Ancak selim akıl sahipleri iyice
düşünüp anlarlar. Öyle değil miydi yoksa? Hadi öyle değil deyin, hadi inkâr
edin yüreğiniz yetiyorsa. Hadi vurun, hakikati söylediğimiz için. Belki
hakikatten de bihabersiniz, ki bihabersiniz, çünkü hakikate bigânesiniz.
Münhasıran kendinizin inhisarında olduğunu sanıyorsunuz değil mi tüm insanlığı
ihata eden olguların? Niye? Çünkü çoğunluğun elinden aldınız o güzelim
hakikatleri ve o hakikatleri tahrif ederek cehalete mahkûm ettiniz onları,
onlarda umursamadı bunları ve malum oldu sonları. Ama bakınız herkes için öyle
değilmiş işte. Kendileriyle kazandığınız olguların bile cahili ve
yabancısısınız. Bir bilen diyor ki; siz kimsiniz, bildiğiniz ne, hadi anlatın
da öğrenelim. Hayır, siz bilmiyorsunuz ama bilinmesin de istiyorsunuz.
Münhasıran afyon gibi kullanmak niyetindesiniz olguları. Uyuşturmak, uyutmak,
sömürmek istiyorsunuz. Çünkü bilmenin tehlikeler yaratacağını çok iyi ihsas
ediyorsunuz, ki ancak bunu yapabilirsiniz zaten. Zira öyle alışmışsınız ki,
ahlaksızca, namussuzca, şerefsizce, izzetsizce yaşamaya ve onursuzca yaşatmaya,
bundan geri dönmek istemiyorsunuz. Vicdan temelinde değer yargıları üretip, o
yargılara göre hayatları biçimlendirmek işinize gelmiyor. Çünkü değeriniz yok,
değeri olmayanın değerle işi olur mu? Değer olduğunda değersiz olan hayat bulur
mu? Hangi akılla hareket ediyorsunuz? Ne iyiyle kötüyü, ne güzelle çirkini, ne
doğruyla yanlışı, ne hak ile batılı, ne haksız ile haklıyı tefrik edebilecek kabiliyetiniz
ve yetiniz yok ama akıllıyız diye arz-ı endam eylersiniz halk toprağında. Bilgiçlik
taslamaktan başka bir halt bilmezsiniz. Gerçek bilgi ortaya konunca da kıvranır
durursunuz, susturma yolunu ararsınız. Hani akl-ı selim sahibi olmalıydık?
Yoksa sahtekârlık mı yapıyordunuz böyle söylerken?
Bakınız efendiler! Benim önüme hakikat
neyse onu koyun. Ben hakikati istiyorum, sadece hakikati. Yalanlarınıza tükürüp
geçiyorum. Hep söyledim bir daha söyleyeyim, hayatlarımız yalanlarla çalındı ve
her şeyimiz. Bu yüzden yalandan tiksiniyorum, yılandan korkmadığım kadar
yalandan korkuyorum. Keza riyakarlıktan da tiksiniyorum. Yapmadığınız şeyi bana
yap demeyin, pezevenklik etmeyin. Sen domuz gibi ye, ben it gibi kıvranayım, bir
de buna şükredeyim öyle mi? Öyle güzel laf söylerdim ki, ki elbette günü
gelince söyleyeceğim, neyse geçeyim. Ve aptalda değilim, emin olun çok iyi fark
ediyorum her şeyi. Hamdolsun bir aklım var. Çünkü önceliğim hakikattir. Şayet
benim önüme hakikatten önce Müslümanlığınızı koyarsanız, Türklüğünüzü
koyarsanız, Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ü koyarsanız,
sözde İman Davanızı koyarsanız işte buna itiraz ederim. Çünkü ben sefil bir
köle değilim yahut bu olguları önüme koyduğunuz zaman kötülüğünüz varsa onu
görmeyecek kadar alık ve bön değilim. Kardeşlik ayakları da koku artık, ona da
bakıyor değilim. Yalancıysanız, isterseniz Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrı dağı
kadar Türk olunuz, isterseniz Mustafa Kemal Atatürk için ölünüz, zerre miskal
umurumda olmaz. Haaa bu demek değildir ki, sizlerin umurumda olmamanız mezkûr
olguların da umurumda olmayacağı anlamına gelmez. Bunu söylememe lüzum yok ama
anlayacak akılda sizde yok o yüzden izah etme lüzumunu görüyorum. Ki, bu
olgular sizlerin tekelinde olan olgular da değillerdir. Ve sizler bu olguları
dillerinize pelesenk ettiğiniz için her ne pahasına olursa olsun sizlerin
peşlerinize takılacak kadar geri zekâlı biri de değilim. Öyle ben nasılsa
Müslüman’ım ne yaparsam yapayım, nasıl yaşarsam yaşayayım bu insan bana
eyvallah eder ve ne söylersem inanır, ben nasılsa Türk’üm ne yaparsam yapayım,
nasıl yaşarsam yaşayayım bu insan bana eyvallah eder ve ne söylersem inanır,
ben Atatürkçü’yüm ne yaparsam yapayım, nasıl yaşarsam yaşayayım bu insan
nasılsa bana eyvallah eder ve ne söylersem inanır, öyle ben nasılsa İman Davası
güdüyorum ne yaparsam yapayım, nasıl yaşarsam yaşayayım bu insan bana eyvallah
eder ve ne söylersem inanır diye düşünmeyin, vallahi etmem ve inanmam. Öyle
bedavadan kimse kimseyi uçurmaz. Haddinizi ve hududunuzu bileceksiniz,
aldatmayacaksınız. Sen her şeyi yap, ben de bu nasıl olsa şöyle deyip senin
kuyruğunda dolanayım öyle mi? Sürüleştirdiklerinizden değilim bunu asla
unutmayın! O zaman onur nerede kaldı, şeref nerede? O zaman onurlu yaşam
arayışında ki samimiyet ne olacak? Layık olduğum hayatı arıyorum ve bunda
sonsuz samimiyim. Öyle zehri şifa diye içemem ve Allah ile aldatmanıza eyvallah
edemem. Öyle layık olduğum hayatı arıyorum deyipte, aradığım hayata mugayir
hareket edecek ve arayışıma darbe vuracak kadar onursuz değilim. İçimde de
arıyorum, dışımda da. Hak ettiğim neyse onu istiyorum, verilmiyorsa sabredecek
değilim, sabretmemek imansızlıksa eyvallah olsun. ben isyan doğmuşum, isyanla
büyümüşüm ve isyanımla ölüp gideceğim. Ama asla eğilmeyeceğim, eyvallah etmeyeceğim,
it gibi yaşamaya razı gelmeyeceğim, zehri şerbet diye içmeyeceğim.