Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. İşte senin
helakin de bundan olacak; görmen gerekirken görmemekten, duyman gerekirken
duymamaktan, düşünmen gerekirken düşünmemekten, anlaman gerekirken
anlamamaktan, şüphe etmeden ve anlamadan inanmaktan, hissetmen gerekirken
hissetmemekten, sorman gerekirken korkmandan, uyanman gerekirken derin
uykularda huzur bulmandan, özgürlüğe âşık olman gerekirken esarete methiye
düzmenden, hesap sorman gerekirken acınası bir şekilde hesap vermenden, isyan
etmen gerekirken ahmakça sadakatten, konuşman gereken yerde susmaktan, susman
gereken yerde konuşmaktan. Kendi işlediğin günahların hesabını veremezken,
başkalarının günahını yüklenmekten. Hakikati bilmen gerekirken bilmediğin
hakikate düşman olmaktan.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Sen kendine
düşmansın ama herkesin sana düşman olduğunu sanırsın. Kendine yaptığın kötülüğü
kimseden görmemişsindir ama herkesin sana kötülük yaptığını düşünürsün. Bol bol
kötülük yapar, günah işlersin ama şeytanın suçlu olduğunu söylersin. Yapman
gereken hiçbir şeyi yapmazsın, yapmadıkların yüzünden başına bir şey gelirse
başkalarını suçlarsın. Düşersin ama düşürdüler dersin. Kendini uçurumdan
atarsın da arkandan ittiklerini söylersin ama itenin kim olduğunu söylemekte
aciz kalırsın. Yapmazsın da, yaptırmıyorlar diye suçlayacak hayali düşmanlar
icat edersin. Sen ki, sana yardım edecek olanın yine kendin olduğunu bilirsin
de, yine de başkalarından beklersin o yardımı.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de.
Ahlaksızsın. Ahlaktan iz taşımaz ama önüne gelene ahlaksız diye küfredersin.
Hep ahlakçılık yaparsın ama ahlaklı yaşamayı aklına bile getirmezsin. Çünkü
ahlakın kaybettirdiğini ama ahlakçılığın çok iyi kazandırdığını çok iyi
bilirsin. Zaten sen hep işine geleni bilir, işine geldiği gibi davranırsın.
Sonra da dürüstlükten dem vurursun. Sen ki, hep konuşmakla bir şeyler olacağını
sanırsın. Güzel ahlakı dilinden düşürmezsin ama onu hareketlerinle
birleştirmeyi de hiç düşünmezsin.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Cahilsin.
Ağzın açıldığı vakit okumaktan, ilimden söz edersin, bin söz söylersin buna
matuf. Ama aynı zamanda okuyanı hiç sevmez, okuyanın düşmanı olursun.
Düşünenden korkarsın, düşünceyi kuduz köpek gibi kovalarsın. Sen karanlığa
meftunsun ama aydınlığı arzuladığını sayıklarsın. Kendinin okumaya ihtiyacın
olmadığını düşünürsün, bu yüzden kendinden başka herkese okumayı tavsiye
edersin ama kendini yaptığın tavsiyeden muaf görürsün. Kendin söylersin ama
kendi kulakların duymaz söylediğini. Her şeyi bildiğini sanırsın ama bildiğini
sandıklarınla ilgili her şeyi de yanlış yaparsın. Bilmezsin ama bilmediğini de
bilmezsin. Biliyormuş gibi davranır komik duruma düşersin.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de.
