Eğer ki, bir dünyam olsaydı, bu dünyada gadre uğramış,
hakları ölçüp biçilip tartılarak gasp edilmiş, neyi hak ettiği bilindiği halde
ondan mahrum koyulmuş, zulme maruz kalmış, adaletsizliğin kurbanı olmuş, tüm
bunlar muvacehesinde de yapacak hiçbir şeyleri olmadığı için naçarlığın
girdaplarında kısılıp kalmış tüm insanları o dünyaya götürürdüm. Çünkü bir
insanın emeği yok sayılmaz, bir insanın hak ettiği elinden alınamaz, bir
insanın gözyaşı dökerek, ter akıtarak, kan vererek ve handiyse ömrünü adayarak ulaştığı
bir şeyi kimse göz göre göre, bile isteye, farkında ola ola gasp edemez. Keza
kimse de bir diğer kimsenin hakkını bile bile, göre göre, farkında ola ola
almayı tolere etmemelidir. Çok net ve basit bir örnekle vuzuha kavuşturalım
olayı, zira başka türlüsü aklıma gelmiyor; iki insan yarışıyor, evet ikisi de
muazzam bir efor sarf ediyor, emek veriyor, gayret gösteriyor, ter döküyor, yaş
akıtıyor ve netice de birinin işi gerçekten ön plana çıkıyor ama ikisi de
hangisinin işinin ön plana çıktığını bilmiyor, bilenler sadece işi kontrol
edenler, ama bazı nefsi ve dünyevi sebeplerle ikinci plana düşen birinci
gösteriliyor ve gerçekte birinci olanın erişeceği her şeye ikinci olan
birinciliğe layık görülerek erişmesi sağlanıyor. Ve bunu hem başka türlü durumlar
için düşünebilirsiniz hem de farklı olaylarda böylesi şeyleri düşünebilirsiniz.
Bu nasıl bir acıdır, ıstıraptır, azaptır, ciğer yakan durumdur? Bu nasıl bir
kul hakkıdır? Buna onay veren vicdan nasıl bir vicdandır? Bunu tensip eden
insan nasıl bir insandır? Yazıktır, günahtır. İşte bu yüzden keşke bir dünyam
olsaydı da, bu dünyada zulmün acısını ruhlarının derinliklerinde hisseden ama
derinden derine gözyaşı dökmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen insanları
oraya götürseydim, orada adaletin cennetini ruhlarının derinliklerinde
hissederek yaşamalarına fırsat verebilseydim, orada yüzlerini ve yüreklerini
güldürebilseydim keşke. Böylesi şeylere tavassut edenler bilesiniz ki, bunun
hesabını veremeyeceksiniz. And olsun ki, çok ağır bir fatura ile karşı karşıya
kalacaksınız. And olsun ki, yüzleriniz düşecek, gözleriniz görmez olacak, sahip
olduğunuz her şey sizleri suçlayacak ve asla hayır diyemeyeceksiniz, tek bir
kelime bile söyleyemeyeceksiniz. Bu dünya böylesi zulümler yapmaya değmeyecek
kadar basit ve adi bir dünyadır. İnsan olun insan! Kalp çok çok çok hassastır,
nasıl acıdığını, ağrıdığını, sızladığını asla bilemez, göremez, duyamaz hatta
hissedemezsiniz ama affını, ödülünü, cezasını mutlaka görecek, bilecek ve
duyacaksınız, nasibinize hangisi düşecekse. Zalimlerin, adaletsizlerin, bir
gramlıkta olsa kul hakkını bilerek, isteyerek, görerek, farkında olarak, ölçüp
biçip tartarak yiyenlerin, merhametten behresiz olanların gerek bu dünyada
gerek o dünyada cehennem alevlerinde yandığını görmek istiyorum. Ve özellikle
ve özellikle bunu yapıpta üstüne bir de kendine Müslümanım diyenler varsa
onlarla asla ve kata aynı dünyalarda bulunmak istemiyorum. Çünkü Müslümanım
diyenlerin böyle şeyler yapmamaları icap eder kati surette. Onlar gül
bahçesinde iseler ben alevler içinde, onlar alevler içinde iseler ben gül
bahçesinde olmak istiyorum. Zaten Tanrı'dan da onlarla beni bir arada tutmasını
istemiyorum. Tanrı’m beni anladığına inanıyorum ve bana gücenmeyeceğini
biliyorum.
KEŞKE BİR DÜNYAM OLSAYDI...
Özgür DENİZ - 22.12.2020
Tarih: 22.12.2020
Okunma: 401
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
İ. Hakkı Cengiz
22.12.2020 - 14:22
Verdiğin örnek çok açıklayıcı... Buna rağmen bu haksızlığı, bu "kul hakkı"na tecavüzü her gün defalarca yaşıyoruz. Bireyde inanç kalmıyor, toplum kökünden sarsılıyor. Felaketimiz! Keşke bir dünyamız olsaydı! Belki de vardır! Var ol kardeşim. Selâmlar...
Özgür DENİZ
23.12.2020 - 15:19
Elbette bir de hesap var saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Bir yerde mutlaka bir gün o hesap ödetilir. Yeterki insan uyansın ve zulme çanakçı olmasın. Onuruna sahip çıkmayı bilsin. Tüm kalbimle bilincimle içtenliğimle samimiyetimle bilmukabele inşaAllah saygıdeğer paşam. Derin saygılar saygıdeğer paşam.