Eski anlayışları sorgulayacağız ki
yeni, yepyeni anlayışlar doğsun ve karanlık dünyamızı aydınlatsın. Bilakis,
eskimiş, köhnemiş, pörsümüş telakkiler hayatlarımızı bitevi zehirleyecek ve
hiçbir şey yapamadan öylece izlemekle iktifa edeceğiz. Olan biten her şeyi
normalmiş gibi karşılayacağız. Çünkü eski kafalar, eskimiş telakkiler buna
zorluyorlar bizleri zımnen. Eski telakkilerin bize vereceği yegâne şey;
geçmişle övünç duymaktan ve sözde mevcudiyet adına önümüze yığınla tehdit koyup
geleceğimizi bizden çalmaktan başka bir şey değildir. Önümüze koydukları
olguları, sanki gerçekten öyle olan, olması gereken olgularmış gibi dikte
ediyorlar ve tahrif ettikleri olgular sayesinde bizlerin anamızı ağlatıyorlar.
Sanki her şey babalarından kendilerine miras kalmış gibi, bize de ait olan şeyleri
kendilerine ait gibi görüp yaşamlarımızı zehirliyorlar. Elbette bizlerde
bilmediğimiz için sundukları haliyle doğru kabul edip alıyoruz olguları. Ne
yaşadığımızı biliyoruz ne de yaşatılanları. Yaşayıp gidiyoruz yaşadığımızı
sanarak, aldanarak, inanarak. Niçin her şeyi kaynağına ulaşıp kaynağından
öğrenmiyoruz ve öğrendiğimiz haliyle öğretmeye çalıştıklarını reddetmiyoruz? Niçin
kendi ellerimizle onların altın tasta sundukları zehri içiyoruz? Kutsadığımız
kimliklere sahip olduklarını sandıklarımız bizlere zehir sunmaz diye mi
düşünüyoruz? Sonsuzcasına yanılıyoruz ve kendimizi mal yerine koymuş oluyoruz
öyleyse. Misal; düşünmek yasak diye öğretiliyor ve bizde gerçekten böyle
olduğunu sanıyoruz. Misal; vatanı sevmek, mutlaka ama mutlaka ölmek demek
midir, onun üstünde hiç yaşamadan, yaşamak nedir bilmeden? Oysa düşünmek,
inadına düşünmek, düşündüklerin temelinde her soruyu sormak ve amansızca,
sınırsızca her şeyi sorgulamak niçin yasak olsun ki? Niçin silahın önünde boyun
eğelim, niçin silaha köle olalım, hayatı silah olan birinin önünde, hayatı
fikir, ilim olan biri niçin eğilsin sefilce? Ama biz eğilsin istiyoruz. Evet,
yasak olsun ki, çıkar çarklarının dişlileri kolayca dönsünler, herkes, olan her
şeyin olması gerektiği gibi olduğuna inansın ve itiraz etmeden kabullensin de
mi ve efendilerde rahat bir şekilde, huzur içinde dem sürsünler, insanlık
sürünürken? Hayır kardeşim, toplumun ürettiği her şey topluma ait kılınmadan ve
toplumun menfaatine hasredilmeden, hiçbir şey olduğu haliyle tolere
edilmeyecektir ve hiçbir şeye de inanılmayacaktır. Çünkü artı değer, onu
üretenindir ve üretenin olacaktır. Zira yüzler bu şekilde gülecektir, mutluluk
bu şekilde dünyamıza gelip çöreklenecektir. Önce adalet nedir saf haliyle,
özüyle, gerçek mahiyetiyle didik didik edilip, çözümlenip, ortaya konulmalıdır.
Ondan sonra söylediklerimize itiraz edilecekse de edilmelidir. Şeytan ve
şeytanlar sizi Allah ile aldatmasın!
SADECE DÜŞÜNÜN...64...
Özgür DENİZ - 28.11.2020
Tarih: 28.11.2020
Okunma: 352
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.