve bir insana deseler ki; bak şu arkadaşın (((ki, o arkadaşta gerçekten hayat sahasında
muayyen prensipler temelinde bir kavga veren insan olsa (nasıl düşünüp
düşünmediği kimseyi ırgalamaz) yani satıldığı takdirde hayatı zehir olacak olan
birisi olsa))) hakkında bilgiye ihtiyacımız var, bize onunla ilgili bilgi
verirsen sana şu kadar ücret öderiz deseler yani arkadaşını sat deseler
satmayacak kaç kişi çıkar şu dünyada? Peki, biz nasıl oldu da böyle bir insan
yarattık? Çünkü her daim dünyayı yücelttik ve insanların gözüne soktuk. Dünya
için her şeyin yapılabileceği telakkisini yükledik beyinlere ve kalplere. Bahusus
yaşadığımız zamanlarda. Bilgiyi değersizleştirdik, değerleri de hoyratça
harcadık. Böylesi utanç verici bir hareketi engelleyecek değer bırakmadık
insanları yönlendirecek. Oysa niçin bir insan bir dostunu satsın, tabi
gerçekten insansa? Hayır, hangi değer uğruna, emel uğruna, ideal uğruna bir
insan satılabilir, üstelikte hayatının zehir olacağı biline biline? Ta ki, o
dostu kendisiyle aynı düşünmüyor olsa bile satılabilir mi? Dostluk meydana
çıkınca düşünce kendi dünyasına çekilir. Çünkü düşünce sonsuzluğa ulaşamaz ama
dostluk sonsuzlukta da makes bulacak yüce bir değerdir. Ki, bir insanın neyi
vardır ki ve hangi sebebi olabilir ki dostunu satsın? Bilgi isteyen illaki bir
güce maliktir, gitsin gücünü kullanıp kendisi o insanla ilgili bilgiye ulaşsın.
Niye bir insan kendini düşürecek, alçaltacak ve bir ömür alnında utanç verici
leke olarak taşıyacağı lanet bir işi yapsın? Yapamaz ama yapar hale
getirilmiştir maalesef. Bugün utanılacak hayatlar yaşıyoruz ve çöplükten başka
hiçbir anlam ifade etmeyen bir dünyada hayat sürüyoruz. Leş peşinde
illetleşiyoruz. Ama meydana çıkınca da kallavi laflar üfürmekten geri
durmuyoruz, sanki kallavi insanlarmışız gibi. Hayır, niye sorgulamıyoruz bunu,
nasıl böyle oldu hayat, böyle olduk insanlar olarak, bu hale geldi dünya, bu
hale geldik biz diye? Çünkü cevap kendimizi gösterecektir de ondan yani aynaya
baktığımız zaman göreceğimiz yüz kirlenen, kararan, kendisini kaybetmiş kendi
yüzümüz olacaktır da ondan, maalesef! Gerçek dostlara, yoldaşlara selam olsun. Dostluğunu,
yoldaşlığını kalbine kazımış olanlara selam olsun.
İnsanın ruh ve beyin haritası nasıl
bir şeydir ki, insanı böyle başıboş, pusulasız divane bir halde dolaşan
uyurgezer kılmıştır, kendini kendine karşı küskün yapmıştır? Yani hiç mi bir
birey olarak içinde bulunduğu hali sorgulamaz, geleceğini düşünmez? Karşısında
gördüğü olaylara aval aval bakmayı mı tercih etmektedir ve öylesine yaşıyormuş
gibi bir hal içine mi bırakmıştır kendisini? Karşılaştığı sorunları,
karışılacağı muhtemel tehditleri, yarınlarını hiç mi umursamamaktadır? Abi
nasıl iştir bu ya? Nasıl olurda insan bilgiye ihtiyaç duymadan, gerçekten insan
olarak hak ettiği yaşamı arzulamadan vurdumduymaz bir şekilde yaşar gider? Yani
bugün hakikaten mutlu olduğunu, hür olduğunu, insan olduğunu düşünmekte midir?
