SEVGİLİ DOSTUM!...

Özgür DENİZ - 22.11.2020

Merhaba sevgili dostum! Biliyorum ki, hala acılar içindesin, toplumsal sancılar çekiyorsun. Mütemadiyen okuyor, araştırıyor, düşünüyorsun. Kuşatılmışlığın sancıları içindesin, bir şey yapamamaktan çıldırıyorsun. Büyük düşler kuruyorsun yarınlara dair, yarınları olmayan ve yarınları için hiçbir düşü bulunmayan bir insanlığın içinde. Kızıyorsun insanlara, çünkü sen onlar için dövüşürken, onların kendileri için parmaklarını bile kıpırdatmamaları, konforlarından ve zevklerinden hiçbir şekilde hiçbir taviz vermeden yaşamaya devam etmeleri, üstelikte kendileri için dövüşene düşman olmaları seni kahrediyor. Burada aklıma garip bir şekilde üstat Ali Şeriati geliveriyor, sen ne kadar da saygı duyup yine de mesafeli dursan da. Okumadan, düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan yapamadığını çok iyi biliyorum. Elbette iyisin ama beynin ve ruhun hem karışık hem de çıkmazlar içinde. Bu kitaplar ikimizi de mahvetti dostum. Ne onlarsız ne de onlarla yapabiliyoruz. Ne düşman olabiliyoruz onlara ne de onlarla olan dostluğumuzdan haz alabiliyoruz. Çünkü onlarla bulduk acıları, onlar yüzünden kaybettik sevinçlerimizi. Kaderimizi çizen onlar olduğu gibi, kaderimiz de onlarla çizilmiş. Ne biz onlardan vazgeçebiliyoruz ne de onlar bizim peşimizi bırakıyorlar. Ateşimizi onlardan almışız ama yine onlarla söndürmüşüz ateşimizi. Farklı yollarda yürüyormuşuz gibiysekte, aynı nokta da buluşuyoruz illaki. Aslında aynı yoldayız ama birbirinden habersiz aynı hedefe yürüyen yolcularız sanki. Farklı bedenlere ama aynı ruha sahip farklı kişilikleriz. Biliyorum, beynin beni düşünüyor, ruhun beni hissediyor. Nerden mi biliyorum? Çünkü bu tarafta da aynı şey oluyor. Çok sancılı günler geçiriyorum. Böylesi durumlarda aklıma ilk gelen sen oluyorsun. Hayatımda tanıdığım en güvenilir insanlardan birisin, hesapsız, umarsız. İkimizle ilgili çok güzel düşler kuruyorum yarınlara dair biliyor musun? Kavuşur muyuz birgün düşünü kurduğumuz dünyaya dostum? Kavuşursakta, yaşayabilir miyiz o dünyada, yoksa bir dünya hediye ettiklerimiz, hediyelerini aldıkları gün yok mu ederler ikimizi de? Bu konuda derin korkularım, endişelerim var biliyor musun sevgili dostum? Çünkü böyle yapanlar hep kaybettiler, tam da kazandırdıkları anda. Bazen yan yana kitap okuduğumuz günler geliyor aklıma biliyor musun? Doğal bir tebessüm tebeyyün ediveriyor yüzümde. O ateşli tartışmalarımız, tatlı sert atışmalarımız, kıran kırana kapışmalarımız geliveriyor gözümün önüne. Birlikte dostlarımızın da bulundukları kafa dağıttığımız anlar, o anlardaki hareketlerimiz ve derin haz duyarak paylaştığımız güzellikler aklıma geliveriyor ve hislerimizi isyana dönüştüren müziklerin tınılarını duyumsayıveriyorum bir an. Hatta kavgalarımız, yakalarımızı kavrayıp birbirimizi döndürüp durduğumuz ama bir türlü daha ilerisine gidemediğimiz yani tutupta vuramadığımız anlar aklıma geli geliveriyor. Hüzünle tebessümün buluştuğu an! Çünkü aynı ruha sahibiz, aynı acıları taşıyoruz bağrımızda. Aynı şeyleri düşünüyoruz beynimizde. Aynı uzaklara bakıyoruz. Yöntemlerimiz ne kadar da farklı olsa da. Bu benzerliğin kuru bir benzerlikten kaynaklanmadığını ikimizde çok iyi biliyoruz. Gecem de, gündüzüm de ağır ve derin bir muhasebeyle geçiyor. Nerden bakarsak bakalım içinden çıkılır bir durum olmadığını sende biliyorsun. Çok zor dostum. Çünkü bu deprem gibi bir şey. Öyle yedi sekiz şiddetinde de değil. Şu dünyada en zor şey insanın nereye gideceğine, nasıl gideceğine, nereden gideceğine ve kiminle gideceğine karar vermesiymiş. Bu konuda beni bir tek sen anlayabilirsin. Biliyor musun dostum, belki de bizim en büyük suçumuz; görmek ve anlamak, üstene bir de hissedince zehir oluyor hayat. Bu gerçekten çok yıpratıcı ve yorucu bir şey. Hangi süreçlerden geçtiğimizi, öznel ve nesnel