Bizler, yarınları düşünmeden
dilediğince yaşayan ama yaşadıklarının faturası önüne konulunca afallayan,
alıklaşan, bönleşen ve cevap veremeyecek duruma düşen insançocuklarıyız. Çünkü
önümüze konulan her şey kendi ellerimizle ekip biçtiklerimiz, kendi ellerimizle
pişirdiklerimiz ve kendi ellerimizle yaptıklarımızdır. Bir anlık zevki ömrünü
esir alan ama sonrada yaşasın hürriyet diye bağıran insançocuklarıyız. Dünde
gönlümüzce, umarsızca, düşüncesizce yaşarız, yarın ise yaşadıklarımızın ağır
sonuçlarıyla karşılaşınca da başkalarını suçlarız. Yani biz, hakikatte, iğrenç,
aşağılık, karaktersiz, haysiyetsiz, onursuz, şerefsiz yaratıklarız.
Yaptıklarımızın sonucunu kabullenmeyecek kadar pisliğiz. Kendi ellerimizle
bekamızı tehlikeye atarız ama sonra da utanmazca, arlanmazca, münafıkça beka
diye höykürürüz. Bunu, hülasa olarak, fikren ispat edelim ki, kafasıyla arz-ı
endam eyleyenleri ikna edelim, gücüyle arz-ı endam eyleyenlerle zaten işimiz
olmaz, işimiz kafası olanlarladır; şimdi aynı vatanda yaşıyoruz değil mi, her
birimiz tarağın dişleri gibi eşit olmalıyız değil mi, her şey herkesindir değil
mi, peki böylesi bir zeminde birileri daha eşit olmaya çalışırlarsa, birileri
daha fazla pay almaya yeltenirlerse, birileri biz daha üstünüz derlerse ve
ezilen, horlanan, hakkı çalınan, köle muamelesi görenler başkaldırmazlar mı
yahut içine düşürüldükleri durumu kendilerine kötü niyetli de osla izhar edip,
bak durum bundan ibaret ama sen hala aynısın derse ve onları diledikleri yönde
manipüle ederlerse ve böylesi bir durum neticesinde bir şeylerin tehlikeye
girdiği söylenirse burada suçlu kimdir, pislik yapan kimdir, bir şeyleri
tehlikeye atan asıl onursuzlar kimlerdir? Ezilenler, horlananlar, aşağılananlar
mıdır? Hadi ordan iğrenç mahlûk. İşte böylesi bir hayattır kapitalizm dininin
dikte ettiği hayat. Oysa insanca bir hayat vardır tercih edebileceğimiz ama
etmeyiz. Çünkü dünya ve içindekiler insanca hayata tercih edilebilecek kadar
değerlidir bizim için. Kaynaklarımızı israf ederiz, çarçur ederiz,
dilediğimizde harcarız, ona buna peşkeş çekeriz ama hiçbir zaman çok değerli
şeyler üretmek, büyük insanlar yetiştirmek için istimal etmeyiz. Haram helal
dinlemeyiz yiyip içip şişeriz, gönlümüzce eğleniriz. Sonra da işte
yaşadıklarının intaç ettiği fatura denilince bön bön bakınıp söyleniriz. Oysa
kaynaklarımızı dünya umuru, rahatı, zevki için istimal edeceğimize, bir Harezmî,
bir Farabi vb. çıkarmak için, bilimsel çalışmalar yapabileceğimiz devasa bilim
merkezleri tesis etmek için, uhuvveti pekiştirmek adına paylaşmak için istimal
edemez miyiz? Ederiz ama işimize gelmez ve para tanrısı tolere etmez böylesi
bir şeyi. Oysa böylesi bir şey, dünyaya ve içindekilere bedeldir ama bunu idrak
edecek zekâ lazımdır, o da bizde bulunmamaktadır maalesef. Yazık, günah değil
mi? Yekpare insanlığın hakkını, bir avuç insanlığın dilediğince savurması,
hovardalar gibi harcaması ama acısını da yekpare insanlığa paylaştırması, yaşatması nasıl bir hukukun, hangi insanca
bakışın, duruşun muktezasıdır? Niye birilerinin suçlarının, günahlarının
bedelini ben ödeyeyim? Fatura benim ürünüm müdür ki, ödemesine ortak olayım ya
da ortak olmak istemeyince suçlu olayım? Böylesi bir şey ahlaksızlık, kahpelik,
köpeklik değil midir? Ortaya çıkan olaylar neticesinde maruz kalınan hayatın,
yarınlarda hangi insanları ortaya çıkaracağını biliyor muyuz? Sosyolojik ve
psikolojik buhranlara hazır mıyız? İnsanlığın geçirdiği ve maruz kalacağı
travmaları kestirebiliyor muyuz? Yazıklar olsun değerleri katledenlere,
insanlığı tüketenlere, yaşamak sevincini zehir edenlere ve insanlığı tedavisi
kabil olmayacak hastalıkların pençesine düşürenlere! Ve keza yazıklar olsun
böylesi şeylere, tüm günaha ve suça, göz göre göre, bile isteye ortak olan
insançocuklarına. Ama kendi adıma konuşacak olursam, hiçbir günahta, suçta
vebalim olmadığı için, hiçbir suça ve günaha da ortak değilim, olmuyorum,
olmayacağım. Zira hamdolsun ki, şu sözler kâğıda düşene değin, insanca
yaşamaktan bir milim bile sapmadım, meydana gelen hiçbir olumsuzluğa zerre
miskal katkıda bulunmadım ve hiçbir pisliği de onaylamadığımı her daim açıkça
haykırdım. Uyarı vazifemi de ihmal etmedim. Öyleyse niçin suçların, günahların
faturasına ortak olayım? Münafıklığı sevmem, münafıklardan da nefret ederim,
tiksinirim, iğrenirim. İnsana inanırım ben insana. İnsan, insan olacak, insan
olmamaya hiçbir şey bahane gösterilemez. Hem münafık olup hem de beni
sevmelisin, onaylamalısın diyemez tek bir kimse bile. Böyle bir şey kabil midir
be? İnsansan insan gibi ol, niye domuz gibi olupta insan muamelesi görmek
istiyorsun, iğrenç, aşağılık, şerefsiz mahlûk? Sözüm odun gibidir belki ama
elhamdülillah hakikattir öyleyse odun gibi olmasından niye gocunayım?
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...54...
Özgür DENİZ - 04.02.2021
Tarih: 04.02.2021
Okunma: 375
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.