Düşün ve sor be insançocuğu! İnsansın
sen insan. İnsan gibi yaşamak hakkın var. İnsanlık onuru diye bir şey var be.
Cebine üç kuruş girince ve o üç kuruşun götürdüğü yere kadar gidince yaşadım
sanıyorsun. Oysa sen bir tutsaksın. Hiçbir hürriyetin yok. Hiçbir hakkın yok.
Hadi dışarıya aktarsana içindeki en doğal hislerini, beyninde ki düşüncelerini.
Hadi mutlak doğal olarak tenkit etsene seçtiklerini ya da yanlarına gelince
hakkı haykırsana yüzlerine. Hadi istesene gerçek anlamda hak ettiklerini. Yapabilir
misin? Yapamazsın, yaptırmazlar ama istediğin gibi yaşadığını sanırsın, bu
gerçeği bile bile. Oysa alkışlamayı bilirsin değil mi ve onu da marifet sanırsın?
Gün gelip karşında diz çökeneler, gün gelip karşılarında diz çöktürüyorlar ve
sen burada ki paradoksu bile idrak edemiyorsun, hatta bundan gizli bir haz
alıyorsun, dalkavukluk yüreğine işlemiş. Hak ediyor musun sana hak görülen
yaşamı? Önüne gelene tapınmaktan başka bir halt bilmiyorsun. Önündeki sana
ihanet ediyorsa peşinden ayrılmakta tereddüt etmeyeyim demiyorsun. Niye yanlış
yapana, yalan söyleyene eyvallah ediyorsun? Niye göz göre göre hayatını felç
ettiriyorsun? Niçin yaşıyorsun sen dünya? Hiç mi insanlık onurun yok? Her şeyi
sineye çekiyorsun ve tolere ediyorsun. Niye ve ne uğruna Tanrı aşkına? Oysa
hakkını aramalı ve insanlığını hatırlamalı, insan gibi yaşamak uğrunda onurlu
kavganı vermelisin. Kullara kulluk etmemelisin, kendi kendinin efendisi
olmalısın, tüm efendilere hastır çekmelisin. Olguları öyle bir deşifre
etmelisin ki, o olguları hiçbir kimse istediği gibi olaylaştıramamalı, senin
bunu fark edeceğini bilmeli, anlamlı ve korkmalı bundan. Ama başkaları
korkacağına sen korkuyorsun ve dehşetli korku sarmalında tükenip gidiyorsun.
Yazık günah değil mi?
Bugün insançocuklarının yarınlarına
matuf en büyük tehditlerin, bugün olduğu gibi yine insançocuğu üzerinden
geleceği aşikârdır. Bizler bu gerçeği mutlaka fark etmek ve tedbir almak
zorundayız. Alıyor muyuz? Umursayan kim? Nasıl olsa zarar görecek olanlar
ayıklanması gerekenler değil mi ya (((belki de elan hayatlarımızı perişan
etmekte olan virüsten umulan şeyde böyle bir şeydi)))? Çünkü bu dünyada ki her
türlü kötülük insan eliyle işlenmektedir ve yine bundan zararı
insançocuklarının kendileri görmektedirler. Yani bir nevi insan insanın kurdu
olmuştur yaşadığımız dünyada. Ki, ne zaman böyle değildi? İnsançocuğu maalesef
bozulmuştur ve canavara dönüşmüştür. Daha fazla mülkü, daha fazla gücü, daha
fazla imkânı eline geçirmek ve her şeyi tekeline alıp insanlık üzerinde
egemenlik kurmak için elinden geleni ardına koymamaktadır. Dünyanın şartları ve
koşuları da buna müsaittir, çendan teknoloji tavassutu ile bu yol kendisine
açılmaktadır. Bugün sermayeyi inhisarlarına alanlar, bunun yanında teknolojik
araçlara da malik olabilmektedirler kolayca ve bu da dilediklerince hareket
etmelerine imkân tanımaktadır. Böylece kendilerini müstağni görenler, insanlık
üzerinde istedikleri şekilde tasarrufta bulunabilmektedirler. Peki, bizler bu
dünyayı daha dengeli kılmak için ve bozulan dengeyi yeniden yerine oturtmak
için ne yapmalıyız diye soruyor muyuz kendi kendimize? Umurumuzda mı? Çünkü
herkes dengesizlikten kazanıyor ve güç kesbediyor ve dahi hükmediyor
dengesizliğe istinat ederek. Yazıklar olsun ervahımıza!
Her şey gelişmektedir ama insan bir
türlü aynı düzeyde gelişememektedir. Peki, bu nasıl olabilmektedir? Arkasında
kasıt mı vardır bunun? Maddi bağlamda terakki kaydettikçe, manevi bağlamda
tedenniye ve tereddiye sürüklenmekteyiz. Nasıl izah edilebilir bu paradoks?
Suçlu kimdir? Üstelikte bunca gelişmeye rağmen maddi bağlamda da insanlar
arasında uçurumlar meydana gelmektedir. Niçin dengesizliği besliyoruz da,
dengeli bir hayat için çaba göstermiyoruz? Çünkü gücümüzü ve gücümüzden
mütevellit hegemonyamızı kaybetmek istemiyoruz. Bu yüzden de dengeli, ölçülü,
adil bir hayatı istiyormuş gibi görüntü veriyoruz ama gerçekte reddediyoruz ve
gerçekleşmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Sahtekârız, riyakârız,
münafığız. İnsanlık ne kadar terakki kaydediyormuş gibi bir görüntü veriyorsa
haddizatında o kadar tedenni etmektedir. Bu belki fark edilmektedir, belki fark
edilmemektedir ama kuvvetle muhtemeldir ki fark edilmektedir, velakin işe
yaradığı ölçüde eyvallah edilmektedir. Burada insanlık nerededir? Bu gidişatın
sorgulanması gerekmiyor mu? Nasıl bir hayat yaşıyoruz, bu hayatın temelini kim
atmıştır ve kime göre atılmıştır o temel? Sömürmeye odaklı bir hayat mı yoksa
paylaşmaya odaklı bir hayat mı? Hangisi müreccah olmalıdır insanlık nazarında? Yaşadığımız
dünyada, üstelikte farkında olarak ve hissederek yaşadığımız hayatta, maddi
bazda ne kadar terakki kaydedilmişse, bu terakkiden mütevellit gücü
inhisarlarına alanlar o oranda zalimleşmişlerdir maalesef. Bu ne acı bir
durumdur değil mi? yoksa bize tatlı mı gelmektedir? Bunca bahsettiğimiz tüm pisliklerin,
kötülüklerin zalimliklerin arka planında böyle bir mevcut durum yok mudur? Sorunları
çözeceğimize, sorunları deşifre edenleri yok etmek istiyoruz alçakça,
müptezelce. Sonra da insanlık için çalışıyoruz oluyoruz. Tabi yersek! Yiyoruz…