ANAERKİL,
ATAERKİL, PATRİYARKAL KÜLTÜR
Sanayileşmenin ilk hareketi Endüstri 1.0 dönemi (1760-1860)
İngiltere de başlamış kısa sürede tüm Avrupa’yı sarmıştır.
Endüstri 2.0 dönemi
1860 da başlayıp 1945 e kadar sürmüştür.
Üçüncü dönem (Endüstri 3.0) ise İkinci Dünya
Savaşından sonra başladığı belirtilse de etkinliği 1970’den sonradır.
Bilgisayar, elektronik, fiber optik ve lazer teknolojilerinin gelişimi ile pek
çok bilimsel gelişmenin zemini oluşmuştur. Bununla birlikte üretimin yapısı da
değişmiştir. Bu dönem; nükleer, genetik, haberleşme gibi alanların gelişimine
de neden olmuştur. İletişim ve ulaşımdaki gelişmeler ise ticaretin ve
endüstrinin küreselleşmesi sonucunu doğurmuştur.
Dördüncü dönem (Endüstri 4.0) 20. Yüzyılın sonlarında
başladığı belirtilmektedir. Basit tanımıyla makinaların, bilgisayarların,
nesnelerin ve insanların interneti olarak tanımlanmaktadır.
Sanayi devrimi bilime,
teknolojiye ve sosyal yaşama önemli katkılar yapmasına rağmen atmosfere salınan
karbondioksit ve diğer gazlar, sera etkisi oluşturarak iklim değişimini
tetiklemiştir. Ülkelerin sanayileşmesi
elbette önemlidir. Bu noktada sanayileşme; toplumlara ve bireylere önemli
katkılar sunmuştur. Ancak her şeye rağmen insanlığın bazı arzu ve isteklerini
karşılayamamıştır.(Endüstri devrimi evreleri ve sonuçları makalesinden Prof. Dr. Ünal Çandarlı’dan alıntıdır.)
Sanayileşme geliştikçe, toplumlarda kadın ve erkeklerin,
doğalarından gelen özellik ve davranışlarının değişmesi hem olumlu, hem de
olumsuz bakış açılarını da etkilemiştir.
Kadınların çalışması ve aile bütçesine katkı koymasının önemi
kadar, kadının sosyal hayatta birey olma haklarının da toplumda değer görmesi
toplumun ve ailenin gücünü artırır.
Endüstrileşme, sanayileşme süreci içinde, kadının çalışma
hayatı içinde olması, kadını sömürü aracı olmaktan çıkarıp, birey durumuna
sokması çok olumlu katkı
sağlamıştır. Bu nedenle endüstrileşme, toplumların yaşam tarzlarını, eski aile yapılarını
etkileyip değiştirmiştir. Eksik kalan yapı sosyalleşmedir.
09 Ekim 1937 tarihinde
büyük bir törenle Atatürk tarafından hizmete açılan "İlk Türk Basma Fabrikası" cumhuriyetin en büyük eserlerinden biri olan
Nazili Basma Fabrikasıdır. İçerisinde kreşi, okulu, kütüphanesi, kooperatifi, evleri,
barkları, mağazası, futbol kulübü (ki tüm zamanların en şeytanı Rıdvan Dilmen burada parlamıştır), sineması, tiyatrosu, parkı,
bahçesi, istasyonu ve daha bir sürü sosyal aktivite etkinliği yapılacak alanlar
vardı. Sanayileşirken sosyalleşen insanların kadınlara, çocuklara düşmanca
düşünceleri hiç olmadı. İşte bu yüzden sanayileşme
ve sosyalleşme birbiriyle at başı giden gelişme basamaklarıdır.
Endüstrileşmenin olumsuz
yanlarını da bertaraf etmemiz gerekir. Bunlar çevre sorunları, sağlık sorunları,
kadının ve çocukların ataerkil ve patriarkal düzende aile bütünlüğü içinde can güvenliğinin
korunamaması gibi, sosyalleşememe, bilimsel düşünce ve eğitim eksikliğinden
kaynaklanan sorunları, güçlü bir eğitim seferberliği ile neden çözmeyelim.
Eski aile yapılarında görülen ATAERKİL (pederşahi) toplumlarda;
Egemenlik
ve erk (güç-kuvvet) erkektedir. Ataerkil düzende erkek, kadın olandan daha
kıymetli, değerlidir. Fakat bu durum erkeğin kıymetli olmasının öneminden daha
çok, erkek her zaman erk (güç), bağlamında statüsel farkla öne çıkar. Yani
üstün konum durumu. Bu düzende, erkeğin bulunduğu mevkisi ve statüsü kadından
hep daha yukarıdadır. Dünyada son 6 bin yıldır ataerkil düzen görülmektedir.
ANAERKİL toplumlarda (maderşahi =anasoylu) ise;
İlk toplumsal örgütlenmenin anaerkil
toplumla başladığı kabul ediliyor. Egemenlik kadınındır. Çünkü kadın üretmenin
örgütlenmenin toplumun birleştirici gücüdür. Daha önce tam 1 milyon
yıl toplulukları, kadınlar yönetmiş, hayvandan insana geçişte en önemli rolü
kadınlar üstlenmişlerdir. ( Evelyn REED=İnsan Bilimci)
Aslında yumurtadan çıkmak ya da çıkmamak memeli olmayı
belirleyen bir nitelik değildir. Anne ve yavru arasındaki süte bağlı bu yakın ilişki,
kadının kuşaklar arasında kültür aktarımının evrimleşmesini de mümkün kılmış
memeliler arasında daha fazla sayıda sosyal ve romantik bağ kurulabilmesine de
olanak sağlamıştır.
