Bir insandım, düşteydim ve düştüm,
artık dünyadaydım, bebektim çocuk oldum, çocuktum genç oldum, düşe kalka büyüdüm,
vakti saati geldiğinde ve tokmak göç davuluna dokunduğunda göçüp gideceğim, acı
tatlı yaşadım, tecrübe sahibi oldum, doğru yanlış çok şey biriktirdim, yaşarken
çok şeyler gördüm, çok insanlar tanıdım, çok farklı kulvarlardan insanlar
tanıdım, düşün düzeyinde nice gelgitler yaşadım, her düşünce vadisinden geçip
geldim. Çok ciddi ve üst düzey düşün insanlarıyla bizatihi hasbihal eyledim. Bir
şehre gittiğimde ve o şehrin sokaklarına daldığımda hiç tanımadığım, görmediğim
insanlarla hemhal oldum, bir anda kaynaştım ve onların dünyalarını anlamaya
çalıştım, onlar benim dünyamı ne kadar anlamaya çalıştılarsa, her yerde, her
ortamda fasılasız doğal gözlem yaptım. İnsanları tanımaktan ve hayat ırmağının
içinde coşkun bir sel gibi akıp giden insanlık suyunu kenardan gözlemlemekten
hazzeden biriyim. Tıpkı kitaplarda yaptığım gibi. Böyle seviyordum, özgürlüktü
bu bendeniz için bir nevi ve bendeniz doğduğumda özgürlükle yıkanmıştım. Kimseye
karışmadan ama sessizce herkese karışarak yaşadım. Ta ki bir kitap okurken bile
olaylar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçip gidiyorlardı. Üstat Cemil
Meriç; bir kitabı okurken aynı zamanda toplumda tezahür eden olayları da
düşünerek okuyun, bu anlamak için sağlam bir yoldur demiyor muydu? Keza Üstat
Nurettin Topçu da; gerçek okuyucu, okuduğu yazarı tenkit edebilecek düzeye
erişen insandır demiyor muydu? Aynen öyle yapma çabasında oldum bendeniz de,
her okuduğum cümleyi toplumsal olaylarla senkronize ederek okudum ve o minvalde
idrak etmeye gayret ettim. Dahası Marks’ın dediği gibi gerçek bir toplum
devrimi için geçerli olandı bu yöntem. İktiza ettiğinde okuduğum bir yazara en
ağır tenkiti tevcih etmekte tereddüt etmedim. Kâh bağlandım, kâh koptum.
Anladım bazen, anlayamadığım anlar oldu. Bir ülkede doğmuştum, bir milletin
içine doğmuştum, bir din üzerine doğmuştum. Suçlu değildim, olamazdım. Suçlu
olarak doğmamıştım, üzerime yüklenecek suçları sahiplenemez ve işlenmiş suçlara
ortak olamaz, günahını çekmezdim. Ancak işlediğim suçlardan sorulabilirdim. Haddizatında
seçmediğim ama maruz kaldığım olgularla karşılaşmıştım doğduğumda ama bunu
büyüyünce fark ve idrak ettim. Elbette geldiğim ve bulduğum gibi gidemezdi her
şey. Merak ettim maruz kaldığım her şeyi. Ve ancak seçimlerimle kendim olabilir,
varolabilir ve kaderimi çizebilirdim. Yaşadıkça, büyüdükçe gördüm ki
garipliklerle dolu bir dünyadayım ve acayip insanların arasındayım. Olgularla
olaylar hep farklı seyretmekte, söylenilenlerle yapılanlar arasında amansız
tutarsızlıklar bulunmakta, görülenlerle görülmeyenler paradokslar taşımakta,
herkesin iki yüzü bulunmakta ve insanlar sürekli aldanmaktadırlar, aldatılmaktadırlar.
Böylesi bir şey olamaz dedim ve o an için hiçbir şeye inanmamayı seçtim, artık
kendim görecektim, bilecektim, anlayacaktım ve öyle inanacaktım inanacağım
şeyler varsa. Çünkü gördüğüm şey dehşetli bir günah döngüsünden başka bir şey
değildi ve burada ki ince noktayı tespit etmeliydim, bu döngünün mahrecini,
nereden ve niçin neşet ettiğini bulmak zorundaydım. Çünkü bu döngüde, olan ne
varsa, masumlara, mazlumlara ve ezilenlere oluyordu ve bendeniz işte bu insanların
safında, sınıfında, tarafında durmayı intihap eyledim. Safımı ve sınıfımı
bilmeli ve durmam gereken yerde onurluca ve sağlam durmalıydım. Elbette
bilinçli bir duruş olacaktı bu, oranın hatalarını görmeyecek, kapatıp örtecek
bir duruş değil. Ve hayatım boyunca hep kimlikleri ne olursa olsun aldatılan ve
ezilen insanların yanında durdum, bu hiç değişmedi ve badema da değişmeyecek,
çünkü onlar ezenlerin malik oldukları tüm imkânlardan, araçlardan, yöntemlerden
mahrumdular ve ezilmeleri normal şartlarda mukadderattı ama böyle olmamalıydı,
bu makûs talih yenilmeliydi. Sorun zihniyetteydi ve zihniyet değişmeliydi,
iktiza ediyorsa behemehâl gerçekleştirilmeliydi bu değişim.
SADECE DÜŞÜNÜN...42...
Özgür DENİZ - 27.10.2020
Tarih: 27.10.2020
Okunma: 370
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.