Güvene dayalı ilişkilerimizi yitirdik
insanlık olarak maalesef. Söyleyin lütfen bugün halk toprağında, insanlık
sofrasında güven diye bir değerimiz kaldı mı? Kim kime güveniyor, güvenilen kaç
gün sadık kalabiliyor? Kötü misal misal olmaz ama yine de söyleyelim, güven
duyduğunuz tek bir tane politikacı var mı, tek bir tane yahut tek bir tane din
adamı kisveli şahıs? Emanet bilincini kaybettik maalesef. Kim, kendisine emanet
edilene onurluca, namusluca sahip çıkmaktadır? Varsa buyurun söyleyin lütfen. Ve
sevgiyle saramadık insanlığı ve yine insanlığı sevgiyle tanımaya çalışmadık.
Böylece güven kayboldu, inanç yok oldu ve geldi, halk toprağına, insanlık
sofrasına korku egemen oldu. Korkarak ve korkutarak yaşamayı marifet sanıyoruz.
Söyleyin bugün bu topraklar üzerinde, insanlığın tepsinde korku bulutlarından
başka dolaşan bulut var mı? Silahı yanına alan korkuların efendisi oluyor ve
insanlığın gözüne gözüne korku şarkıları terennüm ediyor. Korkuyla gideceğimiz
hangi yol, mülaki olacağımız hangi hedef vardır insanlık aşkına? Niye böyle
oldu, nasıl böyle oldu? Sorgulanması gereken şeyler değil midir bu sonuçlar?
Buraya nereden geldik? Nerede duruyorduk? Korkuyla yaşayan toplumlarda güven
olur mu, huzur bulunur mu, güvenin ve huzurun olmadığı toplumlarda adaletin
muktezası bihakkın tatbik edilir mi, orada mutluluktan emare olur mu? Hep
ölümden bahsedilir oldu ne hikmetse, ölüm fikri susturuyor, ölüm hakkı, hukuku
susturuyor. Ve bizler buna eyvallah ediyoruz, çünkü layık olduğumuz tek şey bu.
Oysa eğer ki, insanlık dolu bir hayatın yolu sevgi ve güvene dayanıyorsa, orada
tek bir insanın bile acı çektiğine şahitlik edemezsiniz, orada açlık yüzünden
tek bir insanın öldüğünü göremezsiniz, orada insanların birbirlerinden nefret
ettiklerine tanıklık demezsiniz, orada gücün kuvvetinin hakkın kuvvetine galebe
çaldığına şahitlik edemezsiniz. Böylesi bir hayat acılardan acılara sürgün
olanların değil mutluluktan mutluluğa koşanların hayatı olur. İstersek olur!
İstiyorsakta olguların gerçekliğine, kaynağına dönmek zorundayız. Yolumuzu
nerede şaşırdık, yoldan nerede çıktık bilmek zorundayız. Bilakis, böyle bir
hayata mülaki olmak hayal bile olamaz. İnsanla, toplumla, devletle, insanlıkla
iletişimlerimizde ve ilişkilerimizde, kaybettiğimiz varoluşsal değerlerimiz
umut ve güvense ve dahi sevgiyse eğer, birey ve toplum olarak hatta devlet
olarak ve hatta insanlık olarak bize yanlış tarafta gösterilen ve olduğundan
farklı şekilde öğretilen tüm değerleri gerçek bir özgüvenle, sarsılmaz bir
inatla ve inançla sorgulayabilmeliyiz. Çünkü kaybettiklerimize yeniden
kavuşmanın ve onlarla onurlu bir şekilde yaşamanın yolu buradan geçmektedir. Onursuzsanız
ve onursuz yaşamaya layıksanız bir şey diyemem elbette. Bunlar kimlerdir? Silahtan
çıkan kurşunla, beyinden fışkıran fikirleri susturmaya yeltenenlerdir ve onlara
kuvvet olanlardır.
SADECE DÜŞÜNÜN...65...
Özgür DENİZ - 29.11.2020
Tarih: 29.11.2020
Okunma: 900
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.