kavgalarımızı, özgür meydanlarda ki isyanlarımızı kimse bilmez bizden başka. Haddizatında, insanlığın, senin varlığınla artı bir değer kazandığını söyleyebilirim ama bu değerinde, insanlık tarafından kolayca harcandığını da acı bir şekilde müşahede etmekteyim. Yine de varlığınla onur duyuyorum. İşte böyle sevgili dostum; insanlık için feda ettiğin şeyler için, insanlık daima geldiğin duruma bakarak, zaten öyleydi diyecektir, zira bugüne kadar hep böyle demiştir ama yine de insanlık için fedakârca çalışmışlardır yine de böylesi bir haksızlığa uğrayanlar. İnsanlık birgün anlayacaktır belki kendisinin gerçek değerini bilenleri ama umarım o gün çok geç olmaz her şey için. Hayatın sunduğu acıları ve karşı karşıya bıraktığı sınamaları korkusuzca karşılıyorduk ikimizde. Özellikle birbirimize yönelmiş tehditleri nasıl da karşılıyorduk göğsümüzü gere gere? Ama yine ikimizde biliyoruz ki, toplumsal bir hastalığı saptamanın, onun bir anda tedavi edilebileceği anlamına gelmediğini. Hiçbir zaman da hiçbir toplumsal hastalığın öyle bir iki günde hatta bir kaç yılda iyileştiği vaki değildir. Bilirsin, saptama yaparsın belki ama çaresiz kalırsın yok etmekte. Çünkü hasta tepki vermezse, doktorun elinde sihirli değnek yoktur. Hatta tedavisi mümkün olmayan bir hastalıksa mevcut hastalık, o hastalığın bilinmesinin de yine bir hastalık sebebi olduğu gerçeği vardır karşımızda. Ne Tanrı’yla olabildik bu dünyada ne de Tanrı’sız sevgili dostum. Düşünlerimiz ne kadar zıtlık arzetse de, düşlerimiz hep aynı kavşakta buluşuyordu. Keza ne varlıkla olabildik bu dünyada ne de varlıksız. Her daim bulanık akan bir nehir misaliydik ne kadar da berrak akıyormuş gibi görünsekte. Biz hep safımızı ve sınıfımızı bildik ama sınıfımız bizi hiç anlamadı ve bizimle aynı safta durmakta hep ikircikli davrandı. Biz sanki bir birimizi bulmak, arkadaş olmak ve kavga meydanlarında arkadaşça buluşmak ve savaşmak için doğmuşuz sevgili dostum. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; arkadaşlık, aynı safta inatla, inançla, sabırla savaşmaktır, karşılarına kurulmuş aynı barikata karşı yekvücut olmaktır, tüm tazyikatlara karşı yekpare bir sütundur yıkılmaz kale misali, her kavgada biri bayraksa diğerinin onu üzerinde taşıyan direk olmasıdır. Kılıcı döven ve bildirileri yazan ellerdir arkadaşlık. En güçlü propagandayı tek sesle yapan dillerdir. Arkadaşlık, derin bir inanç ve ortak kaygıdır. Bitmeyen kavgada yorulmayan tek beden, susmayan çift yürektir. Arkadaşlık, ortak bir eylemdir, ortak bir yaşamdır ve ortak bir ölümdür. Yürek, yürek, özgür insanın gövdesi eylem, kalbi devrim, beyni ise felsefe olmalıdır. Hasta insanlardan ve hastalıklı yapılardan kurtulmak gerekiyor ama nasıl olacak bu? Kralları ve tahtlarını yok etmek için sımsıkı yapıştıkları ve olanca kuvvetleriyle tutundukları toprağı kaydırmaktan başka çıkar yol yoktur sevgili dostum velakin ne kadar kabildir bu? Mücadelemiz ışığımız, direnişimiz kılıcımız, yolumuz büyük insanlık devrimidir. Ama her şey halk için ve halkça olmalıdır. Ve halkların gerçek bayramı; halkların şeksiz ve şüphesiz kazanacağı ve ağız dolusu güleceği, insan onuruna seza yaşayabileceği, büyük insanlık devriminin yekpare insanlığı sardığı ve yeryüzünü kapladığı gün olacaktır! Ben haklıydım, sen haklıydın demeyeceğim ama kazanan ikimiziz sevgili dostum. Belki de haklı olan bendim ama kazanan sen oldun. Acılarla dolu hayatımız, umarım birgün zaferle taçlanır ve düşlerimiz gerçek olur. Dostluğun ve dostluğumun olanca gücüyle selamlıyorum seni sevgili dostum! Olanca farklılıklarımıza rağmen ihanete bulanmamış, dostluğa mutlak sadakatle perçinlenmiş bir hayatımız vardı, umarım aynı şekilde ihanetsiz ve dostluğun gücüyle bileylenmiş yarınlarımız olur. Hoşça kal sevgili dostum!

Tarih: 22.11.2020 Okunma: 395

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?