SADECE DÜŞÜNÜN...27...

Özgür DENİZ - 06.10.2020

Hani önsel yahut sonsal tanımlamalardan bahsettik ya, eğer o tanımlamaları sahiplendiklerini söyleyenler ve o tanımlarla merbutiyetleri olduğu iddiasında olanlar gerçekten samimi iseler, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi halkın hazinesinden o kadar maaş alamazlar, halkın meclisinden o ücrete yiyip içemezler hatta hiç yiyip içemezler, halkın hazinesinden dilediklerince yolluk alıp kafalarına göre seyahat edemezler, halkın hazinesinden kafalarına göre bina ve araç kiralayamazlar, halkın meclisi o kadar yoğun kişiden teşekkül etmez. bu ülke aptal değil ki o kadar boz gezenin boş kalfasına ihtiyaç duysun. Onlar önce kendilerini idare etmeyi öğrensinler. Bendenizin üç kuruş etmeyen boş beyinlere ihtiyacım yok, onları besleyecek kadar da zengin değilim. Zaten zengin olanları bir de ezilen sınıf besliyor, böyle dünyanın taaa… Cesaretiniz ve haysiyetiniz ve dahi eyvallah edebilecek yüreğiniz varsa daha sayayım mı neler olduğunu ve neler olamayacağını? Ata dinine göre milleti yaptıklarına alıştırmışlar yaşayıp gidiyorlar kafalarına göre, kimse de gerçeği bilmediği ya da merak etmediği için öylece eyvallah ediyor, ta ki kendisi de bir gün gelir de kaynağın başına oturur mu acaba diye. Ne müptezelce bir telakki değil mi? Yemin ediyorum mideler haramla dolu değilse Türk’te, Müslüman da, İnsan da, İmanlı da, Cumhuriyetçi de değilim. Buyurun ispat edin hepsinden vazgeçiyorum. Allah, Muhammed, Kur’an ve Büyük İnsanlık şahidim olsun ki, Büyük İnsanlık Yasalarına da, Kutsal Yasalara da mugayirdir bu, ahlaksızlıktır, adaletsizliktir, zulümdür. İndi mülahazalarımmış gibi görünse de arka planında herkesi ihata eden tüm yasalarca da destek bulur bu mülahazalarım. Öyle lafla peynir gemisi yürümez bebeğim ve herkeste her şeye inanmaz kolayca. Ancak cahilleştirdiğiniz kitleleri kandırıp sürükleyebilirsiniz peşinizden. Gelmeyen de tabi olmak zorunda diye düşünürsünüz, çünkü kanunların gücüne sığınırsınız, zira güveneceğiniz dolu bir kafanız, sahih bir düşünceniz ve kallavi insanlığınız, onurlu duruşunuz yoktur.

 

Hey yavrum hey, halk bi uyanık ve akıllı olacak ki, yemin ederim kaçacak delik ararsınız. Yemin ediyorum hiçbirinizin (((politikacısı, aydını, sanatçısı, şeyhi, âlimi, gazetecisi, akademisyeni vb.))) yüzünüze bile bakmaz. Hz. Ali’nin dediği gibi midelerinize inmiş, analarınızın sütüne karışmış dahi olsa o mideden ve o sütün içinden çıkarılıp alınır o haksızca ve haram yolla oralara indirdikleriniz. Ama halk garibim ne yapsın, her tarafını demir ağlarla kuşatır gibi kuşatmışsınız kanunlarla. En ufak bir şeyde indiriyorsunuz tepesine tepesine. Bunu da insanlık sanıyorsunuz, kuvvet sanıyorsunuz. Bu insanlık mı, kuvvet mi lan? Yazıklar olsun size. Yemin ediyorum tiksiniçsiniz. Vallahi çok basit ve küçük insanlarsınız. Size insan nazarıyla bakmıyorum bile. Ben utanıyorum be bunları söylerken. Yani gücünüz de ancak güçsüze yetiyor zaten. Güçlü karşısında süt dökmüş kediye dönüyorsunuz. Şimdi bendeniz onuruyla yaşayan bir vatandaşımdır ama küçücük bir söz etmişimdir hemen canıma okursunuz de mi ama birisi hainin önde gidenidir velakin kasası doludur, ne yapabilirisiniz ona? Hiçbir şey, bilakis önünde eğilirsiniz, hizaya geçersiniz değil mi? Ama siz insansınız. Siz insansanız ben hayvanım hem vallahi, hem billahi, hem tallahi. Madem öyle kallavi insanlarsınız, o zaman insanlık için yaptığınız çok büyük şeyleri gösterin bana. Var mı gösterecek bir şeyiniz? Ancak kallavi paralar alıp, kasalarınıza koyup, yatlarınız da, katlarınız da yiyip, içip, eğlenip, saltanat sürüp, yatıp uyumayı bilirsiniz. Sonra da toplumun içine sanki yunmuş, yıkanmış, arınmış gibi çıkar, kendinizi insandan saydırırsınız metazori olarak. Yüz yok ki, kızarsın!

