SADECE DÜŞÜNÜN...32...

Özgür DENİZ - 11.10.2020

Melekler ne demişti? Yeryüzünde kan dökecek birini mi yaratacaksın? Yani sordular. Kime soruyorlardı? Elbette Allah’a. Evet onlar bilmezlerdi ama sorabilirlerdi ve sordular. Evet, kan mı döktü yaratılan? Kan döktü. Ama soru da soruldu. Elbette karşılarında Allah vardı ve Allah’ın bildiğini onlar bilemezlerdi ama bilmeyiz diye de kalamazlardı ve sorabilirlerdi. Hayır, yaratandan niçin korkulsun, yaratmış ve akıl vermiş, duygu vermiş, nefis vermiş, öyleyse verdiklerini kullanacam ve O da buna müsaade edecek. Verdiyse istemeyi, isterken de geçit verecek. Çünkü o Allah’tı ve Allah karşısında saf ve sınırsız özgürlük vardı, bir daha hiç olmayan, olmayacak özgürlük ama elbette alınabilecek bir özgürlük. Ama o özgürlüğü almak için bugüne kadar hiç onurlu bir teşebbüste bulunulmadı. Zaten bilip bilmemekte değildi mesele, sorup sorabilmekti. Allah’a sorulan soru kullarına sorulamıyordu. Allah’ın merhameti ve affı vardı ama nasıl oluyorsa kul olanlarda ne merhamet ne de af vardı, fakat her yerde böğürüyorlardı Allah’ın merhameti ve affı var diye yani Allah ile aldatıyorlardı şeytanlar ve biz de Allah ile aldatan bu melun, alçak ve soysuz şeytanlara inanıveriyorduk ne hikmetse, çünkü biz de akılsızdık, maldık, öküzdük. Her şey o kadar açık, net, berraktı ki, göz göre göre bu şeytanlara aldanıyorduk. O kadar aptalca bir masumiyetle bakıyorduk ki her şeye, kendimiz gibi görüyorduk gördüğümüz her şeyi, arka taraftaki şeytani yönü göremiyorduk, öyle bir şey yok, olamaz diyorduk ama vardı işte ve sadece biz aptaldık. Nasıl bir dünya da yaşıyoruz biz? Niçin sormuyoruz? Niçin birilerinin bizim irademiz dışında tayin ettikleri ölçülere ve yukarıda belirledikleri doğrulara göre yaşamayı kabul ediyoruz? Hiç mi utanmıyoruz böylesi izzetsiz ve onursuz şekilde yaşamaktan? Kimden korkuyoruz? Korkunun mezelleti ve meskeneti tevlit ettiğini ve bizleri tereddiye mahkûm ettiğini bilmiyor muyuz? Elinizin altında ki hazineden korkuyorsunuz be. O hazineyi dilediklerince kullanıp sizleri aldatanlara eyvallah ediyorsunuz da, o hazine neymiş açıp baksak demiyorsunuz. Oysa bir açıp baksanız ve içinde ki mücevherleri görseniz aklınız şaşacak. Ama hayır o mücevherleri birileri alsınlar, bakıra dönüştürüp bize sunsunlar diye bekliyoruz. Ve öyle de oluyor ama o bakır gün gelip bizi zehirliyor. Ve biz kan kusup kızılcık şerbeti içmeli ve buna şükür demeliyiz ama birileri hep yemeli ve bir türlü yeter demeyi bilmemeli öyle mi? Öyle değil ve öyle olmayacak. Hakkımızı isteyeceğiz sefil beyinli pezevenk. Ne acıdır ki, şifayı da zehirleyenlerde arıyoruz. Elimiz bir türlü ulaşması gereken yere ulaşmıyor. Oysa açıversek bir kapağını, görüversek bir içindekini ve soruversek bir; biz bugüne kadar nasıl böyle durabilmişiz diye, her şey yoluna girecek ama yapacak kim? Çünkü kendilerini canlı sanan ölülüleriz biz! Ve şerefsizce, izzetsizce yaşamayı kanıksamışız…

Tarih: 11.10.2020 Okunma: 403

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?