Merhaba sevgili dostum! Biliyorum ki, hala acılar içindesin,
toplumsal sancılar çekiyorsun. Mütemadiyen okuyor, araştırıyor, düşünüyorsun.
Kuşatılmışlığın sancıları içindesin, bir şey yapamamaktan çıldırıyorsun. Büyük
düşler kuruyorsun yarınlara dair, yarınları olmayan ve yarınları için hiçbir
düşü bulunmayan bir insanlığın içinde. Kızıyorsun insanlara, çünkü sen onlar
için dövüşürken, onların kendileri için parmaklarını bile kıpırdatmamaları,
konforlarından ve zevklerinden hiçbir şekilde hiçbir taviz vermeden yaşamaya
devam etmeleri, üstelikte kendileri için dövüşene düşman olmaları seni
kahrediyor. Burada aklıma garip bir şekilde üstat Ali Şeriati geliveriyor, sen
ne kadar da saygı duyup yine de mesafeli dursan da. Okumadan, düşünmeden,
araştırmadan, sorgulamadan yapamadığını çok iyi biliyorum. Elbette iyisin ama
beynin ve ruhun hem karışık hem de çıkmazlar içinde. Bu kitaplar ikimizi de
mahvetti dostum. Ne onlarsız ne de onlarla yapabiliyoruz. Ne düşman
olabiliyoruz onlara ne de onlarla olan dostluğumuzdan haz alabiliyoruz. Çünkü
onlarla bulduk acıları, onlar yüzünden kaybettik sevinçlerimizi. Kaderimizi
çizen onlar olduğu gibi, kaderimiz de onlarla çizilmiş. Ne biz onlardan
vazgeçebiliyoruz ne de onlar bizim peşimizi bırakıyorlar. Ateşimizi onlardan
almışız ama yine onlarla söndürmüşüz ateşimizi. Farklı yollarda yürüyormuşuz
gibiysekte, aynı nokta da buluşuyoruz illaki. Aslında aynı yoldayız ama
birbirinden habersiz aynı hedefe yürüyen yolcularız sanki. Farklı bedenlere ama
aynı ruha sahip farklı kişilikleriz. Biliyorum, beynin beni düşünüyor, ruhun
beni hissediyor. Nerden mi biliyorum? Çünkü bu tarafta da aynı şey oluyor. Çok
sancılı günler geçiriyorum. Böylesi durumlarda aklıma ilk gelen sen oluyorsun.
Hayatımda tanıdığım en güvenilir insanlardan birisin, hesapsız, umarsız.
İkimizle ilgili çok güzel düşler kuruyorum yarınlara dair biliyor musun?
Kavuşur muyuz birgün düşünü kurduğumuz dünyaya dostum? Kavuşursakta,
yaşayabilir miyiz o dünyada, yoksa bir dünya hediye ettiklerimiz, hediyelerini
aldıkları gün yok mu ederler ikimizi de? Bu konuda derin korkularım,
endişelerim var biliyor musun sevgili dostum? Çünkü böyle yapanlar hep
kaybettiler, tam da kazandırdıkları anda. Bazen yan yana kitap okuduğumuz
günler geliyor aklıma biliyor musun? Doğal bir tebessüm tebeyyün ediveriyor
yüzümde. O ateşli tartışmalarımız, tatlı sert atışmalarımız, kıran kırana
kapışmalarımız geliveriyor gözümün önüne. Birlikte dostlarımızın da
bulundukları kafa dağıttığımız anlar, o anlardaki hareketlerimiz ve derin haz
duyarak paylaştığımız güzellikler aklıma geliveriyor ve hislerimizi isyana
dönüştüren müziklerin tınılarını duyumsayıveriyorum bir an. Hatta kavgalarımız,
yakalarımızı kavrayıp birbirimizi döndürüp durduğumuz ama bir türlü daha
ilerisine gidemediğimiz yani tutupta vuramadığımız anlar aklıma geli
geliveriyor. Hüzünle tebessümün buluştuğu an! Çünkü aynı ruha sahibiz, aynı
acıları taşıyoruz bağrımızda. Aynı şeyleri düşünüyoruz beynimizde. Aynı
uzaklara bakıyoruz. Yöntemlerimiz ne kadar da farklı olsa da. Bu benzerliğin
kuru bir benzerlikten kaynaklanmadığını ikimizde çok iyi biliyoruz. Gecem de,
gündüzüm de ağır ve derin bir muhasebeyle geçiyor. Nerden bakarsak bakalım
içinden çıkılır bir durum olmadığını sende biliyorsun. Çok zor dostum. Çünkü bu
deprem gibi bir şey. Öyle yedi sekiz şiddetinde de değil. Şu dünyada en zor şey
insanın nereye gideceğine, nasıl gideceğine, nereden gideceğine ve kiminle
gideceğine karar vermesiymiş. Bu konuda beni bir tek sen anlayabilirsin.
