Bu vatan; gelenin de, gidenin de babasının çiftliği, bu
devletin hazinesi kodamanların yemliği, herkes bu devletin kasasından kendisini
ve çevresini zengin etme peşinde ve zenginde ediyor, zengin edip kaçıp gidiyor,
bu toprağın çocuklarının payına da yoksulluktan başka bir şey düşmüyor. Ne
hazindir ki, bu toprağın çocukları da yoksulluk sanki kadermiş gibi öyle bir
kanıksamışlar ki yoksulluğa doyamıyorlar, adeta daha da yoksul olmak için
çırpınıyorlar, yoksullaştıranlara minnet duyuyorlar. Ne gariptir ki yoksulluğu
biterecem diye gelenler yoksulluğu azdırarak gidiyorlar, gelecek olanlar da
yine yoksulluğu bitirme vaadiyle gelmeye çalışıyorlar ve bizlerde aval aval
öylece dinleyip, inanıp, yiyip, yan gelip yatıyoruz, ne hesap soruyoruz ne de
had bildiriyoruz. Çark böylece dönüp duruyor, hazine birkaç zümrenin elinde
dolaşıp durmaktan ve vurgun, talan yolunda güç olmaktan başka hiçbir anlam
ifade etmiyor. Bize had bildirmek serbest, bizim had bildirmemiz yasak. Oysa
asıl olan biziz! Zaten bu toprağın çocukları da kendilerine zenginliğin layık
olmadığını düşünüyor, bu yüzden de zengin edecek yolu görmek ve o yola girmek
istemiyorlar. Her şeyin bu düzenle kabil olabileceğini varsayıyorlar. Bedelsiz
bir hayat sürmek istiyor herkes ama kallavi bir hayat, bedava bir hayat. Öyle
hayatın olmadığını bilmeyecek kadar aptalız, malız, cahiliz. Zaten yoksulu hiç
değişmedi ki bu toprakların, yoksullar aynı yoksul, zenginler daha da zengin.
Yine de yoksul olalım, öyle kalalım istiyorlar. Davaymış, ülküymüş, idealmiş,
kutsal yolmuş, büyük rüyaymış, hepsi için hepsi hikâye, hepsi uydurmaca,
aldatmaca, kandırmaca. Cesametli lafların bini bi para ama hepsi de üç kuruş
etmeyecek laftan ibaret. Olguların üzerine muhtelif soslar döküyorlar ve
önünüze koyuyorlar, sos çok tatlı geldiği için altında ki acının acılığını fark
edemiyorsunuz, böylece kolayca uyuşturuluyorsunuz. O tatlı sosların ardından geriye
kalan tat, onurumuzu, şerefimizi, namusumuzu ve insanlığımızı çalıyor farkında
bile olmuyoruz. Kapı kulluğu yapmak, kölelik etmek, kullara kul olmak hoşumuza
gidiyor. Olguların hepsi kodamanların ve onların işbirlikçilerinin dünya
nimetlerine egemen olmaları, kasalarını ve keselerini doldurmaları için birer
araç. Bizlerde oltaya takılan aptal balıklarız. Mazi nostaljileriyle avunan
çaylaklarız. Hepsi birbirlerine müzahirler, hepsi birbirini besliyorlar.
Hiçbirisi hiçbirisinin muarızı değil. Ama senin önünde tiyatro oynamaya gelince
hepsi düşman birbirine. Bu tiyatroyu yiyenler yiyorlar, yemeyenler acıya doyamıyorlar.
Bu toprağın çocukları cahil, gerçekten cahil, maalesef cahil, ne kendini
biliyor, ne başkalarını biliyor ne de hakkını biliyor. Çok kolay inanıyor,
hemen inanıyor, inanmayı çok seviyor.