 

Şimdi ölüm diye bir şey var de mi? Kabul ettik, idrak ettik mi? Anlıyoruz de mi? Anlıyoruz deyipte sonra sahtekarlık yapmayın. Çünkü anlamanın bir eylemi olur. Ve ölmeyecek kimse yok de mi? Ölüm, ince bir çizgidir hem de öyle ince çizgidir ki, tam o çizginin üzerinde zerre eşitsizlik olmaz. Ağalık, beylik, efendilik, paşalık, kölelik, yoksulluk, zayıflık diye bir şey hayal olur. Her ölen aynı yere konur. Ve orada ki börtü böcek; şu efendi, şu köle, efendiyi rahatsız etmeyelim demez. Burnu büyük, suratı kibir abidesi olanlarında her tarafını delik deşik ederler. İster miyiz normalde bunu? İnsan olan için sıkıntı olmaz ama mütekebbirler hazzetmezler. Ama işe yaramaz. Ezdikleriyle, tezyif ve tahkir ettikleriyle aynı yerdedirler ve aynı muameleye tabidirler. İmdat çığlığı yükseltemezler. Duyan olmaz. Duyulsa da cevap veren olmaz. Verilen cevapta istenen olmaz. Doğru de mi tüm bunlar? Sıkıysa yalanlayın ama dile getirilmesinden rahatsız oluyorsunuz eminim. Ölüm eşitler, daha fazla eşit olanlarla, hiç eşit olmayanları. Tozunuz bile kalmaz. Elimizden tutacak kimse bulunmaz. Peki, madem böyle bir gerçek var, niçin bu dünyadayken haddinizi bilip, insan olup, namusluca yaşamazsınız behey zalimler? Tanrı, nasıl olsa sizleri eşitleyeceğim, eşitlenmeden eşitleniniz demiyor mu? Hani inanıyordunuz yahut hani insandınız. Gerçekten hiç mi korkmuyorsunuz yoksa dünyanın köpeği mi oldunuz? Vallahi inanıyorum diyen yahut insan olan korkar. Fildişi kulelerde de yaşasanız, şatolarda da hüküm sürseniz, ferrariye de binseniz hiçbir ayrıcalığınız olmayacak. Peki, nedir bu kendini müstağni görmeler? Nedir bu başı göğe değiyormuş, ayağı yeri deliyormuş gibi yaşam sürmeler? Çünkü gerçekten inanmıyorsunuz. İnanıyormuş gibi yapıp dünyalık elde ediyorsunuz. Daha hangi işaret verilecek? Açık açık uyarılıyorsunuz, bakınız bir felaket geliyor ve hepinizi yamultuyor, hiçbirinizin konumuna bakılmıyor, hepinizi birlikte yutuyor, öyleyse bu hale düşmeden, olmanız gereken hale dönün deniyor haddizatında. Bu gerçekler edebiyat yapmak için değildir, yaşamak içindir. Tozunuz göğe savrulacak, zerresini bile bulamayacaklar.

Tarih: 06.10.2020 Okunma: 380

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?