Biz, yanlışlarımızı, hatalarımızı hep
iş işten geçtikten ve çok şeyimizi kaybettikten sonra mı görmek zorundayız?
Öyle olmuyor mu Tanrı aşkına? Sonra da şurada hata yaptık, burada hata yaptık,
şunu, bunu yapmamalıydık diyoruz, iş işten geçtikten, köprünün altından çok sular
aktıktan sonra. Yazık değil mi? Fani bir dünyadayız, fani bir ömür yaşıyoruz,
her şey gelip geçiyor, niye yaşamak için geldiğimiz dünyadan yaşayamadan
ayrılıp gidiyoruz? Niye birilerinin kulu ve kölesi oluyoruz? Niye ezilenler
oluyoruz, bile bile, göre göre? İslamcısı da, Milliyetçisi de, Kemalist’i de,
Sosyalisti de eziliyor, işsiz kalan da, aç kalan da, acı çeken de hepimiziz,
niye bunu görmüyoruz? Niye özgürlükçü, insancıl, bağımsız, korkusuz bir ülke
kurmak için birbirimizi anlama çabası içine girmiyoruz? Niye güzel, aydınlık,
mutlu, huzurlu, paylaşımcı bir ülke yaratmak için çaba sarf etmiyoruz? Hata
üstüne hata yapıyoruz, sonra da şunu söyle yapabilirdik ama yapmadık, niçin
yapmadık diyoruz. Ki, bunu da yapılanları yapanlar söylüyorlar ne gariptir ki.
Bu iğrenç bir sahtekârlık, tiksindirici bir riyakârlık, ağır bir şerefsizlik
değil de nedir? Haddizatında böyle yapanların o iğrenç suratlarına ağız dolusu
tükürmek icap eder ama onu da yağmur yağdı sanırlar ne hazindir ki. O gün
menfaatimize öyle geliyor, işimiz öyle görülüyor ve öyle yapıyoruz ama artık
tası tarağı toplayıp, gücümüz tükenip, dünyadan bir umurumuz kalmayıp, hayatın
kıyısına geçip oturduğumuzda yanlışları, hataları söylüyoruz. Niye böyle
yapıyoruz? Çünkü o gün elde edilecek dünya rantı var mebzul miktarda. Biz
gerçekten hainiz! Yemin ediyorum ihanetin en ağırını yapıyoruz. Sonra da
tutuyoruz kendi kendimize ihanet tanımlamaları yapmaya yelteniyoruz. Bundan
daha ala ihanet olur mu lütfen? Çünkü yekpare insanlığın kanına giriyoruz,
hakkını yiyoruz, yarınlarını ve umutlarını öldürüyoruz. Doğmamış çocuğun bile
hakkını olan ve herkese ait olan servetleri başkalarına peşkeş çekiyoruz? Ama
ne acıdır ki, bunları yapanları da sorgulaması gereken bizler sorgulamıyoruz,
çünkü yapanlar bizden diye düşünüyoruz. Bizim böyle yapmamız yüzünden nice
insanlar ömürleri boyunca acılardan acı beğenmek zorunda kalıyorlar.
Evlatlarımız istemedikleri hayatı yaşamak zorunda kalıyorlar. Yanlışları
yapıyoruz, yapıyoruz, yapıyoruz ama artık isteklerimiz bitince hayattan yana,
biz şunu yanlış yapmıştık diyoruz. Bunu yapan soysuz değil midir? Haddizatında
yanlış olanın yanlışlığını yapıldığı günde biliyoruz ama şerefsizce, onursuzca,
vicdansızca, ahlaksızca davranıp o yanlışı yapıldığı gün söylemiyoruz. Ve biz
böylelerine insan diye bakıyor, onlara saygı duyuyoruz ve onları mecnun gibi dinliyoruz.
Onların bizleri yönlendirmek ve uyutmak için proje mahiyetinde ürettikleri
dizileri izliyoruz ve uyuşuyoruz. Dizilerle bizleri afyonluyorlar,
mankurtlaştırıyorlar, dostu düşman, düşmanı dost gösteriyorlar. Sonra da
neyimiz var neyimiz yok hepsini alıp götürüyorlar sessizce. Nolur, lütfen,
Tanrı aşkına bu ülkede ki hiçbir diziye inanmayın hatta behemehâl becerin ve
izlemeyin. Zira hepsi yalan, hepsi palavra, hepsi fasarya. Hepsi manipülasyon dizisi,
aldatma ve kandırma dizisi. Siz gidin, size ait olan, sizin hakkınız olan,
herkesin ortak hazinesinden çalınan, kendi cebinizden çalınıp, başka diyarlara peşkeş
çekilen milyar dolarların hesabını sorun, nereye, kime, niçin, nasıl gittiğini
sorgulayın ve hesap sorun. Dizilerle afyonlanıp uyuşturulmayın uyumayın, kendi
kendinizi tatmin etmeyin o palavralarla dolu dizilerle. Yazıklar olsun!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...47...
Özgür DENİZ - 27.01.2021
Tarih: 27.01.2021
Okunma: 329
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.