Düşünmüyor, sormuyor, sorgulamıyor. Bu yüzden de suskuya teslim olmaktan
ve boyun eğmekten başka elinden hiçbir şey gelmiyor, gelse de gelende gönlü
olmuyor, çünkü rahatlık ve sorumsuzluk hoşuna gidiyor ya da öyle anlıyor,
kafası ancak o kadar basıyor. Kodamanlardan ve işbirlikçilerinden hangi birinin
bu topraklara insani bir değer eklediğini, insanı insan kılacak ve insana insan
olduğunu hissettirecek bir kazanım sağladığını söyleyebilirsiniz? Bakınız
bendeniz de, sizlerde biliyoruz ki bir şey yapacak gücüm yok. Ama emin olun ki
bir gün divan kurulacak, hesap defterleri açılacak ve her şeyin hesabı
zerresine kadar sorulacak. Sorulamayacak zannıyla yaşıyorsunuz ve çok güzelde
yaşıyorsunuz ama mutlaka bildiğinizin tersiyle karşılaşacaksınız. Bendeniz
ancak isyan edebilirim, hakikati ifade edebilirim ama sizleri yok edemem,
sizlere bir şey yapamam. Elimden gelse elbette hayallerin bile tahmin
edemeyeceği şeyleri yaparım ama serde naçarlık var işte. Buna rağmen de
çıldırıyorsunuz biliyorum, elinizden gelse bir kaşık suda boğarsınız, kanun ve
yasa arayıp durursunuz, velakin olmadığını da bilirsiniz, zorlarsınız ama
yasanın zorlamasının da zulüm doğuracağını çok iyi anlarsınız. Ki, gerçi
tümünüz zalimlersiniz ve haddizatında önemsemezsiniz ama her şey göz önünde
olacağından çekiniyormuş gibi yaparsınız zulmünüzün doğuracağı tepkilerden. Bu
yüzden de hep görmezlikten gelip, eyvallah etmeyi tercih edersiniz. Ama bir gün
göreceksiniz, görülmeyeceğinizi bile bile. Bakınız hiçbiriniz ne kanun, ne yasa
tanımıyorsunuz. Ne nefsi yasalarınızı ve kanunlarınızı, ne kutsal yasaları ve
kanunları ne de vicdanın yasalarını ve kanunlarını tanımıyorsunuz. Tanıyoruz
diyorsanız yalan söylüyorsunuz. Zaten aşağılık yalancılarsınız. Hep gerçeği
yazdım ve söyledim, gerçeğin acıttığını bile bile ve bedelini göre göre.
Umurumda da değil. Gerçektir bu, tüm yalancıların gövdesine kurşun gibi gelir. Bir
canım var ve o canımı saf insanlık uğruna feda etmişim, tüm mevcudiyetimden ve
dünya nimetlerinden feragat etmişim, başka ne ürkütebilir ki artık bendenizi? Ki,
zaten hesabımda sizlerle değil ve meselem de sizler değilsiniz yani karşımda
kütük misali dikilmiş gövdeleriniz değil. Benim hesabım ve meselem insanlığın
haksız yere maruz kaldığı acılarladır ama buna rağmen hak edipte olmadığı
yerledir, yalan söylemelerle ve olmayan eylemlerledir. Kof nutuklarladır. Malumdur
ki, insanlık SEÇİM PARASI adı altında her dönemde soyulmaktadır. İnsanlığın
hakkı, alınteri, yaşı, kanı, emeği, bir avuç kodamana ve işbirlikçilerine
akmaktadır. Sizlerin partileriniz, seçimleriniz bendenizi ırgalamıyor bebeğim.
Eğer bir parti kurmuşsanız ya da kuracaksanız, bir seçim yapacaksanız gidiniz
babalarınızdan miras kalanlarla hallediniz tüm bunları. Bendenizin ve bedeniz
gibilerin terleriyle, yaşlarıyla, kanlarıyla, emekleriyle, vergileriyle değil. Bu
haksızlıktır, zulümdür, yanlıştır, adil değildir. Şahsi olarak hakkımda hiçbir
zaman helal değildir ve olmayacaktır da ve dahi hesabı sorulacaktır sorulması
gereken yerde ve zamanda. Bu ne Tanrı’nın, ne Tanrı’nın Kitabının ne de Tanrı’nın
Elçi’sinin emri değildir ve ne de miras bıraktıkları bir şey değildir. Aksi bir
duruma matuf iddianız varsa lütfen iddianızı ispat ediniz yoksa haddinizi
biliniz. Öyleyse böylesi bir şeye hakkınız da yoktur, metazori almak haddinizde
değildir. Lütfen geri durunuz insanlığın kutsal hazinesinden, vergilerine el
uzatmayınız, haklarına göz dikmeyiniz. Zaten sürüyle olmanız o hazineyi yeteri
kadar yoruyor, boğuyor, boşaltıyor, yok ediyor ve geri de kalanlara da kalan
bir şey olmuyor ve böylesi bir şey de acıları tevlit ediyor. Yeter artık bitsin
bu soygun, vurgun, talan düzeni…!
SEÇİM PARASI...
Özgür DENİZ - 25.10.2020
Tarih: 25.10.2020
Okunma: 509
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.