Biliyor musun dostum, belki de bizim en büyük suçumuz; görmek ve anlamak,
üstene bir de hissedince zehir oluyor hayat. Bu gerçekten çok yıpratıcı ve
yorucu bir şey. Hangi süreçlerden geçtiğimizi, öznel ve nesnel kavgalarımızı,
özgür meydanlarda ki isyanlarımızı kimse bilmez bizden başka. Haddizatında,
insanlığın, senin varlığınla artı bir değer kazandığını söyleyebilirim ama bu
değerinde, insanlık tarafından kolayca harcandığını da acı bir şekilde müşahede
etmekteyim. Yine de varlığınla onur duyuyorum. İşte böyle sevgili dostum;
insanlık için feda ettiğin şeyler için, insanlık daima geldiğin duruma bakarak,
zaten öyleydi diyecektir, zira bugüne kadar hep böyle demiştir ama yine de
insanlık için fedakârca çalışmışlardır yine de böylesi bir haksızlığa
uğrayanlar. İnsanlık birgün anlayacaktır belki kendisinin gerçek değerini
bilenleri ama umarım o gün çok geç olmaz her şey için. Hayatın sunduğu acıları
ve karşı karşıya bıraktığı sınamaları korkusuzca karşılıyorduk ikimizde.
Özellikle birbirimize yönelmiş tehditleri nasıl da karşılıyorduk göğsümüzü gere
gere? Ama yine ikimizde biliyoruz ki, toplumsal bir hastalığı saptamanın, onun
bir anda tedavi edilebileceği anlamına gelmediğini. Hiçbir zaman da hiçbir
toplumsal hastalığın öyle bir iki günde hatta bir kaç yılda iyileştiği vaki
değildir. Bilirsin, saptama yaparsın belki ama çaresiz kalırsın yok etmekte.
Çünkü hasta tepki vermezse, doktorun elinde sihirli değnek yoktur. Hatta
tedavisi mümkün olmayan bir hastalıksa mevcut hastalık, o hastalığın
bilinmesinin de yine bir hastalık sebebi olduğu gerçeği vardır karşımızda. Ne Tanrı’yla
olabildik bu dünyada ne de Tanrı’sız sevgili dostum. Düşünlerimiz ne kadar
zıtlık arzetse de, düşlerimiz hep aynı kavşakta buluşuyordu. Keza ne varlıkla
olabildik bu dünyada ne de varlıksız. Her daim bulanık akan bir nehir
misaliydik ne kadar da berrak akıyormuş gibi görünsekte. Biz hep safımızı ve
sınıfımızı bildik ama sınıfımız bizi hiç anlamadı ve bizimle aynı safta
durmakta hep ikircikli davrandı. Biz sanki bir birimizi bulmak, arkadaş olmak
ve kavga meydanlarında arkadaşça buluşmak ve savaşmak için doğmuşuz sevgili
dostum. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; arkadaşlık, aynı safta inatla, inançla,
sabırla savaşmaktır, karşılarına kurulmuş aynı barikata karşı yekvücut
olmaktır, tüm tazyikatlara karşı yekpare bir sütundur yıkılmaz kale misali, her
kavgada biri bayraksa diğerinin onu üzerinde taşıyan direk olmasıdır. Kılıcı
döven ve bildirileri yazan ellerdir arkadaşlık. En güçlü propagandayı tek sesle
yapan dillerdir. Arkadaşlık, derin bir inanç ve ortak kaygıdır. Bitmeyen
kavgada yorulmayan tek beden, susmayan çift yürektir. Arkadaşlık, ortak bir
eylemdir, ortak bir yaşamdır ve ortak bir ölümdür. Yürek, yürek, özgür insanın
gövdesi eylem, kalbi devrim, beyni ise felsefe olmalıdır. Hasta insanlardan ve
hastalıklı yapılardan kurtulmak gerekiyor ama nasıl olacak bu? Kralları ve
tahtlarını yok etmek için sımsıkı yapıştıkları ve olanca kuvvetleriyle
tutundukları toprağı kaydırmaktan başka çıkar yol yoktur sevgili dostum velakin
ne kadar kabildir bu? Mücadelemiz ışığımız, direnişimiz kılıcımız, yolumuz
büyük insanlık devrimidir. Ama her şey halk için ve halkça olmalıdır. Ve
halkların gerçek bayramı; halkların şeksiz ve şüphesiz kazanacağı ve ağız
dolusu güleceği, insan onuruna seza yaşayabileceği, büyük insanlık devriminin
yekpare insanlığı sardığı ve yeryüzünü kapladığı gün olacaktır! Ben haklıydım,
sen haklıydın demeyeceğim ama kazanan ikimiziz sevgili dostum. Belki de haklı
olan bendim ama kazanan sen oldun. Acılarla dolu hayatımız, umarım birgün
zaferle taçlanır ve düşlerimiz gerçek olur. Dostluğun ve dostluğumun olanca
gücüyle selamlıyorum seni sevgili dostum! Olanca farklılıklarımıza rağmen
ihanete bulanmamış, dostluğa mutlak sadakatle perçinlenmiş bir hayatımız vardı,
umarım aynı şekilde ihanetsiz ve dostluğun gücüyle bileylenmiş yarınlarımız
olur. Hoşça kal sevgili dostum!
SEVGİLİ DOSTUM!...
Özgür DENİZ - 22.11.2020
Tarih: 22.11.2020
Okunma: 395
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.