Endonezya’nın Batı
Sumatra Adası’nda yaşayan Minangkabau toplumu 4,5 milyonluk nüfusu ile dünyanın
en büyük ‘anaerkil’ topluluğu olarak biliniyor. Anaerkil kültüre rağmen Minanglar ayrıca ataerkil İslam’ı da
benimsemişlerdir.
PATRİARKAL düzen nedir?
Patriarkal düzende ise, erkek esas kıymetli olan olduğu için,
tüm egemenlik ve güç kendisindedir. Burada erkeğin statüsünden daha çok,
kıymetli olarak kabul görmesi önemlidir.
Patriarkal
otoritede; kadınlar fiziksel ve fikri güçsüzlükleri yüzünden erkeklere,
çocuklar acizliklerinden dolayı büyüklere, hizmetkârlar da yoksun ve yoksul
oldukları için efendilerine bağımlıdırlar.
Patriarkal otorite, gelenek ve
görenek temelli toplumsal pratiklerle yükselir ve bir süre sonra, toplumlarda
yazılı olmayan mahalle baskısına dönüşür. Hane halkının ihtiyaçlarını gidermesi
ve onları dıştan gelen tehditlere karşı koruma gücüyle toplumda kabul görür.
Dünyada ki endüstriyelleşmenin hızla
arttığı endüstri 4.0 döneminde hızla dönen çarklar, ne yazık ki kadınları ve
kız çocuklarını da içine alarak onları birer meta (madde ) haline getirerek
öğütmektedir.
Endüstri ve teknolojinin gelişmesi
insan eliyle olmasına karşın, Allah’ın yarattığı her canlıyı, ne yazık ki yine
insanların koruma yaşatma gibi bir kaygı taşımamaları da ayrıca üzüntü
vericidir.
Endüstri 4.0 dan sonra gelecek, endüstri 5.0
dönemi tamamen robot dönemi olacağı için, dönen çarkta sadece kadınlar değil,
buna vasıfsız erkekler, hayvanlar, bitkiler ve yaşlılar da dahil olacaktır.
Küçücük bir corona virüsünün
hepimizi ne kadar etkilediği düşünülürse, artık insanların bu dünyada sadece
canlı kalabilme istekleri, hiç olmayacak bir durum da değildir.
Toplumsal aile yapılarını oluşturan,
erkek, kadın ve çocukların toplum içindeki değer ve etki derecelerini, eğitim
görme fırsatlarıyla ters orantılı olarak etkilemesi son derece açık bir
gerçektir. Yani; eşit eğitim hakkı alamayan insanların, kendilerine ve
çevrelerine olumlu katkıları hiçbir zaman yeterli olamaz. Başkalarının
bilgisine ve deneyimine ihtiyaç duyarlar.
PATRİARKAL
otoritenin gücüyle, eğitim ve fırsat eşitliğinden yararlanamayan cahil
kadın ve kız çocukları için bu durum, cinsiyet eşitsizliğine dönüşerek, sosyal kırılmaları meydan getirmiştir.
Nitekim son yıllarda kadınlara ve
çocuklara yönelik şiddet taciz ve tecavüzlerin hızla artması ve önlenemez hale
gelmesi hepimizi derinden üzüp yaralıyor. Toplumları bekleyen en büyük
tehlikelerden biri de sosyal kırılmalar ve toplumsal çürümedir.İnsan hak ve
hukukunun korunması, toplumun korunması demektir.
Eğer kız
çocukları çocuk yaşta evlendirilirse toplumların ilk eğiticisi olan anne
çocuklarını eğitemez. Ham bir meyve gibidir. Bu yüzden o çocuk telef olur.
Şiddete
maruz kalan kadın ve çocukların güvenli sığınaklarda korunabilmesi
ulaşılabilmesi temel bir can hakkıdır.
Kız
çocuklarının da, erkekler kadar okumaya, sanata, bilime, eğlenmeye,
sosyalleşmeye eğitilmeye hakkı vardır.
Vatandaşlık
durumuna bakılmaksızın evde, sokakta, okulda, işyerinde, pazarda toplu taşımada
dijital ortamlarda ülke içinde veya dışında özel ve kamusal hayatın her
alanında şiddetten korunmak herkesin hakkıdır.
Ekonomik,
psikolojik şiddetten, tecavüzden ve tacizden herkesin korunma hakkı vardır.
İşyerinde
patronun, okulda öğretmenin, karakolda polisin ya da sokakta çarşıda veya toplu
taşımada tanımadığımız erkeklerin şiddet ve tacizinden korunmak herkesin
hakkıdır.
İstanbul
sözleşmesi kadına yönelik şiddeti, bir insan hakkı ihlali olarak tanımlıyor.
Kadının
korunması ve yaşatılması toplumun korunması ve yaşatılması anlamına geldiğinden
İstanbul Sözleşmesini, uluslararası arenada imzalayan ilk ülke olarak bundan
çok gurur duyuyoruz. Bunu desteklemek, her aklı başında namuslu vicdan sahibi insanın
boynunun borcudur.
04.08.2020
Lütfiye Kader
Uzm. Emk Fen Bilimleri öğretmeni