Vicdansızsın. Güya bir kötülük görünce olmayan vicdanının sızısını duyumsarsın
ama kendin kötülük yaparken o vicdanı öldürürsün ilk evvelde. Sen ki, her
şeyden önce vicdanı öldürdün ki, öldürdüğün zaman hiçbir huzursuzluk
hissetmeyesin. Bu yüzden çok güzel söylersin, çok güzel yazarsın ama söyleyip
yazdıklarını yapmazsın. Dilin başka söyler, hareketlerin başkadır ama bundan
hiç rahatsız olmazsın. Adaletten söz edersin ama suçsuz birini suçlamaktan
hicap duymazsın. Göz önünde gezen büyük suçlulara dokunamaz da, hiçbir suçu
olmayan ama suçlu ilan edilen küçük suçlulardan amansız intikam alırsın, sanki
büyük suçlulara dokunamamanın acısını da çıkarırcasına. Çıkarlarına göre
yargılamaktan zerre utanmazsın. Ömür boyu yemek yiyip, çay içtiğin insanı
vicdanın suçsuz görürken, başkaları suçlu gördü diye ona yüzünü çevirmekten
hicap duymazsın. Kendine dokunan şeylerde vicdan aklına geliverir ama
başkalarına dokunan şeylerde vicdanı anında unutuverirsin.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Hep
doğruları istersin ama doğru olana sırtını dönersin. Sen ki, doğruyu ve doğru
olanı hiç sevmedin ama sanki hep sevmiş gibi davrandın. Bundan da hiç
utanmadın. Bu yüzden başında beladan kurtulmadı velakin bir türlü uslanmadın.
Doğruları istersin ama doğrular söylenince doğru söyleyeni düşman beller ona
dokuz köyü dar edersin, onuncu köyü de gidemesin diye haritadan silersin. Sen
ki hiç doğru olmadın ki. Doğruluktan yana görünmeyi de hiç ihmal etmedin. Bu
yüzden de istikametini bulamadın ya bir türlü. Sen doğruluğa düşmansın, çünkü
hep eğrilik üzere yaşamışsın.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Kirli
olduğunu bilir ama arınmayı da istemezsin. Çünkü ne kazandıysan kirli olduğun
için kazandığını çok iyi bilirsin. Sana kazandıran şeyden kurtulmak işine
gelmez. Kirlerinden arındıkça kaybedeceğini düşünürsün. Bu düşünce de ödünü
patlatır ve korkar geri dönersin. Irmağa girmekten korkarsın. Temizlenirsen
ölüvereceğini düşünürsün. Çünkü dünyayı kaybetmek senin için ölümden
farksızdır.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Yapamadığın
şeye düşman olur, yapabildiğin zamanda düşman olduğun şey için kendini bile
satarsın. Sen ki, riyakârların padişahısın. Dışardan bakınca göze çarpan olanca
görkemine rağmen içinde taşıdığın bataklıktan başka bir şey değildir. İçindeki
pisliği, temiz ve görkemli örtülerle örttüğünü sanırsın ama ilk hareketlerinde
patlarsın ve pisliğini her yere sıçratırsın.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Zalimsin.
Zalimlerden şikâyet etmekten geri durmazsın. Eline fırsat geçince zalimlikte
sınır tanımazsın. Ne doymak bilirsin ne de durmak. Kazanmak için ölür,
kaybetmemek için öldürürsün. Suçlulara âşık olur, suçsuzlardan nefret edersin.
Kendine karşı adil olur, adil olunmasını istersin ama başkalarına merhamet
etmez, onların haklarına çökmekte tereddüt etmezsin. Mazlumken zalime düşman
olur, mazlumluktan azad olunca zalim olmaktan hicap duymazsın. Sen ki, adaleti
hiç sevmezsin, gücün ve servetin varsa tüm bunları adaletsizliğe borçlusun.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Ellerin
Tanrı’ya açılır ama başın Firavunların önünde eğilir. Tanrı’dır türlü nimetleri
veren, sen alan olduğun halde yine senin gibi alanlardan olanlara teşekkür
edersin. Sen ki, münafıkların önde gidenisin ama mü’min geçinirsin, sonra da beklediğin
olmadı diye Tanrı’ya yüzünü dönersin. Tanrı’dan ne utanır ne de korkarsın ama
utanıp, korkuyormuşsun gibi davranırsın, böyle yaparak kazancını düşünürsün.
Tanrı’yla kazanır, Tanrı’yla aldatırsın ama Tanrı’dan da hoşlanmazsın.
Ey halkım! Sen ki Tanrı’yı bile dinlemiyorsun, biliyorum ki
beni hiç dinlemezsin ama yine de söyleyeceğim, duymak istemesen de. Helakin ne
olduğunu bildiğini sanırsın ama bildiğini sandığın o şeyin seni bulamayacağını
sanarak yaşarsın. Sen karanlığın dibindesin ve helakin de bundan olacak ey
halkım..!