Böyle midir gerçekten? Hayır, böyle değildir. Bugün insan, insan olarak var
değildir ve yaşamamaktadır. Çünkü kendisinin varlığını dünyaya özgürce ilan
edememiş bir insan, insan olarak yaşadığını düşünemez. Hayır, bu olamaz. Çünkü
insan olarak hiçbir kıymeti yoktur. Düşünmesi yasaktır, düşüncesini ifade
etmesi yasaktır, doğal haklarını kullanamamaktadır. Bugün kendi seçtiği
vekillerin faydalandığı hangi haklardan faydalanabilmektedir, onlar gibi
özgürce davranabilmekte midir? Kendinin asil olduğunun ve asıl asaletli
yaşaması gerekenin kendisi olduğunun farkında değil midir? Dünyaya nasıl
bakmaktadır, baktığı yerde ne görmektedir ki, her şeyi bu kadar kabullenmiş bir
hal içindedir? Kendi hayatı üzerinde kendi kontrolü var mıdır, gerçekten
olduğunu düşünmekte midir? Böyle bir şey vaki değilse nasıl olupta rahatmış
gibi davranabilmektedir? Tüm hayatı başka ellerin kontrolünde olduğu halde, her
şeyi dışarıdan belirlendiği halde, yolu, yönü dışsal etkilerle tayin edildiği
halde, kaderi kendi ellerinde olmadığı halde nasıl olupta bu kadar mutlu pozlar
verebilmektedir ve insan olduğunu sanmaktadır? Hangi şey kendisi için vardır,
ta ki kendi belirlediği şeyler dâhil? Velakin insan, bugün, üzerinde kendi
kontrolü olmayan güç ve kuvvetler tarafından tedricen tagayyürata maruz
bırakılmaktadır. Bu hakikaten felaket bir şeydir, meflûç eden bir şeydir. İnsan
bugün maalesef intihar etmiştir, belki canlıdır ama ölüden farkı yoktur. Çünkü
canlılığına delalet eden hiçbir emare yoktur.
Hakikate kulaklarını tıkayıp, kafasını
kapatıp, kalbini örtüp yaşayan, bataklık içinde çırpınmaya mahkûmdur. Abi niçin
hakikatten korkuyoruz? Niçin hakikati ortaya koyamıyoruz? Ben köle miyim, kul
muyum, köpek miyim, insan mıyım? Abi bir karar verin ve şerefsizlik etmeyin,
şereflice kararınızın ardında durun. Sizler dilediğinizce hakaret edip küfredeceksiniz
ama ben olabildiğince saygılı davranacam öyle mi? Korkacam öyle mi? Abi kim
beni korkutacak? Devlet mi? O zaman bu devlet kimin diye sorarım abi. Maalesef
bu topraklarda fikir ölmüş, bilgi ölmüş, dahası artık fikir bu topraklardan
kaçmış. Birkaç tane soytarının iğrenç tiyatrosunu izlemeye mahkûmuz akşam
sabah. Onlar diledikleri gibi eğleniyorlar, laf cambazlığı yapıyorlar, atıp
tutuyorlar, bizde onları izlemeye mahkûm ediliyoruz. Ancak onaylama hakkına
sahibiz, ya eleştirmek kimin hakkı? Biz çıkıp insan gibi insan olmaklığımızın
muktezasını ifa edemiyoruz. Niye abi niye? Yani sormayayım mı abi, bu devlet
kimin diye, karşımızdakiler vekilse biz kimiz, biz vekilsek asil olan kim? Hak
kimin, kim güçlü? Hayır abi onlara bu hakkı kim veriyor? Bizim seçtiklerimiz
bize efendilik yapıyorlar. Kimsiniz siz ya kim, açıklayın da bilelim. Gerekirse
benim kölemsiniz, kulumsunuz lan. Ama ne gariptir ki, bizi kul ve köle
yaptınız. Ve biz buna ses edemiyoruz. Niye abi niye? Ulan ne huzur bıraktınız,
ne huzur verdiniz, ne da huzurlu bir yaşam vaat edebiliyorsunuz. Niçin varsınız
lan siz? Ulan benim vergilerimle ceylan derisi koltuklarda oturuyor, beleşe
kallavi bir şekilde besleniyorsunuz, üstüne yetmiyor herkese ait olan hazineden
kasalarınıza dilediğiniz kadarını akıtıyorsunuz, istediğiniz gibi suç
işliyorsunuz ama biz her şeyden mahrum yaşamak zorundayız öyle mi? Çünkü siz
efendisiniz, bizler köleyiz değil mi ya? Peki, siz niçin varsınız? Hayır, hani benim
içindiniz? Hani bana hizmet edecektiniz? Hani benim hakkımı arayacaktınız? Hani
bana güzel bir dünya sunacaksınız? Hani tüm kararlarınızı bizim adımıza alıp
veriyordunuz? Peki, gördüğümüz manzara nedir lan? Bu kadar haksızlık, hukuksuzluk olmaz beyler,
bayanlar. Vallahi olmaz, olmaz gerçekten, siz bilirsiniz!