HASRET GİDERKEN!.. Hilmi ÇAKIR

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 01.12.2020


         Selami Şahin’i, birçoğumuz “Özledim” adlı parçası ile daha çok sevdik. Ne diyordu? “ Özledim, nefesini özledim!” Şimdi, öyle bir zaman diliminden geçiyoruz ki, bu şarkı dilimizde… Neyi, neleri, nereleri özlemedik ki, bir gülücük, bir öpücük hatta bir nefesi bile!..

Korana illeti, insanlığı esir aldı gidiyor maalesef… Esir etmemek için bilim insanları çırpınıyorlar. Dünyanın birçok yerinde aşı ve ilaç çalışmaları, yoğun bir şekilde can havli ile devam ediyor. Haberlerde müjdeli haberlere seviniyoruz… Hatta; bu toprağın yetiştirip ama, doyuramadığı iki evladı Almanya’da muhteşem bir aşıya imzalarını attılar. İnsanlık için, hepimizi gururlandırdılar….

Mart 2020’den bugüne, her geçen gün korana korkulu rüya olarak hayatımıza öyle bir girdi ki!.. Bu rüyayı görmemek için ne fedakârlıklar yapıyoruz… Sevdiklerimizi bile terk ettik. Torunlar, balkondan ziyaret edilir hale geldi. Yaşlılar, mikrop kapmasın diye kendi hallerine terk edildi. İhtiyaçlarını kapının dibine bırakıp gidiyoruz. Kendimizi izole ettik. Günün birinde, kendi kendimizi hücreye tıkacağız deseydi biri, O kişiye deli damgasını hiç tereddüt etmeden yapıştırırdık. İşte o, şimdi gerçek oluverdi. Herkes hücre şartlarında yaşamaya teşvik ediliyor ve zorlanıyor…

Özgür yaşam ne güzelmiş. İnsanoğluna çok şey lazım değilmiş meğer…İnsanın sağlığı ve özgürlüğü her şeyin üstündeymiş, korana bize zorla da olsa öğretti bunları…Artık, uzun vadeli plan, hayal kurmak bile çok fantezi oluverdi…Hayatı eve sığdırıverdik(!)…

Neleri özlemedik ki; dini bayramlarda, sevdiklerimizle oturduğumuz o aile sofralarını, büyükleri ziyaret etmeyi, onlara sımsıkı sarılıp özlemle ellerinden öpmeyi, hasret gidermeyi, dizlerinin dibine oturup uzun uzun dertleşmeyi…

Milli Bayramlarımızda ki muhteşem törenleri, resmi geçitleri, fener alaylarını, Cumhuriyet Bayramında yapılan halk yürüyüşlerini, konserleri daha daha nicelerini…

Hafta sonu, ailece bir sinemaya, tiyatroya, konsere, maça, topluca pikniğe, nişana, düğüne, derneğe hepsi yasak ve kapalı mekanlar…Meğer ne güzel günlermiş o günler… Halay, horan çekmediğimiz, nefes nefese bir dans etmediğimiz, çiftetelli –zeybek oynamadığımız nerede ise bir yıl oluyor. Hepsini özledik, hem de çok...

Sokakta, karşılaştığımızda o heyecanlı kucaklaşmayı, sıkı sıkı sarılmayı, tokalaşmayı, yanaktan makas almayı, kol kola, el ele gezmeyi, kafede, kahvede karşılıklı bir sıcak çayla yapılan o derin sohbetleri…Bir çilingir sofrasını…

Bu yaşıma geldim, insanın insandan kaçtığını, şu birkaç ayda gördük yaşadık. Normalde insan neden kaçardı? Saldırgan köpekten, tehlikeden ve korktuğu şeylerden vs… Şimdi; biz bizden kaçıyoruz. Sağlık Bakanı, canlı yayında bile, bir çalışanına “Yaklaşma!” diye bağırdı. Şimdi o günleri yaşıyoruz… Sevdiklerimiz ve kendi sağlığımız için, adına “mesafe” dedikleri kuralı günlük yaşamın bir parçası haline getiriverdik…

Şu vatsap denen uygulama, insanlığın imdadına hızır gibi yetişti. Korana hastaları, toplumdan izole edilip ve bir odada hücre hapsi gibi, en az 14 gün karantina ve tedavi süreci devam ettiği için, iletişimi vatsaptan sürdürüyor. Her ne kadar gavur icadı da olsa, bizim Müslümanlar çok sevdi... Hatta bayramlarda, çoklu görüntülü görüşmeyi bile, çok yaygın kullanmaya başladılar…

Sosyal medyaya bakmak, şimdilerde yürek istiyor yürek… Sabah açtığınızda, Hürriyetin iç sayfalarındaki ölüm ilanları gibi, her gün birkaç arkadaş ve dostun ölüm haberini görmek, artık çok olağan hale geldi... Bu haberler, hepimizin içini burkuyor- sızlatıyor. Daha güne başlarken ekside başlıyorsunuz. Çok acı ve hüzün dolu bir zaman diliminden geçiyoruz. Dünya genelinde, bu illet virüsten ölenlerin sayısı 1,5 Milyonu geçti, geçiyor. Sayaç, nerede ve ne zaman duracak, ne bilen var  ne de şimdilik umut var…Tünelin ucunda bir aşı umudu belirdi ama…

Bir sevdiğinizi kaybediyorsunuz, ne cenazeye, ne de taziyeye gidebiliyorsunuz. Kardeşim, insanlık bu kadar öldü mü, diye haykırasınız geliyor ama, acı gerçek tokat gibi iniyor suratınıza… İnsan olarak, bu dünyadan göçen eş dost, arkadaş, komşu ve akrabaya son görevini yapabilmek hepimizin boynunun borcu iken, o insanlık görevinden bile şimdi mahrum kaldık. Kaybettiklerimiz, üç beş kişi ile çıkıyorlar son yolculuğuna…Cenaze namazı bile mezarlıkta kılınıyor, bir helallik bile veremiyorsunuz…

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, yaşarken de, ölürken de hasretiz bir birimize… Çat kapı gidebildiğimiz ne kapı kaldı ne baca… Kimse kimsenin sorumluluğunu almak istemiyor ve onun için uzak bir yaşam süreci devam ediyor.

Bildiğiniz gibi, kovid ölümlerinde cenaze tabutu ile gömülüyor. Bir mezarcının yaşadıklarını okuyunca, tüylerim diken diken oldu.  Mezarlıkta, tam defin işlemi esnasında, cenaze yakınlarından biri, mezarcıya silah çekiyor. Sebebi ne biliyor musunuz? Tabutun açılması ve son kez yüzünü görmek istemesi… İşte, sözün bittiği yer de tam burası… Hasret yaşarken, sonsuzluğa bile, yüzüne hasret gidiyoruz!..

İşte bu gerçekler, yüzümüze acımasızca tokat gibi vururken, her birimiz, bu illet virüsün, bizi yok etmeden onu yok etmek için; bilinçli, duyarlı, tepkili ve aileden başlamak üzere, toplumca dayanışma duygularımızı canlı tutarak, üzerimize düşen tüm mücadeleyi kesiksiz inançla ve azimle, tereddüt etmeden sürdürmeliyiz. İnsanlık tarihi ne badireler atlattı, bunu da yenecek ve yoluna devam edecektir.

Hilmi ÇAKIR

30.11.2020

Tarih: 01.12.2020 Okunma: 636

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?